Sezonun en güzel ve en heyecanlı kısmı için çok az bir süre kaldı. NBA finalleri için geri sayım devam ediyor ve dünya üzerindeki tüm basketbol delileri bu seriye kilitlenmiş durumda. Golden State Warriors ve Cleveland Cavaliers takımları arka arkaya 3. kere finallerde karşılaşacaklar. Sayelerinde 1980’lerdeki Boston Celtics-Los Angeles Lakers rekabetine benzer bir rekabet doğdu. Özellikle Draymond Green’in susmayan ağzı ve eline geçen her fırsatta Cavs’ı istediğini dile getirmesi ateşi harlıyor. Sezon başında Kevin Durant’in 8 yıllık yol arkadaşı gözü kara The Westwolf’tan ayrılması ve şampiyonluk için Golden State’e gelmesi ise bu seriye başka bir boyut kazandırdı. Geçen sezon tüm zamanların en epik final serilerinden birisine tanıklık etmiş, çok özel anlar yaşamıştık. Bu sezon seviyenin daha da yukarıya çıkmasını istiyoruz ve basketbola tümüyle doymayı temenni ediyoruz.
Artılar, eksiler, detaylar…
Öncelikle son şampiyon Cleveland Cavaliers tarafından başlayalım. Cavs normal sezonun son bölümünde ciddi bir düşüş yaşamış ve Doğu liderliğini Boston Celtics’e kaptırmıştı. Aslına bakılırsa Cavs’in elini kolunu sallayarak Doğu’yu ilk sırada bitirmesi bekleniyordu. Bitiremediler ama bu durumun çok da önemli olmadığını Play-Off’lar başlayınca gördük. Lebron James alışık olduğumuz üzere “Play-Off moduna” geçti ve takımını kenetleyerek uçuşa geçirdi. Lebron demişken hatırlatmakta fayda var. Bu final serisi arka arkaya oynayacağı 7. final serisi olacak. Mental olarak geldiği noktayı ve özgüvenini hayal edin. Şu an Zeus’un Olimpos dağının zirvesine kurulduğu gibi NBA’in zirvesine kurulmuş durumda ve tabuları, rekorları kırarak kendi şaheserini geliştirmeye devam ediyor. Doğu finalindeki Boston Celtics serisinde majesteleri Michael Jordan’ı geride bırakarak Play-Off tarihinin en skorer oyuncusu olmayı da başardı. İşin ironik tarafı ise Lebron James’in kendisini bir skorer olarak değil, bir oyun kurucu olarak görmesi. Her fırsatta bunu dile getiriyor ki oldukça haklı. Modern basketbolda pozisyon tanımları farklılaştı. Lebron ise bahsettiği üzere takımının oyun kurucusu durumunda. Cavs’in tüm oyunu onun karar mekanizması üzerinden dönüyor. Ya kendisi bitiriyor ya da takım arkadaşlarına istediği gibi pozisyon hazırlıyor. Play-Off ortalamaları ise her alanda ne kadar dominant olduğunun göstergesi. 41 dakika civarı sahada kalırken 32.5 sayı, 8 ribaund, 7 asist, 2.2 top çalma istatistikleriyle oynuyor. İnsan değil, adeta bir Terminatör!
Gelelim takım düzenine ve diğer parçalara. Cavs’ın oyun sistematiği her ne kadar Lebron odaklı olsa da diğer parçalar çok doğru tamamlayıcılar konumunda. Kyrie Irving geçen seneki final serisinde rüşdünü ispat etti ve ne kadar mühim bir “clutch time” oyuncu olduğunu şampiyonluğu getiren 3 sayı isabetiyle gösterdi. En iyi yardımcı oyuncu ödülü kesinlikle Kyrie’nin ama bu sezon bir de Kevin Love gerçeği var. Kendisini doyasıya izlemeyi çok özlemiştik ve oldukça verimli bir sezon geçiriyor. Cavs’teki rolünü iyice benimsedi, fark yaratan ana parçalardan birisi oldu. Cavs’in oyun planı; tempoya, hücum çeşitliliğine dayalı ve takım olarak geçen sezona göre oyunları evrim geçirerek gelişti. Şu an ligin en formda ve en iyi hücum eden takımı konumundalar. Lebron-Kyrie-Love üçlüsünün yanındaki Kyle Korver, J.R. Smith, Iman Shumpert, D-Will, Richard Jefferson, Channing Frye gibi parçalar ise şut tehditleriyle alan paylaşımı için anahtar roldeler. Yan rollerdeki bu oyuncular yüksek skor güçleriyle ateşin sönmemesini sağlıyorlar. Hücumda her şey yerli yerinde ama peki ya savunma? Açıkçası Cavs hiçbir zaman iyi bir savunma takımı olmadı. Hatta normal sezonda çok daha kırılgan bir takımdı ama şu an savunmayı biraz daha toparlamış haldeler. Takımın en temel sıkıntısı ise Tristan Thompson dışında üst seviye bir uzunlarının olmaması. Sezon içerisinde çember savunması için Andrew Bogut ve Larry Sanders gibi hamleler geldi ama olmadı. Final serisinde boyalı alanda ribaund sorunu yaşamaları muhtemel ki bu da tempolarını etkileyebilir, serinin gidişatı değişebilir.
Golden State Warriors ise kuşkusuz ligin en yetenekli ve sofistike takımı. İlk 5’inde 4 tane All-Star oyuncu barındıran bir takımdan bahsediyoruz. Yetenek toplamı açısından korkutucu bir seviyedeler. Konsantre kalıp, şımarmadıkları zaman oyun içinde direkt fark yaratan bir ekip. Play-Off’larda henüz maç kaybetmediler ama bu bir gösterge değil. Özellikle San Antonio Spurs serisinde Kawhi Leonard’ın sakatlıği işleri değiştirdi. San Antonio’nun rakip olması pek mümkün değildi ama Kawhi sahada olsaydı en azından daha farklı bir rekabet olabilirdi. San Antonio 1-2 maç çalabilirdi ama seri 4-0 bitti. Final yolunda eksileri görmek açısından tokat yemek iyidir. Golden State’in oyun düzeni de tıpkı Cleveland Cavaliers gibi perimetre gerisine dayalı. Pace & space temelli oyunun izlemesi en keyifli takımı. Atmaya başladıklarında, alev aldıklarında durmayan cinsten. Dalga dalga büyüyen bir oyun tarzları var ve Cavs’e nazaran “isolation” oyunda da daha etkililer. Özellikle oyun sıkıştığında bire birine güvenebilecekleri daha fazla isim var. Kevin Durant gibi bir skor makinesinin eklenmesi takımın hücum dinamiklerini çok geliştirdi. Ama sadece Kevin Durant’in varlığı değil. Takımın “güleryüzlü katili” Stephen Curry kariyerinin en formda Play-Off serilerini oynuyor. Keza takımın “all around” yıldızı Draymond Green de inanılmaz sıcak durumda ve hücumda kilidi açan oyunculardan. Klay ve Steve Kerr’ün yeniden yarattığı Iguodala ise şu ana kadar ritim bulabilmiş değiller. Hele ki Iguodala yüzdeleriyle dökülüyor ama final serisinde tecrübesiyle silkelenebilir. Klay-Iguodala ikilisi dışındaki parçalar da ise sorun yok gibi görünüyor. David West müthiş bir bağlantı oyuncusu olmuş durumda ve takıma abilik yapıyor. Ian Clark-Shaun Livingston ikilisi aldıkları sürelerde patlayıcılıklarıyla oyuna enerji katıyorlar. Shaquille O’Neal’ın Shagtin A Fool’da yerden yere vurduğu JaVale McGee aldığı kısıtlı dakikalarda hem ribaund hem de sayı katkısı sunuyor. Tamam hiçbir zaman çok akıllı bir oyuncu olmadı ama Golden State sistemi içerisinde kendisine bir yer buldu, oldukça verimli oynuyor. Keza Zaza ise ondan beklenildiği üzere oyuna sertlik katıyor, istikrarlı bir şekilde oyunun içinde kalıyor. Fakat şu anda hücum akıcılıkları Cavs seviyesinde değil. O seviyenin üstüne çıkabilirler mi? Elbette ki, yetenek olarak Cavs’dan daha yukarıdalar ama önlerindeki en büyük problem Coach Steve Kerr’ün sağlık durumu. Steve Kerr’ün oldukça talihsiz bir rahatsızlığı var ve değil sahada olmak, ayakta durmakta bile zorlanıyor. O yüzden şu anda takım yardımcı coach Mike Brown’a emanet. Her ne kadar Mike Brown takımdaki temel düzenleri devam ettirmeye çalışsa da oyun içinde kilitlenip kalmasıyla meşhur bir isim. Özellikle mikro hamleler konusunda ciddi sorunlar yaşayabiliyor. Peki Cavs’in coachu Tyronn Lue elit mi? Hayır değil ama takımına Mike Brown’un olduğundan daha hakim. Kaldı ki karşı tarafta “Lebron” farkı var. Kralın gölgesine dahi saygı duyuluyor, ha dediği yere han yapılıyor.
Golden State bu seride bir adım öne geçmek istiyorsa öncelikle Cavs’in oyun alışkanlığını ve temposunu bozmalı. Durant-Curry-Green başrollerde olur ve Klay-Iguodala-West-McGee gibi parçalar da gerekeni yaparsa ibre GSW’ye kayabilir. Golden State’in istediği zaman ligin en iyi savunma yapan takımlarından biri olduğu da düşünülünce Cavs’in hücum oyunu boğulabilir. Serinin sonucunu tahmin etmek çok güç. Yazının başında bahsettiğim üzere geçen seneki final tüm zamanların en destansı finallerinden birisi olmuştu. Bu iki takım arasında oynanan her maç başka bir hikayeye, başka bir olaya sahne oluyor. Bizim tek isteğimiz Titanların Savaşı’na tanıklık etmek ve basketbola doymak.
ORÇUN ONAT DEMİRÖZ