Size son 10 yılda en başarılı takımımızı sorsam cevap vermekte zorlanmazsınız, büyük ihtimal… Hemen ilk ağızda voleybol ulusal takımı için ter döken kadınlarımızı söylersiniz, biliyorum. Çünkü istikrarlılar; uzun süredir dünyanın ilk 8 takımı arasında yer alıyor, olimpiyatlar, dünya ve Avrupa şampiyonaları gibi dev organizasyonlarda ülkemizi başarıyla temsil ediyorlar. Ne yazık ki, son İtalya ve Sırbistan yenilgilerinin ardından voleybolcularımızın özellikle sosyal medyada eleştiri bombardımanına tutulması, bana Speedy Gonzales fıkrasını hatırlattı. Yok antrenör çalışmıyormuş, yok bazı oyuncular yetersizmiş. Hayatı boyunca bırakalım üst düzey takım sporu yapmayı, spor salonunun kapısından bile geçmeyenler, kadınların başarılarıyla gündeme gelmesini çekemeyenler, ipe sapa gelmez yorumlarla birden hortladılar.
BU TAKIM GURUR VERDİ
Kadın voleybolu bizim ata sporumuz değil. Bu ülkedeki geçmişi ve geleneği pek eskilere de dayanmıyor. Ama bu takım bize, hiçbir takım sporunda olmadığı kadar gurur verdi, rüyalarımızda bile göremeyeceğimiz başarıları yaşattı. Yılın 11 ayı boyunca haftada ortalama 2 maç oynayan, toplam antrenman sayısı 200’ün altına düşmeyen, kilometrelerce yolculuk yapan sporculardan söz ediyoruz. Arkadaşlarını yalnız bırakmak istemediği için çocuk yapma fikrini bile erteleyen, eşini, nişanlısını, anne-babasını haftalarca göremeyen özveri şampiyonları onlar.
ONLARI RAHAT BIRAKALIM
Kulüp takımlarımız Avrupa’da kupalar kazanıyor, ulusal takım sürekli yarıfinaller, finaller oynuyor. Rakiplerinden büyük saygı görüyor. Çıta hep en yukarıda. Böyle olunca da neredeyse her maç final havasında. Tehlike işte burada başlıyor. Yoğun maç trafiğinde yıpranan elit sporcu, doğaldır ki makineye dönüşür. Ondan her maçı hatasız oynaması, sürekli galip gelmesi beklenir artık. Oysa en kusursuz makine bile gün gelir tekler, arıza yapabilir. Bu talihsiz günler de kırılma anlarına denk gelir çoğunlukla. Bu gerçekten yola çıkarak, uzun ve yoğun sezonda turnuvaları iyi planlamak şart. Hedefe giden yolda bazen önem katsayısı düşük maçları gözden çıkarmak veya o sınavlarda gençleri deneyerek yıpranma payını düşürmek gerekebilir. Bu noktada en büyük sorumluluk yöneticilere düşüyor. Medyadan da destek alarak spor kamuoyunu doğru yönlendirmek, takımın ve antrenörün üzerindeki baskıyı hafifletir. Uzun yıllar Avrupa’daki lokomotifimiz basketboldu. Çoğunlukla basketbolu konuşuyorduk. Açıkçası, şimdi tatlı bir kıskançlıkla kadın voleybolcularımızı izliyoruz. Onları biraz rahat bırakalım; daha yapacak çok işleri var.
Kaynak: Cumhuriyet