Partizan 2010’da final-four’a kaldığında veya Kızıl Yıldız geçen sene playoff’a kaldığında çoğu basketbol analisti “Bakın bütçesiz de oluyor” önermesinde bulundu. Evet, bu takımlar bütçesiz buralara geldi. Peki bir senede mi geldi? Takımların ilgili dönemdeki koçlarının takımı kurmak için kaç sene harcadığına isterseniz bakalım:
Vujosevic 2001/02 sezonunda dümenine geçtiği Partizan’ı 2010’da final-four’a taşıdı. Radonjic ise 2013/14 sezonunda devraldığı Kızıl Yıldız’a 2016’da playoff oynatmayı başardı. Bir başka ifadeyle “Bütçesiz oluyor” önermesi çok istisnai bir durum ve olunca da bir senede olmuyor. Dahası bu takımların Sırbistan takımı olduğunu unutmayalım. Alt yapısı ve kültürüyle asla yarışamayacağımız, büyük bütçeli takımlarımızla kulüp bazında onları alt etsek bile milli takımlar bazında genelde yenildiğimiz Sırbistan…
Efes’in durumunu değerlendirirken de bu gerçekleri görmek gerek. Söz konusu Efes olunca yıllardır sürdürülen bazı önermeler var ve bazıları kısmen doğru. Çünkü Efes’in 2007-2014 dönemi bütçeye rağmen elde edilen kötü sonuçlarla ve sürekli değişen koçlarla dolu. Takımın vizyon ve organizasyon sorunu ortada. Fakat bu sezonki durumu değerlendirirken isterseniz biraz geçmişe giderek dinamik bir analiz yapalım.
EuroLeague’in ilk sezonlarında top-16 liderleri direkt olarak final four’a katılıyordu. Efes için de o dönem kalp kırıcı (ve bazen hakem etkisiyle – 2004’te Skipper maçında Ender’e takılan çelmeyi basketbolseverler hatırlayacaktır.) top-16 grup ikincilikleriyle geçmişti. 2004-2005 sezonundan itibaren de playoff uygulaması var. Efes’in bu süreçteki playoff karnesi ise şöyle:
2004-2005: PAO 2-1 Efes Pilsen
2005-2006: CSKA 2-0 Efes Pilsen
2012-2013: Olympiacos 3-2 Anadolu Efes
2014-2015: Real Madrid 3-1 Anadolu Efes
ve 2016-2017 Olympiacos 3-2 Anadolu Efes
Son 13 sezonda Anadolu Efes toplamda sadece 5 kez playoff’lara kalabilmiş ve hiçbir seriyi geçememiş durumda. Bu açıdan durumun adını koyalım: Efes 90’lar boyunca ve 2000’lerin başında Avrupa’nın elit takımlarından biriydi ama artık değil. Bu bağlamda Efes tarihi açısından belki bu sezon playoff oynamak başarı ölçütü olmayabilir ama son dönemdeki Efes için bu durum başarı tavanıdır.
Dünkü maçı da bu çerçevede ele almak gerek. Perasovic’in bu sezon birçok maçta coaching olarak vasatı aşamadığına şahit olduk. Belki “winner” özellikleri de göstermiyor. Serinin dördüncü maçının kaybedilmesinin de baş sorumlusudur, doğru. Bu noktada sezon boyu Perasovic’i çok kez eleştirdim de. Ama Perasovic modern basketbolu uygulamaya çalışıp oyuncularına inisiyatif verirken sezon boyu kurgulamaya çalıştığı run&gun oyunu için gerekli çok kritik iki rolü belirli bir seviyede uygulayacak rotasyonu yok. Birincisi bu sisteme uygun gardı (Granger) çok yetenekli değil. Diğer gardının (Heurtel) sistem ve takımla alakası yok. İkincisi Laboral’de Bertans gibi bir atıcısı olan koçun burada elinde öyle bir oyuncusu yok. Tempolu takımda en azından bir net şutör olmazsa oyun tek yönlü hale gelir ve takımın IQ problemi ortadayken rakip tarafından çözülmeniz kolay olur. Bu seride Efes’in başına gelen de buydu. Ayrıca bu seviyelerde son sözü süper yıldızlar söyler. Efes’in mevcut kadrosunda da böyle bir oyuncu yok ama karşıda 35 yaşında da olsa bu maçlar için yaşayan Spanoulis var. Bu açıdan takım mühendisliğinde sorun olduğu aşikar. Yine de kurgunun en önemli halkası olan ve savunmanın başladığı nokta olan oyun kurucu rotasyonunu sözleşmesi devam eden oyunlarla geçti Perasovic. Bu unutulmasın. İlk sezonunda 9 milyon dolarla EuroLeague playoff’u yapmış bir koçu değerlendirirken olaylara biraz da böyle bakmak gerek. Çünkü Efes’te elit koç veya elit oyuncu getirecek vizyon da bütçe de scouting yetisi de şu aşamada söz konusu değil.
Dahası 90’ların bittiğini, Jugoplastika gibi takımların Avrupa’nın tepesine çıkamadığı gerçeğini artık anlayalım. Bu sezon final four’a kalan takımların üçünün bütçesi +20 milyon dolarken, diğer takım olan Olympiacos’un bütçesi göreli olarak az olmasına rağmen ana rotasyonda çok değerli yerlileri var. Bunun yanında bu sezon çok övdüğümüz Kızıl Yıldız ve Zalgiris playoff’a kalamadı. Beğenerek izlediğimiz Banvit de sonuçta EuroLeague oynamıyor. Evet Barcelona ve Maccabi gibi bütçesine rağmen başarısız olan takımlar da var ancak bu durum bütçesiz/yıldız oyuncusuz tepeye çıkılamayacağı gerçeğini değiştirmiyor. (NBA’de de 2004 Detroit tarzı görev adamlarından oluşan ve kolektif oyunla ilerleyen bir takımın zirveye çıkması artık imkansız.) Bu noktada ülke olarak Sırbistan ve Litvanya takımlarının yapabileceği türden bir alt yapı organizasyonuna ve sabra sahip olmadığımız da unutmayalım. Yani zirve organizasyonda kısa ve orta vadede başarı için yıldız oyuncular gerekli.
Öte yandan EuroLeague bu dönem boyunca ciddi dönüşümler yaşarken Efes bu dönüşümlere ayak uydurmayı, organizasyonunu geliştirmeyi, taraftar sayısını geometrik olarak artırmayı başaramadı. Dahası bu süreçte kulüp alt yapısından gelen çok fazla Türk oyuncu da çıkmadı. İşte böyle bir ortamda bütçesiz final four’a kalmak imkansızdır. Bu nedenle Andolu Efes’in EuroLeague karnesi takdir edilecek kadar iyi olmasa da sınıfı geçer not almıştır. Normal sezonu altıncı bitiren ve playoff serisini beşinci maça taşıyan takıma direkt olarak başarısız diyemeyiz. Bu sebeplerle takımın final-four yapamaması sadece bu sezonun sorunu değildir.
Sonuçta, ekonometrik analizlerde bazı hipotezler için “kabul” yerine “reddedilemez” denir. Efes’in bu sezonki EuroLeague macerası için de bu nedenlerle belki “başarılı” diyemeyiz ama rahatlıkla “başarısız değil.” diyebiliriz.