Yunanistan’daki hezimetin ardından dün gece Efes’in çok farklı olacağını umuyordum. Hatta oyuncuların bu işi gurur savaşına çevireceğini, rakibe sahayı dar edeceğini umut ediyor, iki takımın kadrolarına ve bütçelerine baktığımızda bunun çok zor olmayacağına inanıyordum. Ama sahada bu maçı almaya karar vermiş bir ekip de göremiyordum!
Gördüğümüz tek şey, gücünün farkında olmayan, maçın baskısı altında ezilen ve ne yapacaklarını bilmeyen bir takımdı.
İnanılmaz top kayıpları, bir ilkokul takımının yapmayacağı tercih yanlışları, art arda verilen hücum ribauntları… Yani dün gece Efes mutlaka kazanması gereken bir maçı, kaybetmek için her şeyi yaptı. Dua edelim ki rakip Olympiakos’tu. Ya CSKA, Barcelona veya o ayarda bir takım olsaydı! Abartmıyorum, 40’a bağlardı; yani Efes o kadar fenaydı, saçma sapan top kayıpları yaptı ama, Komşu da bizden aşağı kalmadı.
Bir kez son çeyreğin başında Cenk Akyol’un önderliğinde gerçekten iyi savunma yapıyordu temsilcimiz ama hücumda Barac gibi bir el bombası olunca, bir türlü bu skora yansımadı. Kendisinden 20 santim kısa savunmacılara bile üstünlük sağlayamadı Hırvat oyuncunun, ‘korkak’lığı tavan yaptı. Ufuk Sarıca son 5 dakikayı farkı 3 sayıya indiren isimlerle değil de yıldızlarla bitirmek isteyince fark yeniden 11’e sıçradı. Bitime 2 dakika kala, o ‘yıldız’lar imkansızı başaracaktı ama son saniyelerde maçın hücumdaki en etkili ismi Lafayette, 2 sayılık bir basketin maçı uzatacağı ortamda 3 sayı denedi, çeyrek final umutları da çok büyük olasılıkla orada bitti.