Çok değil, 1 yıl önce kazanılan dünya ikinciliğinin ardından Litvanya’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’na ikinci turda veda etti 12 Dev Adam… Evimizdeki turnuvalarda gelen final başarıları sonrasında (2001 Avrupa Şampiyonası ve 2010 Dünya Şampiyonası) yurtdışındaki bir turnuvadan daha boynu bükük dönüyor ulusal takım… Buralara nasıl geldi Ay – Yıldızlılar… Dünyanın en iyi iki takımından biri ‘apoletiyle’ geldiği Eurobasket’te ilk 8 yüzü görememenin açıklaması ne şekilde yapılabilirdi. Madde madde yaşanan sorunların altını çizdik.
• 2010 Baskısı
Ülkemizde düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda oynanan finalin ardından hedefler yükseltilmiş ‘olimpiyat vizesi’ için Litvanya’ya gitmişti ulusal takım. Ne var ki ‘dünya ikincisi’ gibi oynamadı Ay – Yıldızlılar ve bu baskının altında kaldı. Beklentiler artınca, hedefler yükseldi ama 12 Dev Adam, konsantre olamadı, turnuvaya aklını veremedi. Oyuncuların formsuzluğu ve motivasyonsuzluğu ile bunun beraberinde getirdiği düşük şut yüzdesini başka şekilde açıklamak pek mümkün değil.
• doygunluk
Ulusal takım daha önce bir turnuvada başarısız olduğu zaman mazeret hazırdı: “Bizim hedefimiz 2010. Dünya Şampiyonası’na hazırlanıyoruz.” Alınan kötü sonuçlar sineye çekilirken 2010’da gelen başarıyla birlikte yıllar boyu ortaya konan hedefe ulaşıldı. Beklenen, uğrunda başarısızlıkların görmezden gelindiği dünya şampiyonasında gümüş madalya geldi ve takım rahatladı, bir sonraki turnuvada da konsantrasyon eksikliği ortaya çıktı. Hedefe ulaşmışlığın getirdiği ‘doygunluk’ turnuva boyunca kendini hissettirdi. Oysa yeni bir takımla, yeni bir heyecan yaratılabilir ve Orhun Ene bu takımı başarıya taşıyabilirdi. Ama kapıda olimpiyatların olması ‘ara dönemde’ sıkışıp kalmamızı sağladı.
• ENE’NİN ŞANSI
Ligimizin en çok gelecek vaadeden ismi Orhun Ene, Avrupa Şampiyonası öncesi ulusal takımın başına geçti. Hem yıllardır Ay – Yıldızlıların yardımcı antrenörü olması hem herkes tarafından sevilmesi hem de teknik kapasitesiyle 12 Dev Adam’ın iplerini eline aldı. Ancak sistem anlamında eski alışkanlıklar, konsantrasyon eksikliği derken Orhun Ene şanssız bir dönem geçirdi. Belki takımın başına 1 yıl sonra gelse çok daha başarılı olabilirdi. Böylece hakim olduğu jenerasyonla birlikte yeni bir takım kurabilir, gençlerle yeni bir çekirdek oluşturabilirdi. Ancak olimpiyat hedefi, 2010 baskısı, tecrübeli oyuncuların formsuzluğu derken beklenmedik bir turnuva geçirdi.
• LİDER YOK
Sırbistan maçı sonrası en büyük eleştiri takımın bir lidere sahip olmadığı yönündeydi. Ulusal takımın, işler zora girdiği zaman bir ‘karaktere’ ihtiyacı vardı. Dünya Şampiyonası’nda Hidayet, Kerem Tunçeri, Ersan İlyasova bu görevi başarıyla üstlenmişti. Ancak Litvanya’da başarılı oyuncularımızın formsuzluğu ve motive olamamış görüntüleri ‘lider’ eksikliğimizi gözler önüne serdi. Ömer Onan bu anlamda yalnız başına kaldı.
• ŞUT VE FAUL YÜZDESİ
Turnuvada ulusal takımı en çok yaralayan istatistik bu oldu. Devlerin üç sayı ve faul isabeti ‘felaket’ şeklinde nitelendirilebilir. Dış atışlarda Türkiye, 24 takım arasında 22. olurken (yüzde 27.5) faullerde ise 21. (yüzde 64.6) sırada kaldı. Devler turnuva boyunca 63 tane serbest atış kaçırdı.
• CAN SIKAN EKSİKLER
Ulusal takım, Litvanya’ya istediği kadroyla gidemedi. Özellikle Kerem Gönlüm, hem savunma hem hücumda takıma kattığı enerji ve arzuyla büyük bir eksikti. Pota altında çabukluk ve bitircilikle NBA yıldızı haline gelen Semih Erden, hazırlık döneminde maçlara çıkmasına karşın sakatlığı nedeniyle ulusal takım kadrosundan çıkarıldı. Semih’in teknik heyet ve oyuncularla sorun yaşadığı öne sürüldü. Bir diğer önemli eksik de Sinan Güler’di… Apandisit ameliyatının ardından kadroya girdi ancak hiç faydalı olamadı. Bileğinde sakatlık turnuvayı kapatmasına neden oldu. Kadroya alınan İzzet’in ‘etkisiz eleman’ haline gelmesi de ‘kadroda hata mı yapıldı’ sorusunu akıllara getirdi.



