Dün akşam Panathinaikos ile Olympiacos çok önemli bir EuroLeague maçına çıktı ve çekişmeli geçen maçta bu sene daha üstün olan Olympiacos maçı son anda kazanmayı başardı. EuroLeague sevdalıları arasından aynı dakikalarda oynanan Barcelona – Real Madrid maçı yerine bu maçı izlemeyi tercih edenler kazançlı çıktı diyebiliriz. Kontrolün zaman zaman el değiştirdiği ancak oyun karakterinin değişmediği maçla ilgili sanırım ülke olarak ders almamız gereken noktalar var:
– Oyuncuların sahada geçirdiği 200 dakikanın paylaşımında Pao’da 90 dakika, Oly’de ise 88 dakikayı yerli oyuncular almayı başardı. Ayrıca bu yerlilerin sorumluluğu da oldukça fazlaydı. Pao’nun 77 sayısının 46’sı yerlilerden gelirken, Oly’nin 79 sayısının 50’si yerlilerden geldi. Maçta karar verme noktasında yerli oyuncunuzun olması – takımı yerlilerin taşıması aidiyet ve bütçe kontrolü açısından çok büyük bir avantajdır.
– Pace&Space günümüzün “ortak doğrusu” ama bir ekole sahipseniz ortak kabulleri uygulamadan da başarılı olabilirsiniz. Alternatif doğrular üreterek Avrupa’nın büyük takımlarından biri olmaya devam edebilirsiniz. Hem de yerli oyuncularınızla! (Tabii bu, uzun bir çalışma süreci gerektirir.) Olympiacos’un 59-52’lik Barcelona galibiyeti de buna bir örnektir.
– Bu stres dolu maçtaki toplam top kaybı sayısı sadece 16. Toplam! Modern basketbola uygun olarak tempolu oynamayabilirsiniz, pozisyon sayısını artıramayabilirsiniz ama topun kıymetini bilerek, oyunu istediğiniz şekilde yönlendirebilirsiniz. Yarı sahadaki akıl temelli oyunda uzmanlaşmak da oldukça kıymetlidir. Bu da bu kulüplerin birer okul gibi çalıştığının bir kanıtıdır. Ülke olarak bir oyun karakterine sahip olmanın tanımı tam olarak budur.
– Maçın son 30 saniyesini tekrar tekrar izleyip izlettirmemiz gerek. Büyük oyuncu – iyi oyuncu ayrımı tam da o anlarda ortaya çıkar. Ezeli rakibinizin sahasında son topta baskı altında doğru karar vermek ve net olarak bitirebilmek ancak basketbol IQ’su yüksek ve büyük oyuncuların işidir. Genel maç istatistiklerinden bağımsız olarak o topları oynayacak oyuncularınız varsa (Spanoulis – Printezis gibi) her zaman öz güvenle oynarsınız.
– Oyun karakterine ek olarak kulübün de bir karaktere sahip olması da önemlidir. Örneğin; sene başında Olympiacos taraftarlarının artık genç olmayan Printezis’in yanına iyi bir 4 numara almadığı için eleştirdiği yönetim ve teknik ekip bu hamleyi Spanoulis ve Printezis’le alınan ortak karar sonrası “Olympiacos her zaman Yunan oyunculara öncelik tanımıştır.” şeklindeki açıklamayla duyurmuştur.
– Sizin almak istediğiniz bir oyuncu daha az maaşa bir Yunan takımına gidiyorsa o ülke, basketbolcu için bir “çekim noktası”dır. Bunun yanında bizim ligimizi bizden daha iyi scout etmeleri yetmezmiş gibi (bkz: Birch – Young vb.) takımın bütününü sözde değil özde tepeye yerleştirmeleri de yine dikkate değerdir.
– Tüm bu noktalarda bizim açımızdan sorumluluğu “Türk oyuncular çalışmıyor!” diyerek oyunculara atmak kolaycılıktır. Kulüplerimiz alt ve üst yapıda okul gibi çalışmazsa, profesyonel spor ve formel eğitim birlikte yürümezse, federasyonumuz kısa vadeli başarılar yerine yerli oyuncu oynatmayı teşvik etmezse ve hatta menajerlerin pazarlaması altında kariyeri biten gençlerimize psikolojik destek verilmezse ülkemizde böyle maçlar izleyemeyeceğiz ve Milli Takımımız da sıkıntı yaşamaya devam edecek. Bizse yerli oyun kurucu diye hala Orhun Ene’yi konuşmaya… Ayrıca bu çocukları eleştirmeden önce kendi hayatında uluslararası seviyede bir yere gelmiş kaç tane vatandaşımızın olduğu sorusuyla başlarsak durumu sanırım daha iyi anlarız.
– Bu hafta benzer bir derbinin yaşandığı Galatasaray Odeabank – Darüşşafaka Doğuş maçına veya herhangi bir Türk derbisine bakıldığında yukarıdaki çıkarımların neredeyse hiçbirinin söz konusu olamayacağını sanırım herkes biliyor. Elbette tek bir doğru yok ve biz bu yapıyı kopyalamak zorunda değiliz. Ancak Türk basketbolunun karakteri ve özgünlükleri diye olumlu anlamda bir başlık açmak istiyorsak böyle bir liste yapabilir hale gelmemiz gerek. İşte bu yüzden takımlarımızdan çok daha az bütçelerle oynayan Yunan takımları istikrarlı olarak üst seviyede varlık göstermeye devam ediyor.
Benim gibi EuroLeague sevdalılarının sanırım büyük heyecanla izlediği maçın bütünü ama özellikle son 30 saniyesi Yunan basketbolunun karakteri, Avrupa basketbolunun ise en önemli ayaklarından biridir. Bizim ülke karakterimizse yıllardır “kaos”un ötesine geçebilmiş değil. Üstelik bu kaos, modern basketbolun getirilerinden faydalanabileceğiniz cinsten de değil. Bu açıdan Yunan basketbolundan yukarıdakiler de dahil olmak üzere birçok alınacak ders var diyebiliriz. Dün o maçta sadece “sakallı” ve Printezis değil, bir bütün olarak Yunan basketbol geleneği bir ders vermiştir.