Eskiden çok kullanılan bir söz vardı. Basketbol takımlarına “Oyun kurucun kadar konuş” denirdi. Gerçekten de sahada koçun uzantısı sayılan, takımı takım yapan, yanındaki oyuncuları büyüten oyun kurucuların değeri böyle özetlenirdi. Bu söylemin ne anlama geldiğini anlamak için Arroyolu ve Arroyosuz Galatasaray Liv Hospital’i aklınızdan geçirmeniz faydalı olur. Bugünlerde ise bu kavram genişledi. Artık ülkelerin basketbollarına “oyunkurucun kadar konuş” deniyor.
Bunun en güzel örneği Yunanistan. Yunanlılar yetiştirdikleri iki mükemmel oyun kurucu Spanoulis veDiamantidis ile hem milli takımlarında, hem de kulüp takımlarında zirveyi hep zorladılar. Oyun kurucuların önemi Euroleague çeyrek finallerinde bir kez daha gözüktü. İki Yunan takımının liderleri Spanoulis ve Diamantidis yaşlanıp beklenen performansı gösteremeyince Final Four’da yıllar sonra ilk defa Yunan takımları yer alamadılar. Bunu şunun için yazıyorum: Avrupa’da basketbol her gün güçleniyor, her ülke gelişim içinde. Eğer biz Türkler Avrupa’da zirvede yer almak istiyorsak Avrupa’nın en iyi oyun kurucularını yetiştirmek zorundayız. Bu yüzden bütün basketbol adamlarınızın önceliği büyük oyunkurucular yetiştirmek üzerine odaklanmalıdır.
Bu kolay bir şey değil çünkü bizim büyük takımlarımızın hemen hepsinde yabancı oyunkurucular oynuyor. Yabancı oyuncu sayısı daha da artacak, bu giderek ortaya çıkıyor. Bu yüzden büyük oyuncu yetiştirmek daha da zorlaşacak ama bu imkansız değil. Ben bu yazımda yeni genç Türk oyun kurucular yetiştirmekte faydalı olacağına düşündüğüm bazı görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.
Bugün Milli Takımımız için devşirme oyuncu aranıyor. Bana göre Milli Takımımıza en faydalı olacak yabancı oyuncu Türk pasaportu alması mümkün olsa Arroyo olurdu. Bence Arroyo’nun yönetimindeki bir Milli Takım çok güçlü olurdu. Peki, bizim bu kadar senelik tecrübemize rağmen Arroyo gibi oyunkurucu yetiştirme imkanımız yok mu? Bence üzerinde durulacak konu bu.
İsterseniz önce Arroyo’nu özellikleri üzerinde duralım. Arroyo çok hızlı, büyük bir atlet değil. Savunması için ancak yeterli diyebiliriz ama kendisine olan güveni sınırsız. Fiziksel olmaktan çok psikolojik olarak da bir lider. Kendisine olan güvenini hiç kaybetmiyor, en zor pozisyonlarda dahi sorumluluk alıyor. Maçlardan önce herkes turnike atarken o kenarda dua ediyor, hatta meditasyon yaparak özgüvenini yerine oturtuyor. Oyunda da driplingi çok iyi. Bugün artık basketbolda savunma o kadar gelişti ki iki elle göğüsten pas önemini tamamen kaybetmek üzere. Biz takım antrenmanlarımızda iki elle göğüsten pas çalışırken, Arroyo hemen tüm paslarını tek elle savunmacının uzağına atıyor. Top elinde, onun bir kölesi gibi. Onu hiç rahatsız etmiyor, Arroyo ne derse top onu yapıyor. Oyunu okumanın en göze çarpan işareti artık alley oop paslar oldu. Arroyo alley oop pas ustası. Yanında oynayan oyunculara smaç şansı yaratıp hem takımını, hem de tribünleri coşturuyor. Eğer biz Arroyo benzerleri yetiştirmek istiyorsak ilk adım olarak genç takımlarımızda en yetenekli oyuncularımızı oyun kurucu olarak oynatmalıyız.
Basketbolda “takımın en kısası oyun kurucu olacaktır” diye bir kural yok. Bugün Türkiye’de yeteneğinin en çoğunu kullanan oyuncumuz Hidayet Türkoğlu’dur. O da maratonun sonunu koşuyor. Hidayet’in çok yönlü oyuncu olmasının temelinde onun Efes’te alt yapıda oynarken takımın en uzun olduğu halde oyunkurucu olarak basketbola başlaması gerçeği yatar.
Oyun kurucuların en önemli özelliklerinden bir diğeri ikili sıkıştırmalar karşısında iki savunmacının arasından driplingle geçme özelliğidir. Spanoulis‘i Spanoulis yapan özellik budur. Spanoulis’in şut stili hiç iyi değil ama ikili sıkıştırmalar arasından geçip sayı atması veya attırması ona o kadar özgüven kazandırmaktadır ki, o acaip şutlar bile girmektedir. Bugün Türkiye’de ikili sıkıştırmalar arasından geçen tek bir oyuncumuz var: Tutku Açık. O da son turları koşuyor. Onun doğuştan böyle bir özelliği var. Ama kimse onu izlemiyor ve o bu yeteneğini hiçbir genç oyuncuya öğretemiyor. Senelerdir Spanoulisli Olympiacos’ta hücum anlayışı her iki hücumun birinde muhakkak Spanouis’i uzunlardan birini screene getirerek onun aradan geçip sayı atmasına veya köşelerdeki şutörlere üç sayı fırsatı yaratması üzerine kuruludur.
Trabzonspor koçu doktor Hakan’ın ülkenin en iyi koçlarından biri olduğu tartışılmaz ama Trabzon’un oyun anlayışında Tutku’nun bu özelliğini kullanması için yapılması gereken screenler hiç ama hiç uygulanmıyor. Bence Trabzon’un hücum anlayışının temelinde Tutku’nun bu özelliğini kullanmak olmalıydı ama artık lig bitiyor. Bu yüzden ben genç antrenörlerin katıldığı seminerlerde Tutku’nun yer alıp genç koçlara bu yeteneğini birebir anlatarak, göstererek öğretmesinin Türk basketboluna çok faydalı olacağı kanısındayım.
Bugün Türkiye’de rakip boyalı alanına driplingle giren tek bir oyuncumuz var, Ender Arslan. O da bu yeteneğini Tutku ile beraber Galatasaray’da oynadığı sezonda kazanmıştı. Genç oyuncularımızın A Takımlarında oynadıktan sonra oyun kurucu olup olamayacakları tartışama konusu. Bugün Efes’te Cedi Osman gibi çok yetenekli bir oyuncu var. Cedi Osman bundan sonraki basketbol hayatında oyunkurucu olmayı kafasına takar ve başarırsa Türkiye ilk defa NBA’e oyunkurucu gönderme şansını yakalar. Birkan Batuk da sağlam savunmasına iyi şutör olmayı ekledi. O da top kullanmasını geliştirirse Türk Basketbolu kişilikli, karakterli, savaşçı bir oyun kurucu kazanır. Bu örnekler sayılamayacak kadar çok. Bugün beni en çok üzen oyuncu Cenk Akyol. Genç takımda oyun kurucu oynasaydı, Türk Basketbolu çok şeyler kazanırdı, bugün ise Cenk Akyol’u üzülerek izliyoruz.
Yabancı oyuncularda birlikte oynamanın faydaları da var. Örnek, Fenerbahçeli Berk Uğurlu. O da antrenmanlarda Bo McCalebb ile birlikte oynadığı için önemli bir gelişme aşamasında. Bu konu bir tek yazı ile sınırlı olamaz.
Bu yazının özeti şu: Genç koçlar en kısa boylu oyuncunuzu değil, en yetenekli oyuncunuzu oyun kurucu olarak yetiştirin, geliştirin. Carlos Arroyo gibi yetenekleri devşirmeye değil, yetiştirmeye odaklanalım.