Galatasaray, ilk maç öncesi önemli bir seçim yapmak zorundaydı. Ya taraftarıyla beraber tempoyu yukarı çekecekti ya da alışkanlığı olan kontrollü oyunla rakibe üstünlüğü kuracaktı.
Ataman ikisini birden yaparak önemli bir coaching hamlesi yaptı. Aslında maçtan önce şakayla karışık, ‘ikisini de yapar, iki tarafı da memnun eder’ ifadeleri bir anlamda gerçekliğe kavuştu.
Her ne kadar rakibin nispeten ince rotasyonuna karşı fiziksel oyun her anlamda avantaj getirecekti ancak böyle bir ortada coşmamak elde değildi. Yarı final ayağındaki ilk maç olması nedeniyle koşmak, farkı açmak için önemli olabilirdi ancak Galatasaray’ın özünde oyunu kontrol etmek, topu paylaşmak ve fiziksel gücünü sahaya yansıtmak var.
Bunu da üçüncü periyotta tam anlamıyla sahaya yansıttı Galatasaray. Sinan’ın faul problemine girmesi nedeniyle direksiyonda Schilb ve ekstra paslarda Micov vardı. Davis’in Bayern’deki performansını Gran Canaria maçında da sahaya yanıstması müthiş bir kazanım oldu Ataman için… Bunu da fiziksel oyununda eriten Galatasaray, Lasme’yi biraz daha orta mesafeye çekip, Davis’in sırtı dönük oyunlarını kullandı. Lasme’nin orta mesafeye çekilmesi penetre alanlarını da açtı ve Gran Canaria bayrağı çekti.
Göksenin kendisinden giden yardımlara üçlüklerle cezayı kesti kesmesine ancak McCollum’un sıkıştırmalara karşı pek çok kez duvara çarpması Gran Canaria’nın farkı nispeten istediği yere çekmesine neden oldu.
Bu anlarda Sinan çok arandı kuşkusuz. Schilb ile Micov’un 30’un üstünde dakikalarında Sinan’ın olgunluğu, kontrollü hali, doğru kararları alabilme becerisi sahada olsa, Ataman’ın ‘21’ şifresine ulaşmamak işten değildi.
Ataman sadece sahada halmeleriyle değil, psikolojik hazırlıkta da çok büyük bir isim olduğunu bir kez daha gösterdi. ‘21’ parolasıyla eşiği doğru bir noktaya koydu, hem taraftarını hem de oyuncularını hazırladı.
Şimdi de ‘İspanya’ya farkı korumaya değil kazanmaya gideceğiz’ diyor. Ona inanmamak elde mi?
Zaten fiziksel oyununu, kontrolünü ve olgunluğunu Galatasaray sahaya yansıtırsa final çok daha yakın olacak.