Fenerbahçe Beko’nun efsane kadrosundaki yabancı oyuncuların en önemli halkalarından biri, hatta “sonuncusu” olan Jan Vesely de yuvadan uçtu.
Coach Obradovic’le başlayıp Bogdanovic, Datome, Dixon, Sloukas, Udoh, Kalinic’le zirveye çıkan ve “Sarı Miras’ı” oluşturan o görkemli dönemin son temsilcisi de Fenerbahçe tarihinin altın sayfalarında eklenmiş oldu.
Sarı-Lacivertli taraftarların adına şarkı uyarladığı, Euroleague şampiyonluğu başta olmak üzere birçok başarıda pay sahibi olan bir figürdü Vesely… Elbette yerinin doldurulup doldurulamayacağını zaman gösterecek. Hele ki de “şu ana kadar gidenlerin hiçbirinin yerinin dolmadığını (!)” da hesap edersek, bunun hiç de kolay olmayacağı ortada… İşin “duygusal” boyutunda böylesi bir birlikteliğin özellikle de taraftarlar üzerinde yarattığı yıkımı da anlamak mümkün…
Bu bakımdan, bu ayrılığa, “romantizmi bir kenara bırakarak” biraz da taraftarların yüreğindeki yaraya su serpeceğini düşündüğüm “gerçekçi” bir açıdan bakmayı daha uygun buluyorum.
YENİ SAYFA AÇILIYOR
Öncelikle, Obradovic’in ayrılığından bu yana, Kokoskov’lu ve Djordjevic’li dönemlerle “eski yapının üzerine” inşa edilen kadroların ardından bu sezon Dimitris Itoudis’le ilk kez “yeniden” yapılanıyor Fenerbahçe Beko… Kadroda da buna paralel olarak yine ilk kez köklü değişimler yaşanıyor… Dolayısıyla Sarı-Lacivertli cephede artık yepyeni bir sayfa açılıyor…
Vesely, efsane kadro mevcutken de, dağıldıktan sonra da takımın “en pahalı oyuncusu” olma özelliğini koruyordu (yıllık 2,2 milyon dolar)… Ta ki Nando De Colo gelene kadar (yıllık 2,4 milyon dolar)… Şu anki yapıda ve mevcut ekonomik koşullarda bunun “sürdürülebilirliği” pek de mümkün değildi… (Bu arada De Colo’nun da yeni yapı içinde kalmasını beklemiyorum). Vesely’nin maliyet&verim denkleminde Fenerbahçe’ye “kattığı ve katamadığı” çok şey var… Bunun kapsamlı analizine bu satırlar yetmez. Artıları için, O’nun döneminde müzeye girmiş kupalara bakmak yeterli… Ne varki “müzenin kapısından dönen kupalarda” da direk ya da dolaylı olarak payı yok değil!.. Mesela 2016’da Berlin’deki Final-Four’da, finalde 1/11 serbest atış isabetiyle kupanın F.Bahçe’nin ellerinin arasından kayıp gitmesinin en önemli sebebiydi… Bir yıl sonra İstanbul’da kupayı kaldırdıktan sonra 2018’de “en güçlü şampiyonluk adayı” olarak gittiği Belgrad başta olmak üzere ve sonrasındaki birçok kritik dönemeçte Vesely hep ya uzun ya da kısa vadeli sakatlıklarla, “en kritik anlarda” devre dışıydı!.. Obradovic’le perde arkasında yaşadığı tartışmalar “kol kırılır, yen içinde kalır” diyerek hasıraltı edilmiş, Sırp coach O’nun hırçın ve disiplinsiz tavırlarını bir nebze olsun dizginlemeyi başarmıştı. Ancak Kokoskov ve ardından da Djordjevic döneminde Vesely, disiplinsizliği “lakayıtlık” boyutuna da taşıyarak takımına zarar da vermişti çoğu zaman… Ve son olarak, Fenerbahçe’nin, geçtiğimiz sezon Euroleague’de Play-Off için en kritik maçları oynadığı süreçte bu kez De Colo ile birlikte yine “kronik sorunu olan” sakatlıkla boğuşuyordu Çek yıldız!.. İyileşip takıma katıldığında iş işten geçmişti… Barcelona ile anlaştığı aylar öncesinden netleşince, Fenerbahçe’ye olan vefa borcunu, veda etmeden önce, Türkiye Süper Ligi finalinde elinden gelenin en iyisini yaparak ödemeye çalıştı 2.13’lük dev oyuncu… En azından taraftarın gözünde “hoş bir seda” bırakarak veda etti Sarı-Lacivert renklere…
Kısacası maliyet&verim anlamında Vesely’nin kazandığı paranın hakkını verebildiğini düşünmüyorum. En azından daha fazlasını verebilirdi… Başka spor dalları ile kıyasladığınızda, özellikle de futbolda bu tezi onlarca, yüzlerce “kötü örnekle” çürütebilirsiniz tabii… Ancak Vesely, sahip olduğu, geliştirdiği (şut ve serbest atış) yetenekleriyle çok daha fazlasını verebilirdi. Tabii bence…
Şimdi O’nun için 8 yıl alıştığı düzenden çok farklı bir yapıda yeni bir macera başlıyor… Obradovic gibi bir efsane ile dahi kriz yaşayan, Kokoskov ile Djordjevic’teki “otorite boşluğunu” fırsata dönüştüren (!) Vesely’nin, Jasikevicius gibi “kontrol düşkünü” ve artık demode kaçtığını düşündüğüm “oyuncu azarlama meraklısı” bir coachla neler yaşayabileceğini çok merak ediyorum… Yolu da bahtı da açık olsun.
GÖKHAN TÜRE