Arkadaşımla bizim evde oturuyoruz ve Türkiye – Finlandiya maçını sohbet ederek bekliyoruz. Ancak ikide bir de elektrikler kesiliyor, inşallah maç sırasında gitmez temennilerinde bulunurken, telefon geldi ve Basketfaul internet sitesi için maçı yorumlamam rica edildi. Genellikle maç yorumu yapmam. Nedeni de faal antrenörlük yapmamdır. Ne diyebilirim ki, oyuncuyu tenkit etsem bir türlü, koçu tenkit etsem, “o kadar biliyorsan sen doğrusunu yap da biz bakalım derler”, maçı yorumlasam, bizim başımıza gelebilir, sonra ağzımızla yakalanmış oluruz. Neyse rica sahibi hatırlı bir şahsiyet olunca, yapalım dedik ve yorumlamak için de kısmetimize basketbol tarihinin en garip maçlarından biri düştü. Yalnız elektrik kesintisi sorunu var, ben de, “yahu ikide bir elektrik gidiyor, yine giderse ne seyredebilirim, ne de yazabilirim istersen şimdiden yazayım, ilk periyot çekişilir, ikinci periyot 10 sayı fark olur 3. Periyot da fark artar, maç da öyle biter” demiştim. Hakikaten o şekilde oldu yalnız ben galip geleni şaşırmışım. Kötü sürpriz.
En önce bir şeyi hatırlatmak istiyorum, hep ne derler, “guard’ın kadar konuş”, o zaman neyi konuşacağız, bir tane hakiki guard’ın var, o da Ender. Şimdi burada görüp de söylenecek şey şudur. Eğer liglerinde sezon boyu adlarını bile ezberlemekte güçlük çekecek kadar yabancı oynarsa ve bunların 80% i de 1 numara ve hatta 2 numara olursa, Milli Takım'a nereden guard bulacaksın. Bizim zamanımızda elini sallasan guard oyuncuya çarpardı, e, ne oldu bir ara bütün milletin boyu mu uzadı. Artık kısa oyuncu yetişmiyor, yetişse de takımlarında oynama şansı bulamıyor. Ayrıca bu maçın bizim adımıza en iyi oyuncusu “Kerem Gönlüm” olursa yetişmeyenin sadece kısa oyuncu olmadığı görülür. Sinan ve Doğuş bu “guard” pozisyonunu oynamaz mı? Oynar, ancak bir guard oyuncunun taşıması gereken temel vasıflara yeterli derecede sahip olmadıkları için, o bölgede teorik olarak 40 dakika Ender'e mahkum kalırsın ki bu da mümkün değil. Sinan 2 numarada çok iyi bir performans yaratabilir ve o pozisyonda daha faydalı olabilir. Tabii bunlar sadece benim kendi düşüncelerim.
Yalnız bu arada senelerdir bir soruyu hem kendime, hem de önüme gelene sorarım da cevap alamam. Her halde önüme milli takım koçumuz sayın “Tanjeviç “ gelmediği içindir. Son on senedir kurulan milli kadrolara neden “Tutku Açık“çağrılmaz anlamam. Şu garip maçta, hasta, sakat , yorgun, üzgün, uykusuz, tutkusuz yani ne halde olursa olsun bence oynar ve birebirde yürüye yürüye adamları geçer, pozisyon yaratır ve maçta farklı bir sonuçla biter diye düşünüyorum.
Oyuna gelince, uyumsuzluğu nedeni ile neredeyse ilk periyod boyunca 5 sayı atan ilk beşimiz 10 sayı ile biten 2.period sonrasında, her halde ilk periyot performans ve uyumları takdir gördüğü için 3. periyot başında maçı döndürmek üzere tekrar sahaya sürüldüler. Nedeni nedir diye düşündüm ve hala düşünmekteyim. Her halde yabancı koçlarla bizim yerli koçların farkı da bu olsa gerek. Bizim, dövsen bile düşünmeyeceğimiz şeyleri onlar düşünüyor ve itibar görüyorlar, bizse ne olduğunu anlayana kadar ve hatta hiç anlamadan koçluk hayatımız bitiyor. Neyse sağlık olsun.
Finlandiya takımı vasat bir birinci lig takımı görüntüsünde, yapabilecekleri ve zaten yapmaları gereken çabuk oyun, uzak şut seçimi organizasyonunu, başarı ile uygulayıp galip geldiler. Gönül isterdi ki bizim takımımız, sürekli tepe ve kenar “pick and roll” oyunları yerine boy ortalaması düşük bu Finlandiya takımına karşı uzunları kullanarak içeri dışarı pas trafiği ile sakin ve kalite üstünlüklerini yansıtabilecekleri bir oyun tarzını sergileyebilselerdi.
Yazacak bir sürü şey var ama zaten herkes söylüyor yazıyor. Ben de şöyle bir bahsedeyim dedim. Neyse uzun lafın kısası bu gün olmadı. İlk maçın günahı olmazmış, inşallah yarın galip geleceğiz.