Dünya Kupası vizesini dün Sırbistan deplasmanında dramatik bir sonla kaybetmiş gibi görünsek de filmi başa sarıp, durumun bu noktaya nasıl geldiğinin analizini yapmak gerekiyor…
Eğer bir şeyler eleştirilecekse, ilk turda Atina deplasmanında Yunanistan’ı avucumuzun içinden kaçırdığımız maçtan başlamalı… Maçı getiren Larkin’i, kırılma anlarında savunma için kenara alıp, sonra oyuna sokamama (!) ve son topta o olmadan hücum edip kendi elimizle verdiğimiz maça bakmalı… Ya da sonrasında Yunanistan ile İstanbul’da oynadığımız maça geri sarmalı… Sanki Atina’da kaybeden biz değil de Yunanistan’mış gibi, sahaya rakibin yarısı kadar mücadele, motivasyon koyamadan farklı kaybedişimize yanmalı… İkinci turda Jokic’li Sırbistan’a karşı geriden gelip ortak olduğumuz oyunda son dakika içinde akıl almaz hatalarla, üst üste hücum faul ve teknik faullerle elimize gelen fırsatı tepişimize üzülmeli… Sonrasında Letonya deplasmanında sahada tel tel dökülmemize takılmalı…
Yoksa birkaç gün önceki Belçika maçında da, dün Sırbistan deplasmanında da 12 Dev Adam’ın ortaya koyduğu mücadele şapka çıkarılacak cinstendi. Belçika’yı 34 farkla yenerken, daha mütevazi bir kadro ile daha nitelikli basketbol oynayan bir Milli Takım vardı sahada… Belgrad deplasmanında da farklı değildi durum… Böylesine zor bir deplasmanda zor bir rakibe karşı birkaç kez geriden gelip maça ortak olmak öyle kolay iş değildi. Furkan Haltalı’nın da sakatlığıyla sahada çoğunlukla Sadık, Ercan, Yiğitcan gibi uzun forvetlerle pivot açığını kapamaya çalıştık. Bu açıdan ribaundlarda sıkıntı yaşasak da boyalı alan savunmasında çok da sıkıntı yaşamadık. Ancak “basit hata” adedinin bu kez fazla oluşu ve diğer yandan da Ristic’in momentumu ele geçirdiğimiz bölümde arka arkaya Sırbistan’ı ayakta tutan üçlükleri hem de aynı yerden sıralaması canımızı yaktı. Belki de maçı daha önce koparabilirdik. Onuralp ve Wilbekin’in yaratıcılığıyla yine de maçı kazanacak noktaya getirdik. Fakat döndük dolaştık, yine son yıllarda birçok başarıya giden yolda karşımıza “en büyük engel” olarak çıkan “en kritik anda serbest atış kaçırma” kabusuna takıldık yine… Bu kez bitime 1 dakika 9 saniye kala, maçı kazanma noktasına getiren isimlerin başında gelen Wilbekin kaçırdı serbest atış çizgisinden!.. Üçlükleri ardı ardına sıralayan ABD asıllı oyuncu 2 atıştan da isabet çıkaramadı!.. Son topta şans yine elimize geldi. Ama Wilbekin’in zor pozisyondaki şutu çemberden dönünce Dünya Kupası hayalleri de suya düştü…
Basketbolda sayıya giden en basit yol serbest atışlar… Ve o çizgiden “kader atışlarını sürekli kaçırmak” da biz Türkler’e mahsus!..
2023 Dünya Kupası’na katılma şansını, dün Belçika’nın evinde Yunanistan’a kaybetmesiyle tamamen yitirdik. Bardağın dolu tarafından bakacak olursak, Belçika ve Sırbistan maçındaki oyun kalitemiz, bizi geleceğe dair umutlandırdı. Eurobasket’te süre alamayan Onuralp ve Sadık başta olmak üzere Ercan’ın Ay-Yıldızlı ekibe hem kısa hem de uzun vadede artı değer kattığı, katacağı net… Bu üç isimden Onuralp, 12 Dev Adam’ın ihtiyaç duyduğu, şutu ve penetre özelliği ile ve en önemlisi de “cesur” olmasıyla Ay-Yıldızlı ekibe “ilaç” olabilecek nitelikle ve kalitede bir şutör… Sadık ve Ercan da Yiğitcan’la birlikte Milli Takım’ın 4 numaralı pozisyonda elini fazlasıyla güçlendirecek alternatifler olarak ön plana çıkıyorlar…
Dünya Kupası şansını kaybettik belki ama Milli Takım’ın geniş bir rotasyonla büyük hedefler kovalaması adına puzzle’ın boşluklarını tamamladık… İş, NBA’den gelecek isimlerle bu kez daha iyi bir kimya oluşturmaya bakıyor.