2006 yazında düzenlenen Dünya Basketbol Şampiyonasında Yunanistan – ABD yarı final eşleşmesinde Papaloukas – Diamantidis – Spanoulis önderliğindeki Yunan takımı harika bir maç çıkartır ve 2005’te Avrupa Şampiyonu olan bu altın jenerasyon, NBA oyuncularından kurulu ABD’yi 101-95 mağlup etmeyi başarır. Bu mağlubiyet ABD için şok olsa da Avrupa Basketbolunu takip edenler için olasılıksız değildir. Maç sonunda koç Krzyzewski’nin yorumları ise tarihe geçecek cinstendir. Yunan oyuncuların adını bile bilmeyen Krzyzewski oyunlarını övdüğü Papaloukas’ı “4 numara”, Spanoulis’i “7 numara”, kaptan Kakiouzis’i de “15 numara” diye tanımlamıştır! Sonuçta hepsi birer Euroleague efsanesi olan bu oyuncular, kendilerini tanımadığını belli eden koç ve onun takımına çok büyük bir ceza keserek tarihe geçmiştir.
2016 yılında geldiğimiz noktada ise ABD o maçtan beri hiç mağlup olmayan bir takıma sahip ve olimpiyatlarda erkek basketbolunun yine favorisi konumunda. Üstelik son 10 yılda basketbolda yeniden tek başlarına söz sahibi olma konumlarını geri alırken oyunlarını da geliştirdiler. Ayrıca bu sefer turnuvada Yunanistan da yer almıyor. Peki diğer 11 takımdan ABD için dişli bir rakip çıkma olasılığı var mı? NBA yıldızlarının 10 yıllık hegemonyası yıkılabilir mi? Sanırım bu turnuvanın da en çok merak edilen konusu bu. Gruplardan dört takımın çeyrek finale yükseleceği sistemde, takımların çoğu kadrolarını kesinleştirmiş durumda. Kadrosu kesinleşmeyen takımların çoğuysa sayıyı 13’e kadar indirdi ve omurgayı netleştirdi. A grubunda ABD; Fransa, Sırbistan, Avustralya, Çin ve Venezüela ile mücadele ederken, B grubunda ev sahibi Brezilya, Arjantin, İspanya, Litvanya, Hırvatistan ve Nijerya gruptan çıkmaya çalışacak. 6-21 Ağustos arasında Rio’da bu 12 takımla oynanacak olan turnuvada kadrolar, ekoller, olası eşleşmeler ve dar takvimin yaratabileceği etkiler üzerinden grupları incelemeye ve net favori ABD’ye karşı grupta ve sonrasında neler yapılabileceğine bakmaya ve olimpiyat havasına yavaş yavaş girmeye çalışalım.
A Grubu: Kilit Takım: Avustralya
ABD dışında Fransa, Sırbistan, Avustralya, Çin ve Venezüela’nın olduğu A Grubunun ve turnuvanın dominant olması beklenen takımı tabii ki ABD. Lebron, Curry, Rose, Leonard, Aldridge ve Davis gibi birçok yıldızın olimpiyata gelmeme kararı almasına rağmen ABD’nin kadrosu rakipler için oldukça ürkütücü. Takımı fazla tanıtmaya gerek yok sanırım. Atletizm, şut, geçiş hücumu ve tempo gibi günümüz basketbolunun en önemli değerlerinde açık ara öndeler. Her pozisyonda dünyanın en iyilerine sahip olan ABD yine hızlı oyunuyla rakibinin düzenini dağıtarak ve tam sahada oynayarak her maçı farklı kazanacak potansiyele sahip. Irving, Thompson, Durant, Anthony, Cousins şeklinde bir ilk beşe sahipler ama bu beş tamamen değişse bile sahada sırıtmaz. Öyle ki, NBA’den üç takım kurulsa üçü de altın madalyanın favorisi olur. Her pozisyonda NBA’in elit – all-star oyuncularıyla bol seçenekli bir kadrosu olan Krzyzewski’nin tek yapması gereken takıma birlikte oynama alışkanlığı kazandırmak. Hazırlık maçlarından göründüğü kadarıyla işler yolunda gidiyor diyebiliriz. Rüzgarı arkasına alıp uçabilen bu takım için altın madalya normal bir sonuç olacaktır.
2015 Avrupa Şampiyonasında üçüncü olan ve Milli Takımımızın da olduğu Filipinler’deki Olimpiyat Elemelerini rahat geçen Fransa grubun diğer güçlü takımı konumunda. ABD’ye diş gösterebilecek takımlardan biri olan Fransa atletizmi ve tecrübesiyle fark yaratabilir. Beş NBA oyuncusunu ve Euroleague’in elit oyun kurucularından ikisini kadrosunda barındıran Fransa sadece ABD’nin atletizmine cevap vermekle kalmayıp, diğer takımları da bu farklılık ile boğabilir. Şut tehdidi olan, geçiş hücumlarını iyi oynayan ve yer yer çok iyi savunma yapan Fransa “diğerleri” arasındaki favorilerden biri. 15 senedir Spurs’ün oyun kuruculuğunu yapan Parker’ın yanında De Colo gibi her şeyi yapabilen (all-around) ve Euroleague MVP’si bir oyuncu ve akışkan hücumlarıyla tehlikeli olan Heurtel gibi bir gard kadroda yer alıyor. Böyle bir gard rotasyonunuz olunca da hiçbir şey imkansız olmuyor. Parker – De Colo – Heurtel üçlüsünün görev dağılımının elemelerde iyi işlediğini, bir başka ifadeyle gardlar arası kimyanın belirli bir seviyenin üstüne çıktığını hep beraber izledik. Yardımcı kuvvetler olarak, sahada yine her şeyi yapabilen bir forvet olan Batum ve parkede her pozisyonu hakkıyla oynayabilecek, basketbol zekası çok yüksek olan ve Popovich’in tedrisatından geçerek oyununu 30’undan sonra geliştiren Diaw’ın olgun basketbolu da takıma çok şey katacaktır. Pota altında Diaw’ın dışında Gobert ve Lauvergne gibi caydırıcı ve sert oyuncuları olan Fransa; Gelabale, Pietrus ve Diot gibi kaliteli tamamlayıcı oyuncuları ile komple bir takım görüntüsü veriyor. Bu durum Collet’e gerektiğinde ABD gibi 12 oyuncuyla birden oynama esnekliği sağlayabilir. Farklı oyun yapısına sahip oyuncularıyla Fransa’nın bu geniş kadro avantajı turnuva ilerledikçe daha çok ortaya çıkacaktır diyebiliriz. Bu açıdan ABD’ye rakip olabilirler.
Belgrad’daki elemeleri rahatlıkla geçerek olimpiyatlara katılan ve tartışmasız ekol olan Sırbistan’da ise N. Bjelica çok önemli bir eksik olacak. Uzun rotasyonu zaten çok geniş olmayan Sırbistan, oyun kurabilen (point-forvet) ve zor zamanlarda hem alçak hem de yüksek posttan çözüm üretebilen esnek bir uzundan mahrum kalacak. Teodosic – Bogdanovic ve Raduljica omurgasına yaslanan takımda Denver Nuggetslı uzun Jokic ve yan parçaların verimi oldukça kritik. 12 oyuncusunun beşi gard olan Sırbistan’da kısalar verim vermek zorunda. Kızılyıldız’ın Euroleague’de yerli oyuncularla mücadele etmesinin olumlu bir yansıması olarak milli takımda üç Kızılyıldız oyuncusu mücadele etmeye hazırlanıyor. Ancak artık Euroleague şampiyonu olmasına, saha görüşünü, şutunu ve ikili oyunlarını oldukça geliştirmesine rağmen kritik anlarda hala zorluk çeken Teodosic’in bu sefer yanında De Colo olmayacak. Her ne kadar Markovic gibi bir savunmacı onun eksiklikleri kapatsa da büyük bir sorumluluğu Teodosic turnuva boyunca hep doğru karar vermek ve geri adım atmamak zorunda. Çünkü Nedovic de oldukça dengesiz bir gard olarak dikkat çekiyor. Bu noktada kısmen Bogdanovic’in çok yönlülüğü sorun çözmelerine yardımcı olacaktır. Kızılyıldızlı Jovic ve Simonovic’in şut yüzdesi ve savunma direnci de belirleyici olabilir. Diğer yandan, Obradovic’in bu sene joker olarak kullandığı forvet Kalinic’i zaman zaman uzun pozisyonunda izleyebiliriz. Takımın yedek pivotu Stimac ise üst düzey bir oyuncu değil. Onun rakip pivotu durdurması ve iyi ribaund çekmesi öncelikli görevleri olacaktır. Bu noktada şutu olan Macvan’ın üstleneceği görev uzun forvet üretkenliğini artırabilir. Bu takımın son yıllarda yükselişte olduğunu, geçen sene Avrupa Şampiyonasını ilk dörtte bitirdiğini ve 2014’te grubundan dördüncü gelerek finale kadar uzandığını unutmamak gerek. Öte yandan Sırpların milli takımda çok verimli oynadığını da hatırlayalım. Bu nedenle koç Djordjevic’in Fransa ve ABD’ye karşı söyleyecek bir sözü vardır diye düşünüyorum. Sonuçta Sırp takımı efsane Yugoslavya günlerine bir selam göndermek için de mücadele edecektir.
Grubun belirleyici takımı olma olasılığı olan Avustralya 2015 Okyanusya Şampiyonu olarak turnuvaya katılıyor. Uzun vadeli ve sistemli spor eğitiminin meyvelerini yıllarca toplayan Avustralya bence grubun kilit takımı konumunda. (Kadroda olmasa da bu sene draftta birinci sırada seçilen Simmons Avustralyalı bir oyuncudur.) Sakatlık nedeniyle bütün sezonu kaçıran Utah Jazz gardı Exum kadroda olmamasına rağmen; Dellavedova, Mills, Ingles, Baynes ve Bogut gibi (güzel bir ilk beş olabilir) NBA oyuncularıyla turnuvaya katılan Avustralya’nın grubu ikinci bitirmesi benim için büyük bir sürpriz olmaz. Yıldızların ve yerel ligden gelen oyuncuların dışında Broekhoff ve Motum gibi iki Euroleague oyuncusu da olan Avustralya, güçlü bir takım olmasına rağmen dar takvimde rotasyon sorun yaşayabilir. İstatistik kağıdının her sütununu doldurabilen ve bu sene final-four oynayan Broekhoff’un istikrarlı oynaması, takımın seviye atlaması açısından oldukça önemli. NBA yıldızlarının yanında skor yükünü çekebilecek olan Goulding’in verimi de tamamlayıcı roller ve taktiksel esneklik açısından kritik. Seçenekleri rakipleri kadar çok olmayan koç Lemanis NBA final serisinde sakatlanan Bogut’un muhtemel formsuzluğunda/sakatlığında sıkıntı yaşayabilir. Motum, Bogut ve Baynes’in yükünü kısmen azaltabilecek potansiyele sahip olsa da, kariyeri düşüşte olan Maric ve artık 36 yaşında olan ve yerel ligde oynayan kırılgan Andersen’den düzenli olarak büyük işler beklemek haksızlık olur. Andersen skor üretebilen bir uzun olsa da iki günde bir maçı kaldırması kolay değil. Her şeye rağmen “Kangurular” bu seviyelerde hep var oldu ve NBA oyuncularıyla bu turnuvada var olmaktan daha fazlasını başarabilir.
Diğer takımlardan ayrılan Çin ve Venezüela için bu turnuva bir sürpriz arama yarışı olacaktır diyebiliriz. Kıtalarındaki son turnuvaları şampiyon bitiren bu iki takımın karşılaşması güzel bir mücadeleye açık olsa da Çin ve Venezüela’nın (kıta şampiyonası boyunca dört kez yenilmelerine rağmen yarı finalde Kanada’yı, finalde Arjantin’i devirerek buraya gelse de) işi diğer takımlara karşı çok zor. Yi Jianlian gibi NBA tecrübesi olan ve bu sene H. Rockets’ın draft ettiği Qi Zhou gibi iki önemli uzunu olan Çin, Guo ve Zhao gibi kısalarla da etkili olmaya çalışacak olsa da 23 yaş ortalamalı ve tamamen yerel ligden gelen oyunculardan oluşan kadrosuyla turnuvada tecrübe sorunu yaşayabilir. Daha olgun bir takımla mücadele edecek olan Venezüela ise geçen sene tarihinde ilk kez Amerika şampiyonu olmanın getirdiği özgüven ve heyecanla oynayacaktır. Kısa pozisyonunda Cox, Guillent ve iki Vargas’ın, uzunlarda ise Colmenares ve Graterol’un sürüklediği Venezüela rakiplerini takım oynuyla zorlamaya çalışacaktır. Gösterge olarak 2014’te Senegal’in Hırvatistan’ı yendiğini ve bu tip takımların canla başla mücadele ederek sürprizlere imza atabileceğini de unutmayalım. Rakiplerin yorgunluğu ve konsantrasyon kaybı, bu takımların aradıkları ortamın oluşmasını sağlayabilir. Sonuçta hiçbir maç oynanmadan kazanılmaz.
Özetle; Sırbistan, Fransa ve Avustralya’nın aralarındaki maçlar bu grubun kaderini belirleyecek diyebiliriz. Takvimin de etkisi ile Avustralya, Avrupalıların hesaplarını bozabilir. Hatta bu takımlar üçlü averajla bile sıralanabilir. Bu açıdan ilk gün yapılacak Avustralya – Fransa maçı günün en güzel maçı olmaya aday. Çin veya Venezüela’ya maç kaybedenin işi ise, gruptan çıksa bile, sonraki turlardaki eşleşmeler açısından zorlaşacaktır. ABD ise muhtemelen turnuvaya fırtına gibi başlayacak ve öyle devam ettirmek isteyecektir. (İlk maçta Çin’i, hazırlık maçında olduğu gibi, ikiye katlayabilirler.) Öte yandan A Grubundaki takımların turnuvaya önce başlaması, dolayısıyla ileride fazladan bir gün dinlenme şansı elde edebilecek olması küçük bir avantaj olarak değerlendirilebilir. Grupta ABD’ye karşı maç kazanma amacı güden takım olup olmayacağı, olacaksa tempoyu düşük tutmaya çalışarak mı, yoksa ABD’nin temposuna şut desteğiyle cevap vererek mi oynayacağı da A Grubunda merak ettiğim hususlardan. Ancak ABD’yi grup yerine eleme maçlarında yenmeye hazırlanmak daha olası bir seçenek gibi durduğundan bu analizi ikinci bölüme bırakıyorum.
Yazının ikinci bölümünde B Grubunu ve ABD ekseninde turnuvanın ileri aşamalarını ele almaya çalışacağız.