Eyvah! Ulusal takımımızın durumu içler acısı. Avrupa Şampiyonası’na çok az bir zaman kaldı ve… Bu çocuklar bırakın olimpiyat vizesi almayı, ikinci turu bile geçemeyebilirler! Felaket tellallığı yapmak istemem ama durum bu. Perşembenin gelişi çarşambadan belli: İyi değiliz! Koç Orhun Ene yenilgilerin ardından “Basketbolcularımız şampiyonaya kafaca hazırlar ama ağır antrenmanlar nedeniyle fizik güçleri istenilen düzeyde değil” demiş. Ben ise tam tersini düşünüyorum: Bence, bizimkiler kafaca hazır değiller. Ulusal takımız dünya ikinciliğinden sonraki bu ilk ciddi sınava moralsiz olarak hazırlanıyor. Söylemeye dilim varmıyor ama… Hani… Sanki… Korkuyor gibiler…
Federasyon Başkanı’ndan başlayan ‘ceptekini yitirme’ korkusu, sırasıyla yöneticilere, koçlara, yıldızlara ve gençlere bulaşmış. Eller titriyor… El titreyince şutlar girmiyor. Şut kaçınca sinirler geriliyor. Gergin sinirler ayakları ağırlaşıyor. Ağır ayaklar beyinden gelen komutlara yanıt veremiyor. Bu nedenlerle de savunma fıslıyor. Ardından da takımın hücum düzeni bozuluyor…
‘Orhun Ene ne iş yapar? Düzeltsin takımın kafa yapısını’ denilebilir elbette ama onun durumu farklı mı sanıyorsunuz? O da içine kapandı. Savunmaya geçti. Geçen yıl ulusal takım dünya ikincisi olurken de Orhun takımın başındaydı ama sanki daha dün gelmiş gibi eleştiriyorlar genç koçu. O takımı Tanjevic dünya ikincisi yapmış da, Orhun onun mirasına konmuş gibi davranıyorlar. “Eski kaptandan yeni koç falan filan” diyorlar, ‘cart curt’ ediyorlar. Yahu beyler! Durun biraz. Hazırlık maçı bunlar. Elini rahatlatın biraz genç koçumuzun. Siz hiç basketbol oynamadınız mı? Siz hiç koçluk yapmadınız mı? Kolay mı dünya ikincisi unvanıyla bir turnuvaya hazırlanmak? Bütün ülkenin gözü üzerinizdeyken, beklentiler yüksekken, kolay mı çıkıp top oynamak, top oynatmak, maç yönetmek?
Şöyle düşünün: Evinizin arka bahçesinde ayı gibi bir herife bir yumruk sallamışsınız ve… Küt! Yıkılıp kalmış adam. Mahallede ününüz almış yürümüş. İyi de… O herifle bir daha karşılaşmayacak mısınız? O zaman ne olacak? Ya herkesin ortasında sizi eşek sudan gelene kadar dövüp, ele güne rezil ederse.. ‘Arka bahçe’ efsanesi sona ererse? Korkmaz mıydınız ününüzü yitirmekten? Korkmaz mıydınız apoletlerinizin sökülmesinden?
Ve eyvah! İşte sokağın başında gözüktü ayı! Kaçsan kaçamazsın, dövüşsen dayağı yiyeceksin. Evinde de değilsin; dayın yok arkanda. Sen olsan korkmaz mıydın be adam! Bu çocuklar hiç değilse delikanlı gibi dövüşmeye hazırlanıyorlar. Sen olsan belki de ‘kılım döndü, tüyüm döndü’ diyerek milli takımdan affını bile istersin. Sonra da arkana yaslanıp ‘ben olsam böyle olmazdı’ hikâyeleri anlatırsın…
Ah! Ben bu eleştiriyi doğmamış çocuğa don biçip, ‘tribünlere oynayan’ basketbol yazarlarına yaptım ama hazır aklıma gelmişken sorayım: Senin takımında böyle düşünen ‘kıvırcıklar’ var mı Orhun? Eğer varsa… Hiç acıma onlara. Kopar kafalarını. Biliyorsun: Korkarak basketbol oynanmaz. Apoletlerini kurtarmak için takımı satacak olanlar, kendilerini belli etmeye başlamışlardır. Bir an bile düşünme. Şampiyona başlamadan önce çıkart onları kadrodan… Korkunun ecele yararı yoktur Orhun! Çıkıp oynayacaksınız bu turnuvayı. Elinizden gelenin en iyisini ortaya koyacaksınız.. Savaşacaksınız dövüşeceksiniz. Sonra… Duruma göre… (Sonuçlara göre değil.) Biz sizleri alkışlayacağız veya eleştireceğiz. Belki de yuhalayacağız ama sporun cilvesi budur: Başarı ile başarısızlık kardeştir. Alkışla ıslık gibi…
Derin bir nefes alın sevgili kardeşlerim ve unutun Dünya ikinciliğini. O zaman.. Göreceksiniz: Her şey daha iyi olacak…