Siz bu sayfaya göz atarken, NBA'de yeni sezonun perdesi açılmış olacak. Dünyanın 1 numaralı basketbol organizasyonunu merakla takip edenleri, her yıl olduğu gibi uykusuz geceler bekliyor…
1. Miami Heat
Son iki yılın şampiyonu; başka söze gerek yok sanırım… Diğer takımların bütün amacı, Heat kadrosundaki LeBron James, Dwyane Wade, Chris Bosh üçlüsüne benzer bir sacayağını kurabilmek. Bunu yapamıyorlarsa, Miami’deki üçlüden en az birinin o gece kötü oynaması için dua etmek… Gerçi bu bile yeterli olmuyor çünkü LeBron öyle insanüstü oynuyor, arkadaşlarının açıklarını kapatan o kadar çok şey yapıyor ki, sonunda siz de ekran başında “Yahu bu adam, insan değil” demek zorunda kalıyorsunuz. Her ne kadar Amerikan medyası, sezon öncesi takımda daha eski olan, yaşı 32’ye varmış Wade ile LeBron arasında su yüzüne çıkmayan sorunların yavaş yavaş arttığından dem vursa da, organizasyonun en tepesinde oturan Pat Riley, bu tip “kimyasal” sorunları rahatlıkla çözebilecek kadar görmüş geçirmiş bir spor adamı. Miami yıldızlarının sizi üzecek tek yanı, bazı maçlarda sadece kazanacak kadar oynamaları, fazla takılmamaları olabilir. O zaman kalkın, bir çay koyun siz de…
2. Howard’lı Roketler
Dwight Howard, geçen yıla kadar NBA’in en iyi pivotu olarak gösteriliyor, hatta çoğu yorumcu ondan sonra ikinci bir isim sayamıyordu. 2012 yazında Lakers’a transfer olduğunda yer yerinden oynadı. Hayal kırıklığıyla biten sezonun sonunda LA’den, efsanevi pivot Abdülcabbar’ın “Dwight çok iyi bir sporcu ama basketbolda kullandığınız en önemli kas, iki kulağınızın arasında bulunandır” sözleriyle uğurlandı. Şimdi Houston’da. Geçen yıl hiçbir maça yüzde yüz sağlıklı çıkamadığını, Lakers’ın kendisiyle yeterince ilgilenmediğini söylüyor. Tarihinde Hayes ve Olajuwon gibi müthiş pivotlar, iki de şampiyonluk bulunan Houston Rockets, Howard’la tekrar zirveye tırmanabilecek mi? Howard, Houston’da kariyerini yeniden ayağa kaldırıp, 2009’da Orlando’yu neredeyse tek başına finale taşıyan o süpermene dönüşebilecek mi? Howard-Harden ikilisi, Batı’ya damgasını vurabilecek mi? Howard öncesi, takımın ilk beşteki pivotu olan Ömer Aşık’ın durumu ne olacak? Cevabı merakla beklenen sorular… İzlemeye değer…
3. New York vs. Brooklyn
Brooklyn sokaklarında şöyle bir dolaşsanız ve önünüze çıkan on kişiye “Knicks mi, Nets mi?” diye sorsanız, tahmin ediyorum yedisi Knicks der. Manhattan’ın göbeğine gelip aynı anketi yaptığınızda, bu sayı ona çıkabilir. “E o zaman rekabet bunun neresinde” diyeceksiniz. Doğru ama, bu sene transferde elini Rus patron Prokhorov’un derin cebine daldırıp, kadrosunu güçlendiren ve Doğu’da Miami’nin karşısına dikilmeye hazırlanan takım, Brooklyn Nets… Boston’da şampiyonluk görmüş Kevin Garnett ve Paul Pierce ile yılın en iyi altıncı adamı olmaya aday Kirilenko’yu aldılar. Beşiktaş’tan “bizim çocuk” Deron Williams zaten oradaydı -ama ayak bilekleri bir türlü iyileşmiyor. Takımın başına da Knicks formasını daha yeni çıkarmış çaylak koç Jason Kidd’i getirdiler. Sırf bu hamle bile Knicks-Nets maçlarında tansiyonun yükselmesine yol açabilir. Fakir mahallenin patronu zengin takımı, gidip bunca yılın Knicks’ini Madison Square Garden’ın orta yerinde yenerse, Brooklyn’li göçmen tayfasının yolda yürüyüşü bile değişir herhalde…
4. Rose’un dönüşü
Ligin en heyecan verici, izlemesi en keyifli oyuncularından biri Derrick Rose. Hani LeBron 1, Durant 2 numaraysa, Rose da 3 tartışmasız… Ne yazık ki, Chicago Bulls 2009’da “Yılın Çaylağı”, 2011’de “En Değerli Oyuncu” seçilmiş bu müthiş yetenekten uzun süredir mahrum… Rose, 2012 mayısında diz çapraz bağları koptuğundan bu yana resmi maç oynayamadı. Şimdi gayet iyi olduğu, sezona başlar başlamaz eski formunu yakalayabilecek kadar güçlendiği söyleniyor. Onun yokluğunda, bir biçimde play-off’a kapak atmanın yolunu bulan, hatta bir tur geçen Chicago’nun taraftarları, şu sıralar ellerini ovuşturmakla meşgul. LeBron ve arkadaşlarını tahttan indirmeye hazır olduklarına inanıyorlar. Sezonun açılış maçının Miami-Chicago olması, tesadüf değil kısacası…