Büyük maçları “küçük detaylar” kazandırır; ya da kaybettirir…
İspanya karşısında o küçük detaylara yeterince özen göstermeyince kaybeden taraf olduk.
Basketbol Milli Takımımız, İspanya ile çıktığı grup finalinde küçük detaylara biraz daha özen gösterebilse, basit top kayıplarının önüne geçip özellikle de Alperen’in olmadığı son bölümde savunma ribaundlarını toplayabilse kazanması işten bile değildi. İspanya’nın şu ana kadar iyi kötü ayakta kalmasını sağlayan hücum ribaundları (Türkiye maçına kadar maç başına ortalama 12 idi, bize karşı 19 oldu) da İspanya’nın kazanmasında en önemli faktördü. İkinci şans topları maçın kaderini belirledi.
İspanya karşısında defalarca maçı kazanabilecek noktaya getiren 12 Dev Adam, eğer biraz daha dikkatli olup, kritik atışlarda da yüzdeyi biraz daha yukarı çekebilse, son 30-35 yılın yılın en zayıf kadrosuyla Eurobasket’e gelen rakibini yenmesi işten bile değildi. Bu noktada, bir gün önceki Belçika maçında parlayan Ercan Osmani’nin sadece 3 dakika yerine daha fazla sahada kalması, belki de o tıkanıklığı açabilirdi. Ya da Buğrahan’ın, Melih’in, Şehmuz’un biraz daha verimli olması…
VAR MISIN, YOK MUSUN?
Milli Takım’a büyük umutlarla dahil edilen Larkin, şu ana kadar Anadolu Efes’te verebildiğinin 10’da 1’ini veremedi Ay-Yıldızlılar’a… Dün de 6’da 1 isabetle 3 sayıda kaldı. Coach Ergin Ataman, İspanya maçı sonrasında Larkin’in şut elindeki parmağında bir sakatlığı olduğunu ve bu yüzden şut atmaktan kaçındığını, top kullanmadığını, bu durumu kafaya taktığını söyledi. Turnuva başından beri bu sakatlık devam ediyormuş… Şimdi İstanbul’da 1 günlük tedavi sonrası yeniden takıma katılacak. Larkin, turnuva başlamadan top kullanmadığı yönündeki eleştirilere “Buradaki rolüm Efes’tekinden farklı. Takım arkadaşlarımın daha iyi olmalarına ve kazanmalarına yardımcı olmak için oynuyorum. Bu, benimle ilgili değil, bizimle ilgili” demişti… Biz bu yüzden top kullanmıyor sanıyor ve bunun için eleştiriyorduk. Meğer sakatmış… Almanya’daki Top 16 maçı öncesi, aklıma geçen yılki olimpiyat elemeleri geldi. Kanada’daki elemelerin kadrosundan da son anda sakatlığı nedeniyle çıkarılmıştı. Orada Yunanistan’a kaybedip olimpiyat vizesinden olmuştuk. Yine çok kritik bir viraj ve yine sakatlık sorunu… Dileriz sıkıntı büyük değildir ve Top 16’da artık sahada gerçek Larkin’i izleriz…
RAKİP FRANSA OLDU
Milli Takımımız, bu grupta kaçıncı sırayı alırsa alsın, çapraz grupta, elenen Bosna Hersek dahil neredeyse tüm takımlar şampiyonluk adayıydı… Bu yüzden de rakip seçme gibi bir lüksümüz yoktu. Ancak yine de bence olabilecek en iyi eşleşmeyi, Fransa’yı yakaladık. Fransa, turnuvaya farklı Almanya yenilgisiyle girdikten sonra arka arkaya 3 maçı da kazanmıştı. Dün akşam Slovenya’ya kaybettiler ve 3. Sırayı aldılar. Fransızlar, turnuvanın başında ve öncesinde Almanya, Slovenya ve Litvanya’ya göre daha kırılgan ve çabuk dağılan bir takım izlenimi bırakıyordu. Sert rakiplere karşı sıkıntı yaşadıkları ortada… Ancak maçlar ilerledikçe toparladıkları gözleniyor… Püf noktası, Milli Takımımız’ın da – Belçika maçı hariç – en çok eleştirdiğimiz yanı yeterli savunma sertliğini ve sürekliliğini gösterememesiydi. Top 16’dan itibaren yukarıya tırmanmayı hedefleyen takımların savunmada vites artırmaktan başka şansı yok… Bu, bizim için de geçerli… Hedefe ulaşmak için “atmaktan çok tutmanın” önemli olduğu safhaya geçiyoruz… Turnuva bizim için yeniden başlıyor… Hala büyük potansiyelimiz var… Bunu açığa çıkarmak, biraz daha fazla takım ruhunu sahaya yansıtmak, mücadele etmek ve küçük detaylara dikkat ederek geri adım atmamaya bakıyor… Ve tabii grup maçlarındaki performansımızı unutup, zihinsel olarak “sayacı sıfırlamamız” da gerekiyor… Umutluyuz ve bu takıma güveniyoruz…