8 Ekim 2024, Salı
spot_img
Ana SayfaDİĞERARŞİVC'est Un Beau Roman, C'est Une Belle Histoire* / OKAY KARACAN

C'est Un Beau Roman, C'est Une Belle Histoire* / OKAY KARACAN

Hikâye ev sahipliği hakkını Fransızların elinden aldığımız mucize oylama ile başladı, ülkede olimpiyat düzenleme hayalini hayatının felsefesi yapan rahmetli Sinan Erdem'in adını taşıyan muhteşem salonda masalsı devam ediyor.

Bu tip başarılar sizi spor ülkesi, olimpiyat şehri yapar. Allah muhafaza şimdi Dünya Basketbol Şampiyonası'nı televizyon başında izliyor olabilirdik. Demek ki bir organizasyona ev sahipliği yapmak sadece tanıtım yapıp, para kazandırmıyor. Dün gece gördük ki, kupalardaki belalı rakibimiz Fransa işe cidden Fransız kalmış ya da biz onları Fransızlaştırdık. Fransızların elinden aldığımız ev sahipliği hakkı bugünkü mutluluğun ilk adımıydı. Herkes işe dört elle ve hevesle asılınca hak ettiğimiz yere geldik. 2010 sonbaharında şampiyonluk adayı Türkiye ise, bunun açıklaması harika bir basketbol ülkesi olmamız değil, müthiş bir basketbol ülkesi olma potansiyelimizdir. Sponsor desteğiyle büyüyen basketbol sevgisini, sponsor biletlerinin sahibi izleyici ile frenlesek de harika işler oluyor. Nefis bir motivasyon harika bir savunma ile 5-0'lık seriyi yakalayınca tamam dedik yürüyoruz. Ancak birdenbire tedirgin bir hava oluştu. Serbest atış yüzdemiz yine kötüydü. Fransa iyi organize olamıyordu ve seyirci gerçekten tiyatro çıkışı uğramış gibiydi. işte ilk çeyreğin satırbaşları..

Oyun ikinci çeyrekte başladı. Bu şampiyonada kenardan gelen adamların katkısını görmediğimiz bir maç var mı? Tüm galibiyetlerin hikâyesini kadroyu oluşturan isimlerin birbirinden yetenekli ve istekli oyunu yazıyor. İkinci çeyreğin başlamasıyla birlikte Semih, Ender ve Kerem'in kenardan gelip sazı ellerine almasıyla çıkış başladı. Ender'in basketleri, sonra oyuna giren Oğuz'un hatasız oyunu ile iki takımın kalite farkı ortaya çıktı. Milli Takım oyuncuları öylesine konsantre ve verimli oynuyorlar ki, usta futbol spikeri Öztürk Pekin'in Trabzonspor'un bir Avrupa kupası maçında “kim vurursa gol olur” anlatımından hareketle söylüyorum, Milli Takım'da kim girerse işi bitiriyor. Mesela Sinan..

Üçüncü çeyrek oyuncu değişikliklerindeki ahenk ve Hidayet'in kendini gösterdiği isabetli basketlerle maçın en önemli periyodu oldu. Fransa takımı özellikle dış şut isabeti kaydedemediği için karşılık vermekte güçlük çekti.

Şüphesiz Tony Parker patentli bir takımın, onun yokluğunda böyle istekli bir Türk takımı karşısında şansı yoktu ama sanıyorum bizimkiler hiç kimsenin beklemediği bir enerjiyle yok ettiler Fransız takımını..

Bu Fransız takımının sadece adı vardı sahada, son çeyrekte bizimkiler savunma uzmanlıklarını hücum kalitelerine ekleyip çeyrek final idmanı yaptılar..

Ne hikâye ama..

Bir masal gibi geldik bugünlere..

Müthiş seyircisiyle şampiyonayı renklendiren Slovenya karşısında takıma sonsuz güveniyoruz ama bu işin gerçekten masalsı olması için seyircinin ateşine ihtiyaç var…

BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler