Absürd tiyatronun büyük ismi Ionescu’ya mı yoksa Amerikalı deli/dâhi yönetmen Woody Allen’a mı ait olduğu (sanki ikincisine daha çok oturuyor) tartışmalı bir söz vardır: “Tanrı öldü, Marx öldü, ben de kendimi pek iyi hissetmiyorum.” Olimpiyat zamanı söylenecek şey değil ama “Phelps bıraktı, Bolt bırakıyor, ben de kendimi pek iyi hissetmiyorum.” Şimdi güzel güzel seyrederken tadımız kaçmasın, tamam da, bunlara Federer’i ekleyin ve düşünün bakalım bundan sonra spor eskisi gibi olacak mı? [Haber görseli]
Spor tutkumuzu kahramanlar tanımlar. Bir şekilde, özellikle de 7-17 yaş arası birilerini, bir turnuvayı, bir yarışı, bir maçı izleriz ve ondan öyle bir büyüleniriz ki spor sevgimizin cisimleşmiş hali olurlar. “Tarihin en iyisi kim” sorusuna hiç bakmadan, onu umursamadan kendi kahramanımıza sarılırız. Geçenlerde ismi lazım değil, genç kuşak futbol uzmanlarından biriyle konuşuyorduk. Bana 1994 Dünya Kupası’nın aslında ne kadar güzel bir dünya kupası olduğunu ispat etmeye çalışıyordu. Hani öğle sıcağında oynanan, iki gol gördüğünüzde zil çalacağınız şampiyona var ya, o! Ona sorsanız 90’ların efsane futbolcusu Brolin bugünün süperstarı Zlatan’dan daha iyi futbolcuydu. Baggio gibisi gelmezdi. Romario tarihin en büyük golcüsüydü. Bunun 2004 Atina Olimpiyat Oyunları, 1983 NBA finalleri versiyonu da var. Moses Malone gibisi yokmuş. Hicham El Guerrouj gelmiş geçmiş en iyiymiş. Sen 10- 15 yaşındayken spor daha güzeldir, hayat da, ülke de. Bunu kabul etsek tartışma azalacak sanki.
Ama işte ‘objektiflik’ diye de bir şey var. Jesse Owens ve Carl Lewis büyük efsanedir, kabul. Maurice Green, Donovan Bailey, Valeri Borzov, Jim Hines unutulmaz, o da kabul. Ama Usain Bolt başka bir şey. Sadece üç olimpiyat üst üste 100 metrede altın almak bile algımızı yerle bir etmeye yeter. Boyu, adım mesafesi, son düzlük sprinti ile benzersiz bir atlet o. Ve bir daha böylesini görür müyüz? İnsan doğası daha da hızlı koşmaya muktedir mi? İmkânsız gibi görünmüyor mu size de?
Phelps’inki ise gerçekten insanüstü bir başarı. 10 olimpiyat madalyalı yüzücü sayısı muhtemelen bir elin parmakları kadardır. Onun koleksiyonu var. Phelps’in 2008’de rekorunu kırdığı Mark Spitz, Torpido lakaplı Ian Thorpe, Tarzan efsanesi Johnny Weissmuller, kadınlar yüzme tarihinin en büyük isimlerinden Kristin Otto bile en fazla iki ayrı olimpiyatta madalya kazanmış. Phelps 5 olimpiyat yüzdü. Ve bunların dördünde en az altı madalya kazandı. Ve 23 altına ulaştı. Ondan sonra ikinci sırada Spitz’in ise 9. Bu başarının, bırakın tekrarlanması, yanına yaklaşılması bile zor gözüküyor.
‘Yeni bir dünya kurulur’ mu?
Roger Federer bir olimpik kahraman değil (madalyası var ama çiftlerde). Henüz tenisi de bırakmadı. Üstelik yukarıdaki diğer iki isimden de yaşça büyük. Federer 1981 doğumlu, Phelps 1985, Bolt 1986. Ama o da artık son demlerinde. Bu sezonun tamamını çıkarır mı, umarım oynar, ama seneye de görür müyüz onu kortlarda? Çoook zor gibi. Yani, tabiri caizse o da gidici! Hangi Federer? 17 Grand Slam şampiyonluğu olan, 27 kez final oynayan, 237 hafta dünya bir numarası olmayı başaran tarihin muhtemelen en iyisi! [Haber görseli]
Moral bozmak istemem ama 1980-1986 arası doğmuş efsane sporcuların listesi bitmek bilmiyor. Atletizmde uzun mesafe tarihinin belki de en iyilerinden Kenenisa Bekele de bırakmak üzere. Mo Farah deseniz 33 oldu. Sırıkla atlama tarihinin tartışmasız birincisi Yelena Isinbayeva zaten gitti. Uzun mesafede tarihin en iyisi sayılan, dört olimpiyatta madalya almış efsane Tirunesh Dibaba son kez sahne aldı. Vahim tablo sadece atletizmde de değil ki! Teniste almadığını bırakmayan Serena Williams 34 oldu. Hentbolda üçüncü olimpiyat madalyalarını kovalayan Nikolay Karabatiç artık yavaştan sahneden çekilecek. Basketbolda efsane isim Kobe bıraktı, tarihin en iyisi olup olmadığı tartışılan (tabii Jordan en iyisi) Lebron 31 yaşında. Hatta biraz daha abartayım, Messi 29, Ronaldo 31 yaşında, sevenlerinin nasıl muhteşem bir karakter olduğunu iyi bildiği Snooker’cı Ronnie O’Sullivan da her sene ha bıraktı, ha bırakıyor! Allahım! Yoksa bir dönem kapanıyor ve bir daha böyle olmayacak mı?!.
Benim küçüklüğüm Maradona, Jordan, Carl Lewis, Mike Tyson, Matt Biondi, Nadia Comaneci, Sergei Bubka’yla geçti. İnancım o ki, en iyilerini ben gördüm. Ama insan kuşkulanıyor. Hele de söz konusu olan gelecek yıllarsa.
Kaynak: Cumhuriyet