26 Aralık 2025, Cuma
spot_img
Ana SayfaDİĞERARŞİVClippers tarihi değişiyor / YİĞİTER ULUĞ

Clippers tarihi değişiyor / YİĞİTER ULUĞ

Çok değil, iki hafta önce eski yıl biterken, New York takımlarının ne kadar kötü bir sezon geçirdiğinden dem vurmuştum. Bu küçük zaman diliminde bir toparlanma oldu. Hatta hem Knicks’in hem de Brooklyn Nets’in maç kazandığı bir günde, haberleri okuyan ESPN spikeri “Yanlış hatırlamıyorsam, bu sezon böyle bir şey ilk kez oluyor. Umarım metinde bir hata yoktur” diye espri bile yaptı. Fakat son 48 saat içinde daha da acayibi gerçekleşti: Önce New York, sonra Brooklyn, son iki yılın şampiyonu, bu yıl da şampiyonluğun en büyük adayı Miami Heat’i yeniverdi! Amerikan spor medyası, “Miami mi kötüydü, yoksa New York takımları karşılarında güçlü rakip bulunca, ekstra motivasyonla oyunlarını başka bir düzeye mi taşıdı?” sorularına cevap arayadursun, biz bu hafta Batı sahillerine uzanıp, Los Angeles’ın iki temsilcisini mercek altına alalım…

Cuma gecesi Staples Center’da Clippers-Lakers maçı vardı. Takımların şu ana kadar oynadıkları maçlarda aldığı galibiyet sayılarına, sıralamadaki yerlerine ve kadrolarına bakınca, bu randevudan Clippers’ın galip çıkması çok doğal görünüyordu. Üstelik Lakers’da Kobe Bryant, Steve Nash, Steve Blake, Jordan Farmar, Xavier Henry sakattı; sahaya çıkabilecek dokuz sağlıklı oyuncuları kalmıştı. Evet, Clippers kazandı ama 36 sayı farkla! Hem de oyun kurucusu Chris Paul yokken! Bu, iki takımın tarihindeki en farklı Clippers galibiyeti olmanın yanı sıra, bu sezon ne kadar farklı yönlere gittiklerini de simgeleyen bir skor. Clippers, ligin zirvesinde kendine yer ararken, eski güzel günleri hasretle anan Lakers, tepetaklak aşağılara yuvarlanıyor.

ÇÖPÇÜ BALIĞI

Oysa Clippers organizasyonu 1984’te San Diego’dan Los Angeles’a taşınırken, medya onlara “Çöpçü balığı” diyordu. Los Angeles gibi büyük bir kentte, tüm basketbolseverlerin Lakers maçlarına bilet bulabilmesi mümkün değildi ve Clippers, bu pazarda ikinci bir takımın pek alâ var olabileceğini, ‘büyük ağabey’in artıklarıyla yaşayabileceğini düşünmüştü. Niyet, sportif değil, ticari başarıydı: Lakers’ı geçmek yerine onun fiyatlarını pahalı bulanlara bilet satabilmek…

Geride kalan 30 yıla baktığımızda, bu senaryonun büyük ölçüde hayata geçtiğini görüyoruz: Lakers hemen her sene play-off’a kaldı, 12 kez final oynadı ve bu finallerin sekizinden şampiyonlukla çıktı. Clippers cephesinde ise başarı adına, oynanan dokuz play-off’tan söz edilebilir sadece… Normal sezon sıralamasında beş kez Lakers’ın üzerinde yer alabilmişler.

2009’da birinci sıradan draft edilen fakat sezon öncesi hazırlık kampında diz kapağı kırıldığı için NBA parkelerine ancak 2010 yılında çıkabilen Blake Griffin’e, 2011 yazında ligin en iyi oyun kurucularından Chris Paul eklenince, cimriliğiyle meşhur patron Donald Sterling, pamuk elini cebine götürüp, bu iki genç yıldızın yanına kaliteli oyuncular alınca, tablo bir anda değişiverdi. Takımın tek şöhretli taraftarı (Hollywood’da bütün ünlüler Lakers taraftarı, biliyorsunuz) olarak bilinen Billy Crystal bile çıktığı TV programlarında “Bu yıl bizim yılımız olacak” demeye başladı.

GEÇMİŞE DÖNMEK MÜMKÜN MÜ?

O sırada Lakers cephesi, çalkantılı bir döneme ilk adımlarını atmıştı. Takımın yalnızca koçu değil, ‘beyni’ olan Phil Jackson’un emeklilik kararı alması, sahada her şeyin Kobe’nin omuzlarına yıkılması, Dwight Howard’la başarısız bir nikâh denemesi derken, kendilerini bugünkü çukurda buluverdiler (27 maçta 14 galibiyetle Batı’da 13.). Play-off artık uzak bir hayal. Sözleşmesi iki yıl daha uzatılan Kobe’nin sakatlıktan nasıl döneceği belli değil. Yıllık ücreti 19 milyon dolar olan 33 yaşındaki Pau Gasol’un şubata kalmadan takas edileceği söyleniyor. Kadroda Steve Nash ve Chris Kaman gibi artık miadı dolmuş, hak ettiğinden fazla ücret alan yaşlı oyuncular ile yetenekli ama bir günü bir gününe uymayan gençler var. Ve kolayca tahmin edeceğiniz gibi, koç Mike D’Antoni’nin koltuğu sallanıyor (halbuki daha bir yıl önce takımın başına getirilmişti).

Son şampiyonluğunu 2010’da yaşayan Lakers’ın bu krizden çıkması epeyce zaman alacak gibi görünüyor. Maçlarını aynı salonda (Staples Center) oynayan ve bir anda şehrin sevgilisi haline gelen Clippers ise Batı’yı ilk dört içinde bitirip, play-off ilk turunda saha avantajı yakalamanın hesaplarını yapıyor (şu anda dördüncü). Bir başka hesap da bilet gelirleri üzerine… Amerika’da biletlerin çoğu sezonluk satılıyor ve takımlar maç başına satış yaptıkları biletlerin fiyatlarını sezon öncesi açıkladığı için, gidişata göre fiyat yükseltemiyor. Bu tür dalgalanmalar bizde ‘karaborsa’ denilen, ama Amerika’da ‘ak’ kabul edilen ikinci el bilet piyasası için geçerli sadece… Bugüne kadar hep Lakers’ın altında bir fiyat politikası izleyen Clippers, “Acaba seneye fiyatları arttırsak mı?” sorusuyla karşı karşıya…

Geçenlerde bir yorumcu “LA’de eskiye dönmenin tek yolu var” diye yazmış, “Lakers’ın Gasol, Nash ve Kaman’ı Clippers’a gönderip, karşılığında Griffin ile Paul’ü alması…” Tamam, bazen nostaljik takılmak hoştur ama bir yere kadar…

BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler