20 Eylül 2024, Cuma
spot_img
Ana SayfaDİĞERARŞİVKandemir'den transfer açıklaması / FERSU DENİZ YAHYABEYOĞLU

Kandemir'den transfer açıklaması / FERSU DENİZ YAHYABEYOĞLU

Ligimizde şampiyonluk hedefleyen bir çok takıma nazaran daha mütevazı bir bütçe ile yola çıkan ama ilk yarıda çok başarılı maçlar çıkararak üst sıralara yerleşen ve Eurocup'da da ülkemizi top 32'de temsil eden Beşiktaş İF'in başarılı koçu Ahmet Kandemir'i, zorlu Fenerbahçe Ülker maçı öncesi kampta ziyaret ettim. Kendisiyle dolu dolu ve bir o kadar da samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifle okumanızı diliyorum.
Öncelikle Kandemir'den birkaç pasaj…
* “Doron Perkins'in gündeme gelmesinin sebebi şehri bilmesi, takımı bilmesi, birbirimizi tanımamız. Bugün yarın netleşir. B planımız da var: Milwaukee'den ayrılan Nate Wolters.”
* “Yıllardır meslektaşlarımız takımlarından ayrılırken paralarını alamadı ve ne TÜBAD, ne de başka kimse müdahale etmedi, onun yerine gelen bir antrenör “benim meslektaşım parasını almadan ben burada görev yapmam” demedi, meslektaşı öbür kapıdan çıkarken, diğer kapıdan kendisi girdi. Hiç birbirimize saygı göstermedik, biz bu duruma geldik.
* “Anadolu Efes, Fenerbahçe Ülker ve Galatasaray LH kadar geniş ve kuvvetli bir kadromuz yok ama onları yenebilecek kadar da karakterli bir kadromuz var.”
Basketbola oyuncu olarak başladığınızı biliyorum ama biraz eski günlere gidelim, o günleri biraz anlatabilir misiniz, neden basketbol?
Tabii ki basketbolla tanışmam oyuncu olarak başladı. Beşiktaş Atatürk Lisesi basketbola çok yatırım yapan bir okuldu. Bir çok insanda basketbolla orada tanışmıştı, ben de onlardan biriyim. Bugün NTV'de yorumculuk yapan İhsan Bayülgen ve spikerlik yapan Murat Kosova gibi isimler hep bizim okulumuzdan mezun, basketbolla ve sporla ilgilenen kişilerdi. Alt yapılar düzeyinde çok kısa bir dönem Beşiktaş'da oynadım. Uzunca bir süre Enka'da oynadım, sonra yavaş yavaş da orada antrenörlüğe geçiş yaptım bir andan.
Gençliğinizde idol olarak gördüğünüz bir basketbolcu ya da koç var mıydı?
Ne oyunculuğum döneminde, ne de antrenörlüğüm döneminde bir idolüm olmadı. “Biri gibi olayım”dan ziyade hep kendim gibi olayım istedim. Her oyuncunun, her antrenörün karakterinin ve özelliklerinin farklı olduğunu düşünüyorum. O yüzden birine benzemeye çalışmayı da doğru bulmuyorum. Birilerinden bir şey öğrenmek başka bir şey, o kişiye benzemek için çabalamak başka bir şey. Kendimi de rahat eleştiren bir insan olduğum için oyuncu olmak adına vaktimin de geçtiğini anladığım anda antrenörlük yapmaya karar verdim. Fakat oynadığım dönemlerde çok beğendiğim oyuncular oldu tabii ki. Levent Topsakal'ın iyi zamanlarıydı örneğin.
Özel hayatınızda basketbol ve ailenizin dışında başka zaman ayırabildiğiniz bir uğraş ya da hobiniz var mı?
Doğayı çok seviyorum. Maviden, denizden çok yeşili seven bir insanım. Bazı arkadaşlarımız var, onlarla dönem dönem Karadeniz turuna çıkıyoruz ki ben aslen de Karadeniz'liyim, Sinop'luyum. Yazlarımın da önemli bir bölümünü orada geçiriyorum. Çalıştırdığım her takımı Bolu'ya götürüyorum. Bolu'yu hem o dönemdeki hava şartlarından, dolayı hem de doğasından dolayı çok seviyorum. Antrenmanlar ve takımın dışında kendinize de vakit ayırabiliyorsunuz. Kitap okumayı seviyorum, kitap okumak benim için önemli. Seksenler dizisini çok seviyorum, kendi çocukluğumu da tekrar yaşadığım için.
Koç olmaya nasıl karar verdiniz?
Koç olmak aslında tamamen tesadüf oldu. ENKA'nın A takımında 1. amatör kümede oynarken Ibrahim Krehic diye Yugoslav bir antrenör gelmişti takımın başına, o benim saha görüşümün iyi olduğunu düşünüyor ve iyi bir antrenör olacağıma inanıyordu. Bu nedenle bana bir kaç defa “sen burada oyna ama aşağıdaki ufak çocukları da çalıştırman için sana bir takım verelim” dedi. Şu anda ülkemizdeki en önemli menajerlerden Ati Koç ile biz beraber basketbol oynuyorduk o zamanlar. Krehic hem beni hem onu antrenörlüğe çok teşvik etmişti. Çocukları çalıştırarak başladığım süreçte bu işten zevk almaya başladım. Benim için bir işi yaparken o işten keyif almak çok önemli çünkü keyif alan insanların yaptıkları işlerde başarılı olabileceğini düşünüyorum.
IVKOVIC'İ ÇOK BEĞENİYORUM
Avrupa'da ve ligimizde beğendiğiniz koçlar var mı?
Şuanda özellikle Ivkovic'i sahadaki duruşu, maçı yönetim şekli, oyuncularla olan diyaloğu ile çok beğendiğimi söyleyebilirim.
Henüz 45 yaşındasınız ama nazar değmesin 1997-1998 sezonunda beri baş antrenörlük yapıyorsunuz, zaman zaman ikinci ligde olsa da ağırlıklı olarak birinci ligde. Kariyerinizde mutlaka size göre dönüm noktaları olmuştur, biraz anlatabilir misiniz bu bölümleri?
6 sene boyunca Beşiktaş'ta A takım antrenörlüğü yaptım ama sonuçta ömür boyunca Beşiktaş'ta çalışmayacağımı biliyordum. 2003 yılında ise ayrılma vaktimin geldiğini düşünerek medeni bir şekilde kulüpten ayrıldık. Altyapı hizmetlerimle beraber Beşiktaş'ta 14. sezonumdu ve sözleşmemden doğan kıdem tazminatı ve ayrılma tazminatı gibi çalışan insanların normal haklarından hiçbirini almadan ayrıldım. Enteresan bir şekilde bir hafta sonra Karşıyaka'da da bir koç problemi oldu ve oraya geçtim. Bunun vermiş olduğum en doğru kararlardan biri olduğunu düşünüyorum. Beşiktaş ile benzer bir yapılanması olan kulüptü, o nedenle hiç zorluk çekmedim başlangıçta. Hatta bazı yönleri basketbol açısından Beşiktaş'tan daha iyidir çünkü basketbol orada birinci spordur. Bir de yaşadığım Kosova tecrübesi vardı ve benim için çok farklı, özeldi. Evet basketol düzeyi hiçbir zaman ligimiz gibi değildi ama sürekli dolu bir salon ve basketbol heyecanın çok yüksek olduğu bir yerdi. Şehirde trafik yok, stres yok, doğası çok güzel.
Sizi hep maliyeti ucuz ve kaliteli yabancı transferlerinizle elde ettiğiniz başarılarla tanıdık; Henry Domercant, Marcus Slaugter, Garry Neal, Quinton Hosley, Sean Marshall, Bo McCalebb ve tabii ki Chris Lofton ile Ryan Broekhoff… Bu tarz oyuncuları nasıl bulup nasıl takip edebiliyorsunuz, sırrınız nedir? Miller ve Stone'da sizce problem neydi, neden bu saydığımız isimlerden biri olamadılar siyah beyazlı forma altında?
A takım koçluk kariyerimin hayli uzun olmasına rağmen sadece 4 ayrı takım çalıştırdım. Beşiktaş'ı bütçesinin çok düşük ve sponsorsuz olduğu dönemlerde çalıştırdım. Arkasından yine Karşıyaka'yı sıkıntılı bir dönemde çalıştırdım. Öyle günler yaşadık ki haciz gelmesin diye biletleri alışveriş merkezlerine satardık. Sonrasında bütçesi bu iki takıma nazaran daha düzenli olarak gösterebileceğimiz Mersin BŞB'de çalıştım. Antalya zaten imkanları sınırlı olan bir takımdı. Bu nedenle aslında şartlar beni sürekli olarak ucuz ama kaliteli oyuncular bulmaya itti, belki de bu yönüm bu şekilde gelişti. Önemli bir noktada şu aslında; tecrübesiz ya da çaylak dediğimiz oyuncular için başka bir ülkeye gelmeleri, yaşama ayak uydurmaları, aynı zamanda basketbol oynayarak gelişim göstermeleri oldukça zor bir durum. Yani şunu demek istiyorum, beni hep bu tarz oyuncuları bulan ve getiren adam olarak lanse ettiler ama önemli olan bu oyuncuları getirdikten sonra yukarıda belirttiğim şartlara ve standartlara uygun olarak bu oyuncuları hazırlamak, yönlendirmek, çalıştırmak. İşin bu tarafı hep es geçildi, iyi oyuncuyu bulmak gibi ondan verim alabilmek de çok önemli bir şeydir.
GENÇ OYUNCULARA SABIR GEREKİR
Öncelikle Miller da, Stone da yetenekli oyuncu. Fakat geçen seneki Beşiktaş'ın özellikle ikinci yarıdan itibaren yakaladığı çıkış, beklentileri çok yukarıya çekti. O yüzden sadece koçun sabretmesi yetmedi, camianın sabretmesi gerekiyordu. Bir de Beşiktaş'ın son 10 senesine baktığımızda hep tecrübeli oyuncular alınmış, hep Avrupa'da kendin kabul ettirmiş, İspanya liginin sayı kralı, İspanya liginin ribaund kralı, NBA'den sayı kralları… Şimdi böyle bir camianın içerisine birden bire böyle genç oyuncuları getirmek sadece senin sorunun olmuyor, camianın da sorunu oluyor. Broekhoff'un geçen sene alınması ve iki yıllık kontrat yapılması bize bu sene çok üst düzey bir oyuncuyu oldukça uygun rakamlara oynatma, kullanma fırsatı verdi örneğin. Colton Iverson konusunda da ben çok iddalıydım, o fizikte ve güçte bir pivotun Avrupa'da kolaylıkla bulunamayacağını düşünüyordum. Aslında sezon başında onun da kalmasını isterdim fakat başaramadık. Türk ya da yabancı farketmez, genç bir oyuncunun yükselebilmesi için onun biraz sabıra, hoşgörüye ihtiyaç var. Beşiktaş camiasında çok güzel bir özellik var; yabancı oyuncuya değil ama kendi altyapısından yetişmiş oyuncusunun iyi yaptığı her şeyi çok çabuk takdir edebiliyorlar. İki tane yol var aslında kulüpler için; ya çok fazla paranız olur ve Avrupa'nın üst düzey kulüplerindeki iyi oyuncuları alıp şampiyonluğa oynarsınız ki bunu yapan 4 takım var ve nihayetinde biri şampiyon olabiliyor… Ya da büyük sponsorlarınız yoksa siz yıldız olabilecek oyunculardan bir kadro kurmak zorundasınız, biz iki yıldır bu yoldayız. Bu yolda müthiş başarılı olduğumuzu söyleyemem ancak bu yolda önemli oyuncular aldık ve almaya devam ediyoruz. Benim uzun vadede başarı konusunda sabır eşiğim hayli yüksek aslında, örneğin ben 5 tane kolej oyuncusunu alıp onlarla başarıya gitmek isterim, kulüp de bu sabrı gösterebilirse. Günün sonunda benim için “hep çok uygun fiyatlarda iyi takım kuruyor ve başarılı oluyor” imajı var fakat çok para verdiler de harcamadık mı derler ya… Rahmetli Süleyman Demirel demişti insanlar benzin için kuyruğa girdiğinde: “Vardı da biz mi içtik”.
TÜRK BASKETBOLUNUN EN BÜYÜK SORUNU YÖNETİCİ
Ülkemizdeki basketbol yöneticiliği hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Türkiye'de iyi oyuncular var, iyi koçlar var fakat Türkiye'nin en büyük problemi yöneticiler yani kulüp yöneticiliği. Bir tane örnek vermek istiyorum; Mersin BŞB'de koçluk yapmaya başladığımda takımda bulunan Reese'in benim sistemime uymadığını ve onu gönderip aynı paraya iki tane genç yetenekli oyuncu (McCalebb ve Lofton) alabileceğimi ilettim yönetime. Onlar ise “Sen o oyuncuları da al fakat Reese de kalsın” diye direndiler. Sonrasında biz Reese'e bir takım bulduk gönderdik ve istediğimiz oyuncuları aldık bildiğiniz gibi. O takımla o dönem play-off oynadık ve Fenerbahçe ile Anadolu Efes'i dahi devirmeyi başarmıştık sezon içerisinde. Şimdi gelelim işin yöneticilerle ilgili olan önemli kısmına… Sezon ortasında Lofton ve McCalebb'in kontratını uzatmak istemiştik, menajerlerini çağırdık ve ikna ettik, Eurolig seviyesine gelirlerse kendilerini zorla tutamayacağımızı ve bir bonservis belirleyeceğimizi bu şekilde gidebileceklerini ilettik, bu şekilde anlaştık. Bu pazarlıklar tamamlandıktan ve imza aşamasına gelindikten sonra o dönemki kulüp yöneticimiz aynen şu ifadeyi kullandı “Ben onlarda gerekli gelişimi görmedim”… Sonrasında bilindiği gibi iki oyuncu da sezon sonunda bedavaya takımdan ayrıldı ve kariyerleri ortada. Yönetici problemini biraz daha detaylandırmak için önce kulüplerin yapısına bir bakmamız lazım. Türkiye'de yönetim açısından birkaç çeşit kulüp var. Belediye kulüpleri: İki senede bir siyasi parti değişir, başkaları gelir. Gençlik kulüpleri: İki senede bir yönetim değişir basketbolun başına başkası gelir ve bir önceki yönetici artık maçlara dahi gelmez. Üçüncüsü de müessese yani patron kulüpleri: Burada kulüpleri yöneten profesyonellerin bu işi yapması gerekiyor, Fenerbahçe bile bu görev için dışarıdan bir transfer yaptı. Çünkü bu yöneticilerde istikrar sağlanamadığı için koçlarda da istikrarı sağlayamıyoruz, kadrolarda da istikrarı sağlayamıyoruz.
Basketbol tabii ki sadece oyuncularla oynanmıyor. Sizler ve hakemler de bu oyunun değişmez parçalarısınız. Genelde de bu iki öge arasında ilginç diyaloglar ve anlar yaşanabiliyor. Sizin de mutlaka böyle anılarınız vardır.
Aslında ben dışarıdan belki de hakemlerle çok tartışan ve kavga eden bir koç gibi görünsem de öyle değilim, bir çoğu benim arkadaşım. Maçın içerisinde zaman zaman çeşitli gerginlikler olsa da maç bittiği zaman herşey bitiyor her zaman. İyi bir hakem bana kalırsa sadece oyunu değil, atmosferi ve iki koçla beraber oyuncuları da iyi yönetmelidir. Aynı şekilde iyi bir koçsanız oyunun yanında, hakemleri de seyirciyi de iyi yönetmelisiniz. İnsan gençken tabii daha agresif olabiliyor, ben de kendi hatalarımı görüp düzeltiyorum, zaman hepimizi olgunlaştırıyor.
O zaman Beşiktaş genç takımını çalıştırıyorum ve Recep Ankaralı da o zaman genç ve sert bir hakem yapısına sahip. O gün maçta bizim benchin önünde bir pozisyona bizim lehimize bir faulü çalmadılar ve arkasında diğer potaya doğru bir hızlı hücum oldu, o esnada benim yanımdaki bir idareci arkadaşımız Recep Ankaralı arkası dönük koşarken ona ağza alınmayacak bir laf söyledi. Recep Ankaralı sadece lafı duydu ve döndü, tam teknik faulü verecekken ben döndüm tribüne ve elimle de işaret yaparak “Bağırmayın” dedim. O da tribünden zanneti kimden gediğini anlayamadığı için ve teknik faulü çalmaktan vazgeçti. Ellerini tam aşağı indirdi ki bizim idareci arkadaş hemen “Onlar değil ben bağırdım” dedi ve tabii teknik faulü aldı. Karşıyaka'nın başındayken Banvit maçında son saniyede hücum faulle karışık bir basket atarak bizi yendiler, sonrasında Recep Ankaralı'nın sırtı dönükken bende su şişesini fırlattım ve dönüp beni direkt beni diskalifiye etti ve haklıydı. Sonrasında ertesi gün konuştuk ve bana dedi ki “Sen bana mı attın?” Ben de dedim ki “Sana atmış olsaydım seni vururdum”.
OYUN KURUCU İÇİN PLANLAR
1 numarada bir eksiklik olduğunu ve eski oyuncunuz Perkins'e teklif götürdüğünüzü biliyoruz. Cevap olumsuz olursa alternatifleriniz kimler?
Biz sezona aslında bir numarada oldukça riskli bir rotasyonla başladık. Çünkü Engin iki sezondur basketbol oynamıyordu. Sakatlıkları sürekli oyununun önüne geçmiş bir oyuncuydu, Kerem çok ciddi bir yaşa gelmişti. Dolayısıyla haftada 3 maç yapan bir takıma ki artık Eurocup da neredeyse Eurolig seviyesinde, TBL'de de kolay maç yok, bu iki guardın yanına üçüncü ucuz ve çaylak bir guard alıp bir yedekleme yapmak, alternatif yaratmak istedik. Bugün yaşayacağımız sakatlık gibi problemleri öngörmüştük aslında, bu nedenle Miller'ı aldık. Çünkü oraya çok tecrübeli ve kariyerli bir oyuncu aldığınız zaman sakatlıklar haricinde yedek kalmayı kabullenmeyecekti. Fakat biz tam Miller'ı eğitip forma soktuğumuzda parmağı kırıldı. Amerika'ya gidip geldikten sonra da tekrar ritmini tutturamadı, TBL kadrosuna alamıyorduk ve sadece Eurocup'ta oynatabiliyorduk. Kerem'in sakatlanması da bizim adımıza çok kötü bir döneme, maç trafiğine denk geldi. Anadolu Efes, Pınar Karşıyaka, Fenerbahçe Ülker, Paris Levallois, Darüşşafaka ve Neptunas. Tabii bizim bu maçları tek oyun kurucu ile geçme şansımız yok. Aslında takım kurgusunu yaparken 1 numarada zaman zaman Muratcan'ı da kullanmayı planlamıştık ama onun da sakatlığı var bildiğin üzere. Çok iyi bir yerli guard alamayacağımız için yabancı almak zorundayız. Alacağımız oyuncu şuanda TBL kadrosuna girmek zorunda Kerem de olmadığı için, bu nedenle iyi bir point guard alacağımızı net bir şekilde söyleyebilirim. Alacağımız oyuncuyu Fenerbahçe Ülker maçına yetiştirme şansımız olmadığı için ve Eurocup'ta da ikinci yarıdan önce oynatamayacağımız için panik havasında bir transfer yapmak istemiyoruz. Bir de biz tabii Anadolu Efes ya da Fenerbahçe Ülker gibi yapamıyoruz, “Bonservis bedelini verip alalım” diyemiyoruz. Kendi kapasitemizde hatasız olarak en iyi transferi yapmak zorundayız. Doron Perkins'in gündeme gelmesinin sebebi şehri bilmesi, takımı bilmesi, birbirimizi tanımamız. Çünkü gelir gelmez verim almamız gereken bir oyuncuya ihtiyacımız var. Oyuncuya bir teklifimiz oldu, bugün yarın netleşir. Teklifimize bakmazsa B planımız da var: Nate Wolters. Kolejden mezun olduktan sonra NBA olmuş bir oyuncunun boşa çıktıktan sonra ertesi gün “Ben Avrupa'ya gideyim diye düşüneceği” görüşüne ben pek sıcak bakmıyorum açıkçası. Bizim Nate Wolters ile planımız uzun vadeli olabilir, biz şimdiden önümüzdeki sezonun çalışmalarına da başladık aslında. Bu oyuncuyu alırsak “Haftaya maçta iyi oynar mı?” diye almayız, bu sezon sonu ve önümüzdeki sezonki oyuncumuz olsun diye alırız, gelirse tabii. Bizim geçen sezonki oyun kurucu listemizde birinci sıradaydı Wolters ve tercih şansım olsa onu takımda görmek isterdim çünkü bana göre beyazlarla takım basketbolu oynarsın, siyahi oyuncularla bir yerden sonra bireyselliğe dönersin.
Peki imkanınız ve bütçeniz olsaydı, bir pozisyon için daha transfer yapma şansınız olsaydı nereye takviye yapmak isterdiniz?
Ciddi bir ribaundcuya ihtiyacımız var. Şuanda bizim takımımızın en ribaundçu oyuncusu Broekhoff ise matematiksel olarak elimizde bulunan Doğan, Kenan, JaJuan, Hilton dörtlüsünde yeterli ribaund katkısını alamadığınızın göstergesidir. Geçen sezona göre daha fazla zıplıyoruz ama daha az ribaund alıyoruz.
NBA ABARTILIYOR
Broekhoff ile görüşmeler ne durumda, Beşiktaş seyircisini mutlu edecek bir kaç tiyo alabilir miyiz sizden? Sizce ilerde Avusturalya'lıyı NBA veya Euroleague'de görebilecek miyiz?
Öncelikle yönetim takımın gidişatından çok memnun. Başkanımız ve şube sorumlumuzun ortak düşüncesi, artık her sene olduğu gibi kadromuzun değişmemesi ve istikrarlı bir kadro yakalamamız gerektiği yönünde. Bu amaçla ilk defa bu aylarda önümüzdeki sezon adına kimler kalacak kimleri tutabiliriz, kimleri getirebiliriz diye yönetim olarak konuşulmaya başlandı Beşiktaş adına. Broekhoff ile prensipte hemen hemen anlaşıldı diyebiliriz, iş imzalara kaldı yani. Büyük ihtimalle önümüzdeki sezon kadromuzda bulunacak. Ben Broekhoff'un NBA atletizminde olmadığını düşünüyorum. Ben NBA'e gitmenin de çok abartıldığını düşünüyorum. Sonuç olarak dünya her yerde 15-20 kişi üst düzeyde bir kazanç elde edebiliyor. Esasında bugün Avrupa'da çok daha iyi basketbol var, çok daha iyi para var, çok daha iyi kariyer elde etme ihtimali var. Örneğin J.R. Holden, Avrupa'ya gelmese Amerika'da sıradan bir oyuncu olacaktı. Rusya'da hem parasını kazandı, hem de kariyerini yaptı. O yüzden ben Broekhoff'un bir ya da iki sene daha bu takımda kalıp biraz daha fiziğini geliştirip, top tekniği ile kendine pozisyon özelliklerini geliştirip artı şuandaki özelliklerini de tabiki kaybetmezse (savaşçı, mücadeleci, iyi bir takım savunmacısı, ribaundlara ciddi katkı vermesi) bence üst düzey bir Eurolig oyuncusu olur, hiç bir zaman bir yıldız olmaz ama çok önemli, değerli bir tamamlayıcı olur. Biz de kendisine bunu anlattık, “Beşiktaş İF bir Eurolig takımı olduğunda sen de bu takımın değerli bir parçası ol, eğer olamazsa biz o seviyeye gitmen adına senin önünü her zaman açarız” dedik.
Eurocup'da Karşıyaka karşısında ağır bir yenilgi aldınız bu hafta. Sizce yenilginin ana nedenleri nelerdi? Gruptaki şansınız sizce nedir ilk maçlar sonunda?
Açıkçası biz böyle bir maçı sadece Galatasaray LH'a karşı ilk yarıda oynamıştık önceden, bu da ikinci kez oldu. Maçtan sonra oyuncularla çok uzun toplantılar yaptık, bireysel toplantılar da yaptık, bizim böyle bir sistemimiz var. Sonrasında benim vardığım nokta şu oldu; tüm oyuncular geçen hafta Anadolu Efes'i yenerek ilk yarıyı lider kapatabilmek adına çok konsantre olmuşlardı ve bunu çok istiyorlardı ama basit hatalardan dolayı kazandıkları maçı ucucuna kaybetmeleri onları mental olarak hayli fazla etkiledi ki Pınar Karşıyaka maçının nedeni budur. Maçlar içerisinde biz geriye düştüğümüz zaman bir direnç koyup rakibi tekrar yakalıyorduk ama bu sefer o yaşanan mental düşüş bunu gerçekleştirmemize engel oldu. Bunun fiziksel bir düşüş olma ihtimali yok çünkü Pazartesi Anadolu Efes, ki Avrupanın bana göre şuanda en sert ve öldürücü savunmasını yapan takımı, karşısında korakor bir fiziksel mücadeleye giren ve zaman zaman üstünlük sağlayan bir takımın Çarşamba günü birden bire fiziksel olarak düşmesi mümkün değildir, tamamen mental bir düşüştür dediğim gibi. Biz güçlü ve karakterli oyunculardan kurulu bir takımız, elbette böyle bir kaç maç daha oynayabiliriz zaman zaman, kaybededebiliriz ama önemli olan bunun sürekli hale gelmemesidir. Tabii ki bu aldığımız mağlubiyet gruptan çıkmamızı oldukça zorlaştırdı çünkü Neptunas deplasmanı çok zor, ki oradan bir çok kaliteli Eurolig takımı dahi çıkamadı, Pınar Karşıyaka deplasmanın zorluğunu zaten hepimiz biliyoruz. Yani İzmir'deki maçı bu şekilde kaybetmiş olsaydık telafisi çok daha kolay olurdu, içerde kaybetmemiz kötü oldu. Ama sonuçta biz geçen sene de bu duruma düşmüştük ikinci grupta ve gittik, İspanya'da Zaragoza'yı yendik, Litvanya'da Rytas'ı yendik ardında da gruptan çıktık. Bizim için matematiksel olarak önümüzdeki 5 maçı kazanıp birinci çıkma şansımız halen devam ediyorsa, hedef odur.
LİGDE İLK HEDEF İLK 4
Ligde normal sezonu kaçıncı sırada bitirmek Ahmet koçu tatmin eder realistik olarak?
Benim için takımın gelişilebilir hale gelmesi çok önemlidir. Geçen sene ilk devreyi 6 galibiyetle bitirmiştik ve son sıralardaydık, ikinci yarı ise inanılmaz bir atak yapıp 15 maçın 13'ünü kazanıp en üstlere çıktık. Bu sezon ise geçen sezonun aksine ilk yarıda çok daha bir performans göstererek 14 maçın 10'unu kazanarak yukarıdaki grupta yer aldık, bu bizim önemli bir kriterdi. Bunun haricinde benim için ligi ilk dört içerisinde bitirmek önemli. Böylece ev sahibi avantajını kazanmış da olacağız. Ayrıca bir diğer hedefimiz de geçen seneki playoff başarımızı da bir üst seviyeye taşıyabilmek. Yani ilk dört içinde benim için hangi sırada bitirdiğimizin fazla önemi yok. Bir diğer avantajımız da ilk 4 için iddaalı takımların hepsiyle kendi sahamızda oynayacağız ikinci yarıda, fikstür avantajımız var yani.
Beşiktaş haricindeki diğer TBL takımlarından bir beş yapsanız kimler olur?
Nemanja Bjelica'yı çok beğeniyorum üst düzey bir oyuncu. Lasme bence çok değerli bir parça. Bu kadar haddini bilerek elinden gelenin en üst düzeyini verebilen bir oyuncu daha görmedim ben. Bir örnek vereyim, yüksek posttan şut atabilen oyuncu üçlük de atabilir ama denemiyor bile Lasme çünkü inanılmaz bir eğitim ve bunu Avrupada geliştirdiğini düşünüyorum, Amerikada değil. Sinan'ı da bu beşe koyarım, agresifliği ve savunması ile çok önemli bir oyuncu. Broekhoff'u koyarım bu beşe çünkü her gün maçın içerisinde olabilen bir oyuncu. Açıkçası oyun kurucu olarak ben de milli takım antrenörü gibi biraz zorlandım. Fakat Türk oyuncu olarak söylemem gerekirse bence şuanda en iyi oynayan oyun kurucu Engin.
TÜRK ANTRENÖRLERİ ÖZELEŞTİRİ YAPMALI
Ligimizde 7 takımın koçu yabancı yani neredeyse yarı yarıya bir durum var. Sizce takımlarımızın yabancı koçlara son yıllarda daha fazla yönelmelerinin sebebi nedir?
Yabancı oyuncu sayısının artması zaten yabancı koç sayısının da artacağını da göstermişti zaten. Bu dünyanın her yerinde böyledir, yöneticilerle takımdaki oyuncuların diyaloğu da oluşuyor, takımda sevdiği beğendiği oyuncuya soruyor “biz kimi koç yapalım” diye. O da bir koç ismi veriyor. Ben açıkçası oluşan durumdan kendi meslektaşlarım adına üzüntülüyüm. Eskiden 100 kişiden 15'e girmek gerekiyorken şimdi belki 7'ye girmen gerekiyor yarın belki 3'e girmen gerekecek. Bence biraz özeleştiri de yapmalıyız. Yıllarca bu yabancı koçlar Türkiye'de yokken, bizler neler yaptık (kendim de dahil olmak üzere), hep birbirimizi kötüledik, birbirimizin yaptığı güzel işleri takdir etmedik, sonuç olarak doğaya karşı geldik ve bugün doğa bizi vurdu. Derneğimize sahip çıkmadık, derneğimiz bize sahip çıkmadı. TÜBAD için söylüyorum, açıklama yapmakla birşeyleri çözemezsiniz, güç oluşturmanız lazım. Eğer bu açıklamaları federasyona yapıyorsanız ve seçimlerde %15'lik bir gücünüz varsa o zaman bu açıklamanızın bir değeri vardır. Yıllardır meslektaşlarımız takımlarından ayrılırken paralarını alamadı ve ne TÜBAD, ne de başka kimse müdahale etmedi ve onun yerine gelen bir antrenör “benim meslektaşım parasını almadan ben burada görev yapmam” demedi, meslektaşı öbür kapıdan çıkarken, diğer kapıdan kendisi girdi. Hiç birbirimize saygı göstermedik, biz bu duruma geldik. Herşeyin bir yükselişi olduğu gibi bir düşüşü de vardır.
Bu sezon gelen yeni yabancı kuralını iki yönden değerlendirmenizi rica ediyorum; kulüplerin başarısı yönünden ve ülke basketbolumuz artı milli takım açısından.
Bence yabancı sayısının artması basketbolumuzu ve milli takımımızı kötü yönde etkilemez. Zaten sayının artması illa sana verilen hakkında tamamını, 6 yabancıyı da oynatmak zorunda değilsin ki. Biz hemen öyle bir psikolojiye giriyoruz nedense. Örneğin bizim takım kurgumuzda iki tane Türk oyun kurucu var. Ayrıca rekabeti de arttıracaktır mutlaka. Yabancı oyuncu sayısının artmasıyla fiyatların düşeceğini düşünüyorlardı ama o da olmadı. Bu arada yabancı oyuncu sayısı arttıkça disiplinli basketbol oynama oranı biraz düştü. Bunu başarabilen antrenörler artık ön plana çıkıyor, başka bir basketbol oluştu yani.
KARTAL'I NEDEN GÖNDERDİK?
Şuanda Kerem'in sakatlığında bir numara problemi yaşıyor takım. Kartal kiralık olarak Eskişehir'de değil mi, onu geri çağırma şansınız bulunmuyor mu?
Bence genç oyuncular açısından kritik önem taşıyan bir durum bu oyuncuların “Ben oyuncu oldum” psikolojisine girmeleridir. Bir başka deyişle “Yıldızlarla oynamak zor değildir, kendini yıldız sananlarla oynamak çok zordur.” Aslında Kartal bizim kadromuzda kalırdı ve süre de alırdı fakat o kendini hiç bir şey ispat etmeden anlattığım duruma soktu. Biraz da bu psikolojisinin değişmesi açısından gönderdik. Sonuçta hayat sadece Beşiktaş değil, dışarı da çıkması lazım ki mukayese edebilsin. Orada göstereceği performans ve ispat edebilecekleri tekrar Beşiktaş'a dönüp dönmemesinde etkili olacaktır.
Son olarak buradan Beşiktaş taraftarına bir mesajınız var mı?
Çok iyi ve güçlü bir takıma sahipler ve onlar da bunun farkındalar ki son Pınar Karşıyaka maçındaki farklı skora rağmen onları alkışlamayı da bildiler. Bunlar bizim büyüme sinyallerimiz. Evet bazen çatlak sesler oluyor, oynanan basketbolu beğenmiyorlar fakat netice olarak ben şunu söylüyorum, bunca yıllık tecrübemle, bugün Anadolu Efes, Fenerbahçe Ülker ve Galatasaray LH kadar geniş ve kuvvetli bir kadromuz yok ama onları yenebilecek kadar da karakterli bir kadromuz var. O yüzden ben inanırlarsa daha çok desteklerlerse şampiyonluk yolunda da emin adımlarla ilerleyeceğimizi düşünüyorum.
BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler