Bu eşleşmenin favorisi kuşkusuz Efes’ti. Onlar sezonu lider bitirdikten sonra Erdemir karşısında iki idman maçı (!) yaparak temposunu istediği oranda yükseltirken, Beşiktaş ise Telekom karşısında kendilerini hem fiziksel, hem de mental olarak çok yoran üç maç sonunda yarı finale gelmişti.
Bu şartlar altında Beşiktaş’ın tempoyu düşürmesi beklenirdi ama bütün sezonu son hızla oynayan siyah-beyazlıların bu saatten sonra frene basması da mucize gibi bir şeydi. Maçın başlarında oluşan 14 sayılık farkta, Efes boyalı alanında yapılan savunma yanlışlarını Likholitov’un çok yüzdeli bitirişleri kadar, Engin ve Newley’in son hızla geldikleri rakip alanda attıkları şutlar da etkiliydi. Ancak bunun böyle gitmeyeceği, Kartal’ın nefesinin bir yerlerde kesileceği de belliydi. Nitekim Efes, Kerem-Thornton-Smith-Kaya ve Kasun beşiyle istediği savunma sertliğini yakalayınca oyunun şekli değişti.
İkinci yarının başında Kerem Tunçeri ile art arda cezalar kesen Efes farkı 16 sayıya kadar çıkardı. Ancak yazının başında Efes’in çiftliği dedim ya, Ergin Ataman o dakikadan itibaren, finali düşünmeye başladı. Takımı 4 ‘çok kısaya’ çevirmesinin nedeni belki de olası Fenerbahçe finalindeki, olası Preldziç tehlikesine karşı 4 numarayı Thornton ile durdurup durduramayacağını görmekti. Ancak işler istediği gibi gitmedi, Beşiktaş 11-0’lık seriyle geri gelmeyi bildi. Ataman bu kez normal düzenine döndü, Charles Smith’le de işi bitirdi. Yani Efes nasıl isterse oyun öyle sahnelendi!
Normal faullerdeki istikrarsızlıklara alıştık ama bari teknik fauller dengede gitseydi. Engin Kennerman’ın Muratcan’a çaldığı faulü çok gereksizdi. ‘Ne var be diye bağıramazsın’ savunmasına ise ‘5 dakika önce Kaya bağırıp çağırırken aklınız neredeydi’ demek gerekirdi!