Galatasaray’ın işlerin böyle kötü gittiği bir sezonda çeyrek finale kalabilmesinin ne kadar büyük bir başarı olduğu malum. Ancak hepimizin aklındaki soru, neredeyse takımın tüm yükünü omuzlayan Arroyo’nun arka arkaya oynanacak sertlik düzeyi çok üst noktadaki Barcelona maçlarını kaldırıp kaldıramayacağıydı…
Ancak kâbusların en büyüğü yaşandı. Maça mükemmel başlayan, Furkan’ı ikili oyunlarla potaya yollayan, Navarro’nun ev sahibini coşturacak şutlarına anında karşılık vererek morallerini bozan Arroyo, 14 sayı, 3 ribaunt, 2 asistle oynadığı devrenin sonunda sakatlandı ve oyundan çıkmak zorunda kaldı. Uzun zamandır hücumu sadece Porto Rikolu’nun eline bırakan Galatasaray da ikinci yarıda potaya bakamadı.
Aslında sıkıntı sadece Arroyo’nun olmaması değildi. İlk yarıda Porto Rikolu ile oynarken de sadece 2 asist yapabilmişti temsilcimiz, yani ürettiği sayılar hep birebirlerdi. Zaten bu yüzden Arroyo’nun yokluğu daha fazla hissedildi. Sezon başındaki en büyük umut Jawai’nin belki de basketbol hayatını noktalaması, Dudley’in çok uzun süren sakatlığı sonrasında henüz ritmini bulamaması, Bonsu’nun sakat sakat oynaması, Macvan, Erceg ve Furkan’ın ise sırtı dönük oyun konusunda takımın ihtiyacını karşılayamaması, işi tamamen kısalara bırakmıştı. O kısaların en önemlisi Arroyo olmayınca da ikinci yarıdaki felaket sonuç çıktı.
Arroyo devam etseydi, skorun böyle olmayacağı kesin. Ancak temsilcimiz kazanır mıydı, o da soru işareti? Maalesef Galatasaray, sakatlıkların da etkisiyle oyuna etki edebilecek oyuncu rotasyonunu öyle bir daralttı ki, Barça’nın başta Pullen ile Dorsey olmak üzere kenardan gelenleri 58 sayılık katkı verirken, Galatasaray’da bu sayı 26’da kaldı. Ancak sadece attıkları sayılar değildi işleri değiştiren, oyuna etkileri çok daha fazlaydı.
Galatasaray yarın ne yapıp edip kazanmalı. Ancak bu düzende Arroyo olmadan bunu başarmak kolay değil. Hele hele, ikinci maçı da kaybedersek, Barcelona’yı 3 kez arka arkaya yenerek turu geçmek, hiç kolay değil.