İlk yarıda 24 sayı, ikinci yarı 56 sayı atmak herhalde Fenerbahçe Ülker’in iki farklı yüzünü göstermek açısından yeterli bir istatistik olur… Evet belki de Obradovic’in Real Madrid maçında söylediği, “3.’lük maçları oynanmak zorunda. Tek önemi bu” sözlerinin gerçeklik payı olsa da ilk yarıda bu kadar moralsiz, kayıp, enerjisiz, omuzları düşük bir Fenerbahçe Ülker görmeyi beklemiyorduk.
Sonuçta 15 yıl sonra adım attığımız bu arenada varlığımızı daha iyi göstermek gerekiyordu. Belki de bu duygu ikinci yarıda Fenerbahçe Ülker’in aklını başına getirmiştir. Çünkü ikinci yarı bambaşka bir takım vardı sahada.
Ve o ateşi yakan isimlerin başında Semih Erden vardı. Obradovic’in Semih’i sahaya atmasıyla birlikte takımın havası değişti. Hücumda Goudelock açılınca, Zisisdevreye girince bir anda geri dönüş adımları atılmaya başladı. 24 sayıdan geri döndükten sonra belki birazcık dikkatli olup faulleri soksak ve top kayıplarını yapmasak üçüncülük madalyası ile uçağa biniyor olabilirdik. Ama gördük ki Fenerbahçe Ülker işi sıkı tuttuğu zaman Avrupa’nın zirvesine uzanmak hiç de uzak değil…



