Biliyorsunuz: Türkiye’den NBA’e giden ilk basketbolcu Mirsad Türkcan idi… Fazla uzun sürmedi bizim Mirsad’ın NBA serüveni. Geri geldi ve yeniden Efes forması giymeye başladı. Ve… İşte o zaman tanıştık biz şu ünlü NBA görgüsüzlüğüyle. Takımdan ayrı ısınmalar, deplasmanlarda ‘single’ odalarda kalma talepleri falan filan.. Hidayete (!) ermiş gibiydi Mirsad!
Be adam! Sen NBA’e gitmeden önce takımına daha yararlı bir oyuncuydun… Geri geldin. Bir sürü yeteneğini yitirmişsin. Ağırlaşmışsın, adam eksiltemiyorsun, eskisi gibi iyi şut sokamıyorsun ama havandan da geçilmiyor. İyi oyna canımızı ye! Ama… Bir NBA turu attın diye kafamıza da çıkma be birader! (Demiştik içimizden.)
Neyse! Mirsad çok kısa bir zamanda toparladı kendini ve (bana göre) Avrupa’nın en iyi oyuncularından biri olarak bugüne kadar sürdürdü basketbol kariyerini. Darısı diğer NBA şaşkınlarının başına…
Üzülmeyin! Bu ‘şaşkın NBA ördeği sendromu’ yalnızca bizde görülen bir ‘arıza’ değil. Birçok Avrupa ülkesi tanıştı bu hastalıkla. Her biri, sırayla, NBA’e gönderdikleri yıldızlarının geriye birer hilkat garibesi olarak döndüğünü gördü. Önce biraz bocaladılar. Kafa üstü çakıldılar. Sonra akılları başlarına geldi ve bir tur ‘şutladılar’ NBA şaşkınlarını: Uyum sağlayamayanları kadro dışında bıraktılar… Sonunda (çoğu ülkede) taşlar yerine oturdu. NBA ukalaları yelkenleri suya indirdi. Kısaca.. ‘Uzaylı’ olmadıklarını anladılar. ‘Dünyalı’ eski takım arkadaşları ile birlikte çalışmayı, sırt sırta savaşmayı kabullendiler… Kurallara uyanlar ulusal takımlarda yerlerini aldılar, şımarıklar kadro dışı kaldılar! (Bkz. Fransa)
Biz bu sürecin tam ortasındayız. İlk gidenlerin bazıları tam düzelirken yaşlandılar. Diğer bazıları ise şimdilerde ‘nedamet’ getiriyor, ama (bence) artık çok geç… Yenilere gelince… Şımarıkların bazılarına hak ettikleri ‘şut’u biz de çektik ama bizim federasyon başkanı çıkıp açıkça bunu söyleyemiyor. ‘Sakatlığı geçmemişti, caktı, cuktu’ deyip kıvırıyor. Söylesene be adam ‘arızalıydı bu herif’ diye. ‘NBA şaşkınlığı’nın ne anlama geldiğini herkes duysun, öğrensin. Ve… En önemlisi de… Sapla saman birbirine karışmasın. Ulusal forma için terleyenle, terlemek istemeyen bir tutulmasın. Ancak böyle düzelir bu işler…