Turnuvanın ilk turunda hiç yenilgi almamış, son yılların en iyi ve en istikrarlı oyunlarını oynayarak şampiyonluğun favorisi olduğunu göstermiş ve her maç rahatlıkla 80 sayıları bulabilen Fransa karşısında, yine karakterimizi, olağanüstü mücadele gücümüzü ve ruhumuzu ortaya koyduk. Galibiyete çok yaklaştık ve nasıl bir savunma takımı olduğumuzu özellikle son çeyrekte rakibe çembere bakmayı yasak ederek gösterdik. Ama indirici son yumruğu vurumadık… Kazanamadık.
Keşke ilk üç çeyrekte topun kıymetini bilsek ve 15 top kaybı yapmasaydık. Son çeyrekte son 5 saniyeye kadar top kaybetmeden oynadık ama iş işten geçmişti.
Keşke, üçüncü çeyreğin son 1 dakika 50 saniyesine girilirken ve yalnızca 3 sayı farkla gerideyken yaşadığımız o dağınıklığı ve sahada beş benzemez oyuncuyla (Kerem, Sinan, Ömer Onan, Enes ve Oğuz) yer almanın faturasını Fransa’dan yediğimiz 10-0’lık seriyle ödemeseydik.
Keşke, üçüncü çeyrekte canının istediği gibi oynama imkanı bulan ve peşpeşe 10 sayı üreterek sahaya damgasını vuran Tony Parker’ı durdurmak için son çare olarak başvurduğumuz alan savunmasına daha önce geçebilseydik.
Keşke, bitime 6.30 kala 13 sayı geriye düştükten sonra verdiğimiz olağanüstü mücadeleyle rakibe sahayı dar ederken gösterdiğimiz etkinliğin bir parçasını da hücuma taşıyabilseydik. O bölümde 6 dakikada sadece 2 sayıya izin verdik. Ama biz de çok boş attık. Üçlük oranımız yüzde 20’nin altına indi 13 sayı üretebildik. Bu 13 sayı bitime 25 saniye kala skoru 63-61’e getirmeye ve Kerem’in köşeden bomboş kullandığı üçlükle galibiyete el uzatmaya yetti. Ama uzandığımız yerde elimiz boş kaldı. Sonrasında faul kumarıyla tutunmaya çalıştık olmadı.
Yıllarboyu hatırladıkça içimize batacak gerçekten çok üzücü bir yenilgi bu. Çünkü maçın ritmini yaptığımız onca top kaybına karşın, oyunun büyük bölümünde biz belirledik. İstediğimiz sertlikte bir boyalı alan mücadelesinden çoğunlukla galip çıktık (Ribauntlar: Türkiye-Fransa: 42-33). Ve koştukça coşan atletik Fransa’nın turnuva başından beri en sıkıntılı son çeyreği oynamasını sağladık. Alacağımız galibiyet çeyrek final kapısını ardına kadar açacaktı. Oysa şimdi sırtımız duvara dayanmış durumda. Kalan iki maçtan bir galibiyet de yetmeyebilir, 2’de 2’ yapmalıyız. Sadece yenilgi değil bu tip maçları kaybettiğinde moralman çöküntü yaşayan ve kolayca dağılıveren bu takımın bu kötü alışkanlığı da korkutuyor insanı. İspanya ve Fransa maçlarının son çeyreğinde sergilenen savunma ‘12 Dev Adam’ı finale kadar bile götürür. Ama bizim şu anda çeyrek final için bu savunmayı önümüzdeki iki maçın 80 dakikasına yaymaya ihtiyacımız var.



