8 Nisan 2025, Salı
spot_img
Ana SayfaDİĞERARŞİVYılın Basketbol Adamı / YİĞİTER ULUĞ

Yılın Basketbol Adamı / YİĞİTER ULUĞ

Galatasaraylı basketbolseverler için 2009-10 sezonu, bugün hatırlamak istemeyecekleri tatsız bir olayla damgalıdır. O yaz hazırlık döneminde, Almanya’da oynanan özel bir maçta, cezalı oyuncu Cemal Nalga, bir başkasının forması ve lisansıyla oynatılmış, bu sahtecilik medya tarafından yakalanınca büyük bir skandal patlamıştı. Federasyon karar aldığında, ligin ilk beş haftası geride kalmıştı. Sarı-kırmızılı takım, oynadığı maçlarda hükmen yenik sayıldı, olaya karışan oyunculara, o anda takımın başında olan antrenör ve idarecilere büyük cezalar verildi. Dönem, Adnan Polat dönemiydi. Mesaisinin çoğunu futbola ve mali sorunları çözmeye ayıran başkan, bir anda kucağında basketbol topuna gizlenmiş bir bomba bulmuştu.
Altıncı haftada uğranılan Efes yenilgisiyle, Galatasaray ligde bir puanla son sırada yer alıyordu (basketbolda yenilgilere bir puan verilmesine karşın, ilk beş maç hükmen mağlubiyet sayıldığı için hiç puan alınamamıştı). Sponsor Cafe Crown’dan gelen para çoktan harcanmış, bütçe zaten zorlanmıştı. Takviye yapma şansı olmayan, küme düşmesine kesin gözüyle bakılan böyle bir takımın başına kimse geçmek istemezdi. Çözüm camia içinden bulundu: Yıllarca sarı-kırmızılı formayı giymiş, kulübün altyapısında görev yapmış, son olarak da kadın takımını çalıştırmış Cem Akdağ, “Sen bizim evladımızsın” klişesi eşliğinde takımın koçu oldu.
BAŞARI CEZASIZ KALMAZ
Sonrasında küçük çaplı bir basketbol mucizesine tanık olduk. Galatasaray, sezon sonuna dek oynadığı 24 maçtan 17’sini kazandı, puan cetvelinde roket hızıyla yükseldi ve ligi dokuzuncu bitirdi. Başta silinmiş beş puan olmasa, altıncı sıradan play-off’a girecekti. Bu sürpriz performansın neticesinde, koç Cem Akdağ’ın sözleşmesi uzatılacaktı haliyle, beklentiler bu yöndeydi… Ama kulübün artık büyük hedeflere oynayacağı, bu amaçla takımın başına Oktay Mahmuti’nin getirildiği haberi bir anda gündeme bomba gibi düştü. Memleketin yazısız kuralı “Hiçbir başarı cezasız kalmaz” bir kez daha işlemiş, Akdağ uçurumun kenarında yaşadığı adrenalini yüksek bir sezonun ardından sırtı sıvazlanarak evine gönderilmişti.
2012 yazında Erman Kunter, uzun bir aradan sonra yurda dönüp Beşiktaş’ın başına geçtiğinde, aklına ilk gelen Cem Akdağ ile çalışmak oldu. Ona asistanlık teklif etti. Anlaştılar… Fakat ertesi gün Beşiktaş Kulübü’nden veto geldi: “Galatasaray kongre üyesi olan bir antrenörle çalışamayız.” Oysa Akdağ, Beşiktaş’ın Süleyman Seba’lı günlerinde kulüpte görev yapmıştı -hem de başantrenör sıfatıyla!
Kapanan bu kapının ardından, Akdağ’a gurbet yolları gözüktü. Lige yeni çıkan Gaziantep ekibi Royal Halı, iyi bir kadro kurmasına karşın, ilk sekiz maçta sadece bir galibiyet alabilmişti. Akdağ’ı yardıma çağırdılar. O da basketbola susamış olduğu için, sözleşme detaylarının üzerinde durmadan, koştu gitti. Sonuç: 22 maç, 11 galibiyet ve son sırada devralınan Royal Halı’nın ligi dokuzuncu sırada bitirmesi, play-off’u kıl payıyla kaçırması… Alınan 11 galibiyetin hepsi değerliydi ama Akdağ açısından en anlamlısı Beşiktaş’a karşı olandı şüphesiz…
Bu ülkede bazı şeyler hiç değişmiyor. Sezon sonunda yine aynı film vizyona girdi. Antepli yöneticiler, yeni bir kontrata imza atmak yerine, ezile büzüle “Biz geçen seneden bir başka hocaya söz vermiştik. Sana çok teşekkür ediyoruz ama beraber çalışamayacağız” dediler. Güldü Akdağ, alışmıştı artık bu piyasanın cilvelerine…
GÜNÜMÜZÜN SİSYPHOS’U
O bir karınca: Çalışkan, işini iyi yapmak için uğraşan bir adam… Belki çok konuşkan değil, belki yöneticilerle uzun sofralarda şen kahkahalar atmayı sevmiyor, belki oyuncular ve onların menajerleriyle gıllıgışlı işlere girmekten kaçıyor… Ve belki de bu yüzden “kaybediyor”. Bilmiyorum… Bildiğim tek şey, vefasızlığıyla meşhur basketbol dünyamızda yalnızca işini iyi yapmanın, bir antrenörün koltuğunu korumaya yetmediği…
Mitolojide, Zeus tarafından lanetlenmiş ve işi koca bir kayayı alıp tepenin en üstüne çıkarmak olan, o kaya aşağı yuvarlandığında dönüp yenisini alan Sisyphos misali, Cem Akdağ bir kez daha kolları sıvadı. Sezon başında Olin Edirne ile anlaştı. Trakya temsilcisinin özellikleri kabaca şöyle sıralanabilir: Beko BL’nin en düşük bütçeli takımı… Ligde üç yabancı oyuncu ile oynayan tek takım (Galatasaray’ın kadrosundan şu ana kadar dokuz yabancı geldi geçti. Fenerbahçe, Efes, Beşiktaş gibi takımlarda bu sayı altı)… Çoşkulu bir seyircisi var ama maçlarını ligin en eski ve en küçük salonunda oynamak durumunda… Edirne’nin Mimar Sinan Spor Salonu, neredeyse 45 yıllık. Trakya bölgesinin payına, iktidarın inşaat seferberliğinden bir şey düşmemiş anlaşılan…
Perde açılırken, bu satırların yazarı dahil tüm basketbol yorumcularının “düşmenin en güçlü adayı” diye etiketlediği, “üç galibiyet almaları başarı” dediği Olin Edirne, şu anda 13 maçta altı galibiyetle orta sıralarda. Galibiyet sayıları, Beşiktaş ve Tofaş’ın Türkiye’yi Avrupa’da temsil etmek için kurulmuş geniş kadrolarıyla aynı. Bu galibiyetlerden birinin, Antep’te Royal Halı’ya karşı alındığını söylememe, bilmem gerek var mı? İzleyene keyif veren ve bahisçileri sık sık yanıltan bir oyun oynuyorlar. Geçen hafta en önemli kozları, maç başına 24.5 ortalamasıyla ligin sayı krallığında zirvede olan Darius Washington oynamadığı halde, Konya’dan değerli bir galibiyetle döndüler.
Genç Milli Takım’ın Avrupa Şampiyonluğu’nu bir kenara koyarsak, 2013 basketbol adına parlak geçmiş bir yıl sayılmaz. İstedim ki, unutmaya çalıştığımız yılla beraber, kıyıda köşede kalmış bu başarı öyküsü de çöpe atılmasın. Hiçbir koçun kolay kolay kalkışamayacağı bir macerada, takımını bir kez daha beklenenin ötesine taşımayı başaran Cem Akdağ’a sıkı bir alkış borçluyuz hepimiz…
BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler