Fenerbahçe Beko, Euroleague’in belki de en zor deplasmanında, en zor şartlarda Zalgiris Kaunas’ı evinde yenmeyi başarıp dış sahada kaybetmeden, 4’te 4’le yoluna devam etti.
Deplasman çok zordu; evet… Ama şartlar da Sarı-Lacivertli takımı alabildiğine zorlamaya devam ediyordu… Öyle ki, sezon başında Wilbekin’i sakatlığa kurban verdikten sonra iki hafta önce takımın ‘ana guardı’ Wade Baldwin ile aynı kaderi tekrar yaşayan Kanarya, Bayern Münih karşısında kazanırken bu kez üçüncü guardının da, hem de en formda olduğu dönemde Devon Hall’un elinden sakatlanmasıyla tam bir ‘sakatlık laneti’ yaşıyordu resmen!.. Öyle bir lanet ki, geçen sezon daha başlamadan, iki yeni guard transferi Neto ve şu anda rotasyondaki Zagars’ı kaybederek girmişti sezona Sarı-Lacivertliler!.. Bir takımın başına daha ne gelebilir ki derken, dün de son çeyreğin başında Tarık’ın ayağından sakatlanıp kenara gelmesi tüm bu olan bitenlerin ‘tuzu biberiydi’ adeta!…
Tüm bu olan bitenler, bir takımın başına gelebilecek en büyük olumsuzluklar olarak tarihin sayfalarına yazılıyordu elbette… Ancaaaaak… Sahada hala bu oyunun gerektirdiği ‘doğruları’ uygulamaya koyabilecek kapasitesi olduğunu gösteriyordu Fenerbahçe BEKO!..
Oyunun başındaki ‘bocalama’ evresi, Zalgiris’in evindeki ‘kaos basketbolunun’ sonucuydu… Taraftarıyla rakip üzerinde yarattıkları baskıyla birlikte, coach Trinchieri’nin rakibi ters düşüren hamleleri ile çoğu zaman istediklerini alıyorlardı… Ne varki Kanarya, bu ‘kapana’ kısılmadan, kendi doğrularını sahaya yansıtmakta ısrarcı olunca, kısacası ‘koruku kapanına’ teslim olmadan oyunu dikte etme yolunu tercih edince işin rengi değişti.
Deneyim, belki de Kaunas’tan sağ çıkmak adına bir takımın sahip olmasın gereken en önemli unsur… Sarı-Lacivertliler de 21-17 ev sahibi takımın önde kapattığı periyot sonrası bunun artısını en iyi şekilde kullanarak ivme kazandılar. Sertaç’ın üçlüğü ile başlayıp, Guduric ve Zagars’la çizgi gerisinden bulunan isabetler, ev sahibinin dengesini bozan çok kritik hamlelerdi Sarı-Lacivertliler adına… Ama en önemlisi, kazanmaya giderken en iyi yaptığı işi, savunmayı duvar kıvamına çekmesiydi Kanarya’nın… Değişmeli savunmada sahada iri beşle kalmaya özen gösterip, Birch ve kendini ispatlamak için iyi niyetli ama sonuçsuz ‘bireysel’ hamlelerde bulunan Mays’te ısrar etmeden, direksiyonu daha çok Guduric ve Zagars’a (ki zaten başka alternatif de yok!) emanet ederek, savunmadan aldığı enerjiyi hücuma taşımayı başardı Kanarya… Sertaç ve Melli’nin savunmaya ve hücuma kattığı enerji kadar, aldığı süreye, ikide bir kenara gidip sonra tekrar sahaya dönmesine aldırış etmeden, aldığı sürenin hakkını vermek için elinden geleni yapan iki isim, Pierre ve Colson’ın ‘gizli kahramanlığa’ soyunması ile dizginleri hep elinde tuttu Fenerbahçe BEKO… Ve bu sayede de, 26-5’lik, böyle bir maç için ‘muhteşem’ diye nitelenebilecek 2. periyot skoruyla tam 17 sayılık avantajla soyunma odasına gitti, Sarı-Lacivertliler…
Üçüncü çeyrekte, tıpkı Jasikevicius’un maç önü röportajında bahsettiği ‘bataklığa’ çekmek için çabaladı, durdu Zalgiris, Kanarya’yı… 9-0’lık başlangıç serisi de sürpriz değildi, açıkçası… Boru değil, bu sahada Barcelona, Maccabi, Kızılyıldız ve Monaco’yu o bataklığa çekip alt etmeyi başarmışlardı. Maçı yeniden kaosa sokacakları, ne olursa olsun pes etmeyecekleri açıktı. Böylesine bir seyirci desteği ile yarattıkları kaosu çok da iyi kullanıp, daha 3. periyot bitmeden farkı da 5 sayıya kadar indirmeyi başardılar… Sürpriz miydi bu; elbette hayır… Topu yönlendirme anlamında sezon başı planlarındaki ilk üç opsiyon olan Wilbekin, Baldwin ve Hall’un yokluğunda bunu başarmaları garipsenemezdi. Ancak Fenerbahçe BEKO’nun artısı, yara almadığı tek şey ‘takım olma olgusuydu’ ve Sarı-Lacivertliler, bu noktada fark yaratmaya devam ediyordu. Son periyodun hemen başında hücumdaki tıkanıklığı açması için sahaya sürülen Tarık’ın sakatlanması da geri adım attırmadı Kanarya’ya… 37.12’de Mitchell’ın
3 sayılık oyunuyla fark 3 sayıya kadar erimişti. Ancak, Fenerbahçe adına en kritik anlarda sorumluluğu ‘sırtına almaktan’ bir an olsun tereddüt etmeyen isimler hala vardı sahada… Bu isimlerin zirvesindeki isim Nigel Hayes Davis, 38.04’te geriye kaykılarak bulduğu basketle yangının üzerine koca bir kova suyu boşaltıyordu… Ardından boş Zalgiris hücumu sonrası faul alıp çizgide 2’de 0 atan Zagars’ın, dönşte Francisco’nun basketi sonrası fark yeniden 3 sayıya indikten sonra yine faul alıp bu kez aynı çizgiden 2’de 2 isabeti maça noktayı koyuyordu. Sonrasında Zalgiris’in çaresizlik içindeki top kayıpları, Nigel Hayes’in çizgiden 2/2 isabeti ile Kaunas’tan çok değerli bir galibiyet çıkarıyordu Fenerbahçe BEKO… Tam 5 yıldır (sonuncusu 2019’da) Kaunas’ta kazanamıyordu Sarı-Lacivertliler… Ve bu özlem, sakatlıkların en çok hasar verdiği, en zor dönemde geldi…
Dünkü maça dair en önemli saptama, Fenerbahçe BEKO’nun, durum ve şartlar ne olursa olsun geri adım atmadan, eldeki oyuncu grubundan iyi bir sinerji yaratarak ve tabii ki ‘takım ruhunu’ koruyarak kazanmaya giden yolu bulmasıdır.
Elbette, böylesine zor bir ligde, aynı sıkıntıları sürekli yaşayarak ritm tutturmak hiç de kolay değil… Ancak Sarı-Lacivertliler, şu ana kadar durum ve şartlar ne kadar olumsuzluk içerirse içersin, kazanacak yolu bulma konusunda çok ama çok önemli bir sınavı başarıyla veriyor…
Walla (yanlis anlasilmasin, 9 yasinda bir yegenim var ondan caldim!) en guzel yorum-baslik bir yazardan gelmis: Eksildikce cogalan Fenerbahce Beko…