Enes’i daha FETÖ’cü olmadığı (ya da biz bilmiyorduk), partilerde gününü gün ettiği zamanlarda milli takıma gelmiyor diye çok ağır eleştiriyorduk. Bazıları ‘mecbur’ mu diyordu. Sadece o değil, bana göre herkes milli takıma gelmeye mecburdu. O zaman da yazmıştım.
Sporcu ağaçta kendi kendine yetişmiyor. Bir sporcuyu Türkiye’nin öğretmenleri eğitiyor, Türk antrenörleri çalıştırıyor, Türk kulüpleri ona yatırım yapıyor, çalışacak salon veriyor, antrenör veriyor.
Federasyon, onu kamplara alıyor, yurtdışında turnuvalara götürüyor, en iyi otellerde konaklatıyor, en iyi malzemeyi veriyor ki en iyi ortamda çalışabilsin, gelişebilsin. Malzemecisi, masörü, doktoru, fizyoterapisti vs onun etrafında pervane oluyor ki, en sağlıklı bir şekilde antrenman yapabilsin.
Onun için yıllarca emek ve para harcanıyor. Sonra da deniyor ki, ‘Sen iyi sporcu oldun, gel Milli Takım’da oyna, ülkemizi temsil et’.
CEVAP BİLE VERMEMİŞLER
Hâlâ ‘gelmek zorunda mı?’ diye düşünenler olabilir. Zorunda arkadaş. Bu ülke sayesinde üst düzey sporcu oluyorsan, ülkeye hizmet etmek senin borcundur. Faruk Yurtseven, mazaretsiz olarak gelmemiş. Babası ‘vize, mize, evrak’ bir şeyler söylemiş.
Ömer Onan’a sordum, ‘Söylenildiği gibi federasyona ne yazılı, ne sözlü bir bilgi verilmedi. Hatta biz Georgetown’a yazı yazdık. Muhattap alıp cevap bile vermediler’ dedi. Ömer daha genç.
Umarım ortada ciddi bir mazaret ve iletişim kopukluğu vardır. Bundan sonra da Cedi gibi, Furkan gibi koşa koşa milli takıma gelir ve uzun yıllar bu formaya hizmet eder.
Kaynak: fanatik