22 Aralık 2024, Pazar
spot_img
Ana SayfaTHY EUROLEAGUEEv Yapımı vs. Fabrikasyon

Ev Yapımı vs. Fabrikasyon

Ev Yapımı vs. Fabrikasyon:

EuroLeague’i Salt Pasaport Üzerinden Okumanın Sorunları

Temsilcimiz Fenerbahçe’nin 2016/17 EuroLeague sezonunu şampiyon olarak tamamlamasının ardından “Fenerbahçe yerli oyuncu oynatmıyor!” şeklinde çok da anlamlı olmayan bir argüman yeniden dillendirilmeye başlandı. Bu görüşe göre bu başarının, milli takıma hiçbir katkısı olmadığı için, değeri tartışmalıydı! Bu argümana asla katılmadığımı baştan belirterek konuyu biraz açmak isterim. Bu tespit istatistiki olarak doğru olmasına rağmen tutarlı değil. Şöyle ki;

2001/02 sezonundan beri EuroLeague organizasyonu ULEB bünyesinde yapılıyor. Bu süreçte final-four’a kalan takımlar arasında yerlilere göreli olarak en az süre veren ve haliyle yerlilerden en az katkı alan takım 2016/17 model Fenerbahçe oldu. Bu durumu genel olarak görmek için 16 sezonluk süreçte şampiyon takımların yerlilerinin durumunu çıkarttım. (Ülke altyapısının durumunu göstermesi için Derrick Sharp, Bobby Dixon gibi devşirme oyuncuları hesaplama dışı tuttum. Fakat Ahmet Düverioğlu gibi direkt devşirme olmayan oyuncuları hesaplamaya dahil ettim.)

Şampiyon Takımlarda Yerlilerin Durumu % – Yaklaşık

 

Takım

Süre

Sayı

Ribaund

Asist

2002

PAO

30%

27%

35%

26%

2003

Barça

43%

37%

39%

37%

2004

Maccabi

30%

25%

25%

26%

2005

Maccabi

28%

22%

26%

22%

2006

CSKA

24%

19%

28%

17%

2007

PAO

29%

39%

42%

54%

2008

CSKA

9%

9%

10%

3%

2009

PAO

53%

48%

52%

60%

2010

Barça

44%

37%

35%

70%

2011

PAO

59%

57%

56%

72%

2012

Oly

56%

57%

46%

67%

2013

Oly

58%

60%

45%

72%

2014

Maccabi

29%

25%

20%

32%

2015

Madrid

44%

48%

31%

66%

2016

CSKA

35%

28%

38%

22%

2017

Fener

4%

4%

2%

2%

 

(Tablonun oluşturulmasında büyük yardımı dokunan Sezgin Muratoğlu’na teşekkürler.)

Yukarıdaki tabloya baktığımızda 2008 CSKA ve 2017 Fenerbahçe’nin durumu istisnai görünüyor olabilir. Burada Maccabi gibi yabancılara dayalı kadrolarla şampiyon olan takımların bile belirli bir oranda yerlilerden katkı aldığını görebiliyoruz. Fakat Obradoviç’in görevi yerli oyuncu yetiştirerek milli takım oyuncu havuzunu genişletmek değil. O buraya bir jenerasyon yaratması için değil, kupalar kazanması için getirildi ve başardı da. Ayrıca Obradoviçin elinde Kaliniç ve Bogdanoviç’in nasıl gelişim gösterdiğini bütün dünya görmüş durumdayken sorumluluğu Obradoviç’e yüklemenin hiçbir anlamı yok. Zira Türkiye bir basketbolcu fabrikası gibi çalışmıyor, bilakis basketbolcu değirmeni gibi çalışıyor. Bu açıdan yukarıdaki tablonun sorumlusu o değil.

Daha önceki yazılarda bahsettiğim gibi sorumluluğun hepsi sadece “çalışmayan” genç oyuncuların da değil. 18 yaşında menajerlerin eline düşen ve bol sıfırlı kontrat alan bir gençten çalışmasını beklemek hayalcilik olur. (Teodosic Olympiakos’a gelmeden 40.000 € civarında bir ücretle oynarken 2017’de gençlerimiz 400.000 €’luk kontratlara imza atabilmektedir.) Dahası sportif / kültürel / psikolojik olarak bu oyunculara doğru bir gelişim imkanı sunmayan ülkede gençlerin gelişmesi çok kolay değil. Cenk Akyol’un dediği gibi “basketbol sahaları otopark olarak kullanılan okulların olduğu ülke”de gençler sisteme “rağmen” gelişmektedir. (Bu noktada sıkça atıf yapılan Saras’ın “Kazanmak Yetmez” kitabı yol gösterici olmakla birlikte ülkemizin özgün koşulları başka hamleler gerektirmektedir.) Okben Ulubay örneğinden görebileceğimiz üzere oyuncular süre aldıkları takımı bile bırakıp İstanbul’a dönebilmektedir. Her ne kadar bu sezonki kıymetli hamlesi ile alkış alsa da Giresun 1,5 milyon TL civarında teşvik alma durumundadır. Halbuki bu rakam 5-6 milyon olursa çok şey değişir. Bu noktada federasyonun gelir sorunu olduğunu da sanmıyorum. Bu nedenle asıl sorumlu federasyondur. Fakat bu görevini de yabancı sınırı getirerek değil, yerli oyuncu (özellikle genç) oynatanlara hatrı sayılır teşvikler vererek, altyapılarda akademi gibi uygulamaları zorunlu tutarak, MEB ile ortak çalışmalar yürüterek yapabilir. Bu konuda Almanya veya İspanya örnek alınabilir: Almanya’da 2020’de ligi Avrupa’nın en iyi ulusal ligi haline getirme hedefi söz konusu. Bu çerçevede; finansal yeterlilik, salon-teknik donanım gibi birçok ara hedef söz konusu. Bu şartlar altında ligi her açıdan kaliteli hale getirme amaçlarından biri de altyapıdaki organizasyon yapısı. Ligin belirlediği teşvikler ve organizasyonel hamlelerle yerli oyuncu çıkışı özendiriliyor. İspanya’da ise 1992 Olimpiyatlarında yaşanan çöküşten sonra çıkarılan Sporu Kalkındırma Yasası’nın yarattığı temelle 2000’lerden itibaren İspanya birçok alanda zirveye çıkar. Bu bağlamda yine özellikle Kuzey Liglerindeki yükselişin de dikkatle izlenmesi gerekiyor. Yoksa sponsor kaynaklı finansman kaynakları da sonsuz değil. Bu nedenle yerli oyuncunun bütçe esnekliği sağlaması açısından da kıymeti var.

Öte yandan genç oyuncularımızın Avrupa’nın orta seviye liglerinde oynaması için de yönlendirme yapılabilir: ABA Ligi, Almanya Ligi gibi. Kısaca aktarmaya çalıştığım bu nedenlerle bençlerde “çürüyen” gençler altyapı turnuvalarında madalyalar almasına rağmen A Takım seviyesinde tepeye çıkamamaktadır. Bu açıdan takımlar veya federasyon oyuncu yetiştirmeyi birinci hedef olarak görüyorsa Erman Kunter gibi öğretmen vasıflı koçlarla çalışıp kısa vadede hocaya başarı baskısı yapmamalıdır. İyi bir jenerasyon çıkarmak şans kadar bu faktörlere de bağlıdır.  (1999 EuroBasket’i hatırlayın.) Bu şekilde istenirse Athletic Bilbao futbol takımı gibi sadece yerlilerden oluşan takımlar bile yaratılabilir.

Yerli oyuncuların rotasyondaki ana parçalar olması tabii ki istenen bir durumdur. Ancak Türkiye’de bu durum kısa vadede pek mümkün değildir. EuroLeague’de ilk beş başlayabilecek potansiyeli olan kaç tane Türk oyuncu olduğunu düşünerek de bu yargıya varabiliriz. Diğer taraftan Yunanistan, Sırbistan veya İspanya gibi ekol olan veya altyapı devrimiyle bugünlere gelen ülkelerin başarısının altında ulusal çapta geliştirilen bir basketbol hareketi yatmaktadır. “Yerli oyuncu oynasın.” diyenler önce bunu görmelidir. Dahası Avrupa’da yetişen kaliteli oyuncular 21 yaşını bile görmeden NBA’e giderken böyle bir beklenti oluşturmak çok tutarlı değil. Bugün EuroLeague’deki “elit” diyebileceğimiz Avrupalıların ağırlığı yaşlı, yetenekli gençlerse NBA’e gitmeyi düşünüyor. (Bu noktada mesela Cedi’nin bu sezon oyun olarak ileri gidememesinin nedeni kafasında NBA olması da olabilir.) Yine NBA gözlemcileri artık sadece EuroLeague’den oyuncu seçmiyor. Porzingis’in Sevilla’dan, Antetokounmpo’nun Yunan İkinci Ligi’nden NBA’e gittiğini unutmayalım.

Öte yandan EuroLeague gittikçe daha fazla küreselleşen ve pazarı büyütmeyi hedefleyen bir organizasyon. Gelirleri ve izlenme oranlarını artırıp oyunu bütün kıtaya yaymaya çalışıyorlar. Bu nedenle gelecekte şartlar olgunlaşırsa lig kapalı bir lig haline gelebilir ve Fransa’dan ve İngiltere’den bile takımlar izleyebiliriz. (Biliyorum İngiltere’de basketbol popüler değil ama 2002’de London Towers girişimi olmuştu.) Uzun vadede güçlü bir çekim merkezi olmayı başararak NBA ile yarışmayı hedefleyen EuroLeague’in küresel yapısında “yerli oynatmak” aranan en son unsur olacaktır. Hatta Bertomeu FIBA’nın takvimini dikkate almayacaklarını da belirtmişken, ülke federasyonları kendi planlamasını yapmak zorundadır. EuroLeague her açıdan NBA’e öykünürken ulusal takımların geleceğinin temel belirleyeni federasyonlar olacaktır. Özetle büyük bir endüstri haline gelen basketboldaki tarihsel gelişimleri bu bağlamda okumak ve yerli oyuncu tartışmasını bu çerçevede yapmak gereklidir.

BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler