20 Aralık 2025, Cumartesi
spot_img
Ana SayfaDİĞERARŞİVYeter ki İstanbul bozmasın sizi... / CANER ELER

Yeter ki İstanbul bozmasın sizi… / CANER ELER

Türkiye, kendi evinde düzenlenen 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nın ilk aşamasında 'Başkent turu'nu 'Beşte beş' yaparak başarıyla tamamladı. İstanbul'da oynanacak ikinci tur maçında rakip Fransa. Biz de Radikal olarak '12 Dev Adam'ın grup performansına bir göz atalım dedik..
Dünya Şampiyonası öncesi ‘12 Dev’in kaderi konusunda ortalığı gerilim filmi atmosferi kaplamıştı. Özellikle Almanya’daki turnuvada ev sahibinden fark yenmesi, üstüne oyuncuların isteksiz görüntüleri, fotoğraftaki karanlık noktaları arttırmış, ilk dört hedefi konusunda da kaygılar yaratmıştı. Hatta “Gruplardan en fazla üçüncü çıkarız” diyen ‘pesimistler’in sesi daha gür çıkar olmuştu. Haksızlık da etmeyelim, herkes Milli Takım’ın potansiyel ve güç olarak yetkin olduğunu biliyordu ama organizasyon, yani taşların yerine oturması ve zihinsel hazırlık açısından takım pek tatmin etmiyordu. İşte bu yüzden umut ibresi hareketlenmekte zorlanıyordu. Ancak o kaygılı ve anksiyete dolu film senaryosu yerini ‘Seabiscuit’ tarzı bir hikâyeye bıraktı. ABD’nin 30’lardaki ekonomik buhran zamanı, umut arayan halka hiç beklenmedik, şaşırtıcı bir şekilde ilham kaynağı olan küçük ama yürekli atın hikâyesine döndü Milli Takım’ın macerası.

Kara bulutlar dağıldı
Grup safhası bittiğinde, artık tüm Türkiye’ye mücadelesi, oyunu ve karakteri ile ilham veren, umut aşılayan bir Türk Milli Takımı söz konusu. Bu ekip, özellikle son haftalarda alınan kötü sonuçların, Tanjeviç’e olan güvensizliğin, Engin Atsür’ün sakatlığı gibi başka problemlerin oluşturduğu o kara bulutları ve umutsuz düşünceleri dağıtmış durumda. Aslında bu takımın grubunu namağlup lider bitirmek dışında ortaya koyduğu başka daha önemli olgular var. Her turnuvada fiziksel olarak güçlü olan takım bu sefer zihinsel olarak da başka bir evredeydi. Yunanistan maçının son bölümünü iyi oynamak belki önemli bir örnek. Ancak bu konuda bizi asıl ikna eden ‘Komşu’ya karşı hem fiziksel, hem de özellikle mental açıdan çetrefilli bir zaferden sonra Porto Riko gibi ters gelen bir takıma karşı gösterilen güçlü psikolojik dirençti. Zira akabinde son bir dakikada gelen klasik ‘panik hatalar’a rağmen, yine son düğümü zor da olsa iyi atıp galip gelmenin kıymeti ortada…

‘Türk Nowitzki’ Ersan
Şimdi gelelim uzun uzadıya bir ‘analiz’e: Kronik 1 numara problemi denen noktada Ender, Barış ve özellikle de Kerem Tunçeri’nin orkestra şefi misali devreye girmesi, fiziksel olarak sürekli gösterdiği gelişimi oyun zekâsına yansıtamadığı için hep eleştirilen Semih Erden’in ayırt edici performansı, bazen Tanjeviç’in neredeyse beş uzuna dönme sevdası onu zorlasa da Kerem’in ‘Gönlüm’den’ katkısı, faul atışlarını bir kenara koyarsak kusursuza yakın oynayan Ömer Aşık’ın pota altına uyguladığı acımasız karartma, adaşı Onan’ın ‘Er Ryan’ın dostu Jackson’dan öte ‘keskin nişancı’lığı ve savaşçılığı, en yüksek şut yüzdeli oyuncu haline gelen Oğuz Savaş’ın katma değeri, fark yaratma konusunda en özel oyunculardan Sinan Güler’in ‘Pistol Pete’ kesitleri, Cenk Akyol’un aldığı sorumluluklar, yakın zamanda zor bir ameliyat geçirip formsuz takıma katılan geminin pusulası Hidayet’in ısınması ve gereken anlarda liderliğini ortaya koyması… Ve hatalı son 40 saniye kararının dışında yabancı basın tarafından ‘Türk Nowitzki’ denebilecek nitelikteki Ersan İlyasova’nın ‘Fransız hızlı treni TGV’vari lokomotifliği…

‘Kenarda unutulmasınlar’ da
Görünen o ki bu takım, ‘Dağ başını duman almış’ psikolojisinin/gazının çok ötesinde bir yerde. Üstelik zaten güçlü olan savunma departmanının yanına hem savunmada hem hücumda iyi alan paylaşımını ve şiir gibi akan, iyi kurgulanan hücum kapasitesini ekleyen ‘12 Dev Adam’ın yakıt tankında bol özgüven var. Artık hedef İstanbul. Yine de temkinli olmak lazım. Milli Takım’ın ‘Seabiscuit’ gibi şanssız olaylarla boğuşmaması için normalde ‘keskin’ şutör olmayan Ömer, Kerem ve Ender’in iyi üçlük yüzdesinin devamına, maç sonlarına daha güvenli farklarla girip kriz anlarından uzak durmasına ve bu özgüveni pozitif kullanmasına ihtiyacı var. Tabii Tanjeviç, Ersan ve Sinan için bazen uyguladığı ‘Kenarda unutma’ taktiğinden de vazgeçmesinde yarar var. Çünkü artık hataların telafisinin olmadığı, hani denir ya şampiyonanın asıl başladığı bölüme geldik. Filmin kalan bölümü daha gerilimli, daha sert rakiplerle, daha sıkı savunmalarla ve zihinsel eşiklerle devam edecek. Ama bu takım başka bir güven veriyor sanki. Bakalım hikâye nasıl bitecek?..

Yunanistan’dan ‘ayıp ötesi’
Grubun diğer takımlarına gelince… 1982 Dünya Kupası’nda Almanya-Avusturya maçı misali bir ruh haliyle Rusya maçına çıkan ve yenilmekten mutsuz olmayan Yunanistan FIBA’ya bir çağrı yollar gibiydi. Belli ki artık basketbolda da maçları aynı saatte oynatmak gerekiyor. Üstelik İspanya’dan kurtulmak için yapılan bu kumpas işlemedi ve İspanyolları karşılarında buldular. Ama her ne kadar Diamantidis gibi kilit isimleri formsuz olsa da bu Yunanistan’ın güçlü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Rusya ise eksiklerine rağmen David Blatt’ın iyi yönetimiyle ve başarılı savunmayla grubu ikinci bitirmeyi başardı. Porto Riko ise sadece grubun değil turnuvanın da sürprizlerinden birini yaparak elenirken koçunun gözyaşları unutulmayacak. Selçuk Ernak’ın yardımcı koç olduğu Çin ise kapa-sitesinin üstünde bir performansla gruptan çıkmayı başardı. Fildişi gibi takımlar ise fiziksel ve yetenek olarak potansiyelli ancak oyun bilgisi ve kurgusu açısından daha yolları olduğunu gösterdiler.

BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler