27 Temmuz 2024, Cumartesi
spot_img
Ana SayfaÖZEL HABERÖmercan İlyasoğlu: Hedefim EuroLeague’de oynamak / ÖZEL RÖPORTAJ

Ömercan İlyasoğlu: Hedefim EuroLeague’de oynamak / ÖZEL RÖPORTAJ

Sırbistan’da Adriyatik Ligi’nin Mega MIS kulübünde forma giyen A Milli Takımımızın 23 yaşındaki oyun kurucusu Ömercan İlyasoğlu, Basket Dergisi’ne özel açıklamalarda bulundu. Edidtörümüz Ata Toprak Koşal’ın sorularını yanıtlayan İlyasoğlu ile Sırbistan’daki birçok konuya değindiğimiz röportajımız şu şekilde:

Öncelikle sezon nasıl gidiyor senin için? Öyle başlayayım. Neler söylersin?

Genel olarak takım olarak da çok iyi gidiyoruz. Bireysel olarak konuşacak olursam benim de A takım seviyesinde en iyi geçirdiğim senem olabilir. Direkt en fazla süre aldığım sene öncelikle, 20-22 dakika ortalamayla oynuyorum. Güzel bir sistem var, hızlı bir basketbol oynuyoruz. Genç bir takım zaten en büyüğümüz kaptan 98’li ondan sonra en büyük benim. Yani genç yaşta herkes yetenekli, iyi bir basketbol oynuyoruz. Koçumuz, staffımız da çok iyi. Yani genel olarak çok memnunum. Yani iyi ki buraya gelmişim diyorum. Tabi zorlukları da var. Hani yabancı ülke ilk geldiğinde psikolojik olarak zorlanıyorsun. Hani ingilizcem çok üst seviye değil tabi burada geliştirmeye çalışıyorum. Anlaşmada sıkıntı olmuyor tabii ama bir ana dil gibi olmuyor tabii. Onun dışında ama burda herkes sıcak davranıyor. Kulüpteki çalışanlardan olsun. Takımdakiler işte antrenörler hepsi. Herkeste iyi durumdayım. Her şey olumlu, sonuçta iyi ki gelmişim dediğim bir yer.

Geçtiğimiz hafta da Kızıl Yıldız’ı yendiniz. Euroleague takımı, ki ligin ilk yarısında da Partizan’ı yenmiştiniz evinizde. Sen de iyi bir performans gösterdin o maçta. O maç hakkında neler söylersin?

Tabii Kızıl Yıldız’ın çift maç haftası vardı o hafta ve onların EuroLeague’de artık iddiaları yok diye biliyorum ama yine de 2 maç oynadıktan sonra biz de oynadılar. Biz de genelde hızlı basketbol oynadığımız için. Onları koşturarak yenebileceğimizi düşünüyorduk. Biliyorduk. Yani sistemimiz de bu yöndeydi. Hocamızın isteği de bizden buydu. Tabii herkes genç son anları oynamak daha tecrübe isteyen bir durum ama genel olarak çok iyi götürdük maçı ikinci yarıda da. Onlar da aslında full takımdı. Yani eksikleri yoktu bir de. Burada Türkiye’deki gibi yabancı kuralı da yok. 12 tane yabancı oynayabiliyor. Yani as kadrolarıydı. Bizim içinde play off için çok önemli oldu.

O maçta da Milos Teodosic’e karşı oynadın. Biliyorsun, EuroLeague tarihindeki en önemli oyun kuruculardan biri. Onun hakkında hani neler söylersin ya da hani örnek aldığın bir insan mı? Ona karşı mücadele etmek nasıl bir his?

Benim Avrupa’da idol aldığım insanlardan birisi Milos Teodosic. Çok yetenekli bir oyuncu. Yani hücum yönü çok yüksek bir oyuncu, her şeyi yapabiliyor. Zaten bunu onu tanıyan herkes bilir. Onunla aynı sahada oynamak, çok güzel bir duygu tabii ki de. Artık kariyerinin sonlarında o da belki ama hala basketbol yeteneğini ve basketbol şovunu izletebiliyor. Onlara karşı böyle güzel bir galibiyet almak tabii ki de çok önemli. Bir de onunla maç içinde olan bir fotoğrafım var. O da benim için ayrı özel bir anı gibi oldu. Onu da özellikle saklayacağım. Tabii güzel bir duygu, Teodosic’le aynı sahada olmak.

Yani genç bir takımsınız ve normal sezonun bitimine 2 hafta kala play off’u garantilediniz. Play off’a bakışınız nasıl şu an?

Ya tabii ki de herkeste bir algı vardır. Hani genç takımlar play off’ta tecrübe olarak zayıf kalabilir vesaire ama biz bu basketbolumuzu sürdürdüğümüz zaman herkese karşı bir tehdit yaratacağımızı düşünüyorum. Yani kimin geldiğinin bir önemi yok ilk turda ama Ljubljana ile eşleşmek olasılığımız var ilk turda. Onlara karşı ikinci maçta iyi bir galibiyet almıştık. Yani, zor bir maç alacak. Tabii ki de onlar da tecrübeli, bütçesi olan bir kadro ama ev sahibi avantajını da alabilirsek bizim lehimizde olacağını düşünüyorum. Adım adım düşünüp -şimdi 2 tane daha maç var ilk önce onları kazanıp- sonrasında play off’a hazırlanacağız.

Süper Lig ile ABA Ligi’ni biraz karşılaştırır mısın? Sence aralarında nasıl bir fark var?

Süper Lig, tabii Avrupa’da İspanya’yla ilgili birlikte en iyi liglerden birisi, kalite olarak. ABA Ligi, oyuncu kalitesi olarak baktığınızda Süper Lig’den daha düşük bir seviyede gözükebilir ama buradaki sertlik seviyesi çok yüksek.

Burası çok iyi bir yer. Mega zaten yıllardır en çok oyuncuyu çıkaran takımlardan Avrupa’da. NBA’e de en çok oyuncu yollayan takımlardan biri Avrupa’da. ABA Ligi’nde, EuroLeague’den takımlar işte EuroCup’tan takımlar var ama tabii Türkiye’ye kıyasla biraz daha düşük seviyede olabilir. Ama basketbol sertliği olarak çok geliştirdiğini düşünüyorum. Bunu da, yabancı sınırlaması yok Türkiye’deki gibi ama yine de takımlar kendi yerli oyuncularını ön planda tutacak şekilde rotasyonu kuruyorlar. Bu da çok önemli bir şey. Bence bu kendi basketboluna kendi oyuncularına ne kadar değer verdiğini gösteriyor. Ayrıca herkes herkesi yenebilecek seviyede mesela bugün Krka, Ljubljana’yı yendi. Krka önceden bizi yenmişti ama şu an sonunca sırada diye biliyorum. Zadar, Partizan’ı yenebiliyor. Biz Partizan’ı, Kızıl Yıldız’ı yenebiliyoruz. Yani mücadeleci bir lig diyebilirim.

Mega’ya gidişini, bu yazki transfer sürecini anlatabilir misin?

Tabii ki. Bundan 2-3 yıl önce Misko’yla bir konuşmamız olmuştu, ben Efes’te oynarken. O zaman benim Efes’le 5 yıllık kontratım vardı, altyapıdan çıktıktan sonra imzaladığım. Bir sene Bursa’da kiralık oynamıştım. Ondan sonraki sene ne yapacağım tam belli değildi. O zaman Misko ile konuştuğumda Mega olma ihtimali vardı ama o zamanlar Ergin abi, Efes’te kalmamı istemişti. Kontratım da olduğundan Efes’te kalmam gerekti. Sonrasında geçen sene, son senemdi Efes’te ve yarı sezonda Beşiktaş’a transfer oldum. Sezonu orada tamamladım. Beşiktaş’ta sezon sonuna doğru Misko benimle konuşmak istedi ve İstanbul’a geldi. Böyle bir teklifle geldi, “Mega’yı düşünür müsün, ne düşünüyorsun?” tarzında. Ben de olumlu baktım çünkü daha önceden de biliyorum çoğu Vasilije Micic’inden tutun, Nikola Jokic’ine herkes Mega da bir sezon geçirdi, işte Filip Petrusev’le de Efes’le birlikte oynadım. Hep iyi izlenimler vardı yani Mega ile ilgili. Ben de takip ediyordum zaten önceden, hani düzenli olarak takip etmesem de maçlarını, mega hakkında bir fikrim vardı diyebilirim. Sonrasında ABA Ligi’nin de mücadeleci bir lig olduğunu, sert bir lig olduğunu biliyordum. Misko da ilk defa ana rotasyonda olabileceğim bir sezon olacağına inandırdı. İşte bana böyle bir fırsat sundu, sağ olsun. Ben de sonrasında düşünmeden kabul ettim.

Kulübün size yaklaşımı nasıl? Kulüp bu projeyi nasıl yönetiyor? Biraz anlatır mısın?

Çok profesyonel bir tesisi var öncelikle, çalışanlarından tutun koçlarına kadar -ki ben Efes’te de oynadım, Avrupa’daki en iyi organizasyonlardan biri-  Mega’da da aynı şekilde her türlü imkan var. Antrenman sahası, ağırlık salonu, fizyoterapisti… Çok fazla bireysel antrenman yapıyorsun. Bir kere bu genç oyuncular için çok iyi bir şey. Haftada en az 3 tane çift idman yapıyoruz, 2 saatten. Yani burada biraz daha maç kazanmaktansa oyuncu yetiştirme odaklı bir kulüp gibi gözükse de bu sene maçları da kazanıyoruz. Her ikisi de iyi gidiyor diyebilirim yani.

Herkes maç kazanmak ister tabii ki ama burada asıl öncelik oyuncuları daha iyi bir seviyeye çıkarmak. NBA, EuroLeague, hatta herkesi potansiyeline ulaştırabilmek daha doğrusu ki o yüzden de hep genç oyuncularla devam ediyorlar. Herkes çok profesyonel şekilde çalışıyor.

Sırbistan’a gittiğinde şaşırdığın ya da garipsediğin bir şey oldu mu?

Sırbistan’da şimdi bizim takımda Hırvatistan’dan, Slovenya’dan, Ukrayna’dan, yani “international” oyuncular var ve herkesin hedefi çok yüksek. Mesela Türkiye’de böyle değildi. Kulübe girdiğinizde girişte orada bir pano yapmışlar. Orada draft’ta seçilmiş draft’a girmiş oyuncuların listeleri var. İşte duvarlarda NBA’de oynayanların listeleri var vesaire. Herkesi böyle en üst seviyeye çıkmaya teşvik ediyorlar. Tüm hepsinin hayali de bu. NBA, EuroLeague’in daha altını ben duymadım. Bence bu çok güzel bir şey. Bir kere herkesin hayalinin olması çok güzel bir şey. Kimi başarır, kimi başaramaz. Tabii ki de herkes en üst seviyede oynayacak diye bir şey yok ama böyle hayaller kurmak bence çok önemli ve bu hayali kurdurabilmek de çok önemli bence. Çünkü aslında bir hayal değil, bunu görüyorlar. Onlardan önce birçok kişi burdan NBA’e gitmiş. Mesela Nikola Topic, bu sene umarım gider. Keza, Djurisic de umarım gider.

Röportajı yaparken koça seni sormuştum, yani yeteneğinden bahsetti tabii ama saha dışında da herkesle ilişkinin iyi olduğundan ve iyi bir adapte olma yeteneğinin olduğundan bahsetmişti. Efes altyapısında biliyoruz, kalabalık tesisler ve A takımla birlikte aynı tesiste antrenman yapılıyor.  Bu uyum sağlama yeteneğinde efes altyapısının bir etkisini görüyor olabilir miyiz?

Yani tabii ki şöyle. Efes, çok büyük bir kulüptü. Herkes iyi niyetli kimsede bir art niyet göremezsiniz. Oyuncularından staff’ına, malzemecisinden, fizyoterapistine ama buradaki insanlar da ilk geldiğimden beri bana çok sıcak davrandılar. Benim yurt dışında ilk senem olduğunu biliyorlardır mutlaka. Buraya adapte olmama çok yardım ettiler. İlk geldiğimde idmanlarda çok zorlanıyordum çünkü bu idman temposuna çok alışık değildim. Hoca beni çağırdı, yemeğe götürdü, benden isteklerini, yapabileceklerimi ya da geliştirmem gereken eksiklerimi konuşmuştuk ve bu çok önemli bir şey. Yani hocanın sizden bir beklentisi olması veya istediği şeyleri size dile getirmesi yüzde yüz çok önemli bir şey. İkili konuşmamız maçlardan önce de oluyor. Bence direkt sizinle konuşması, hem sizi iyi hissettiriyor hem de size bir güveni olduğunu gösteriyor.

Yani burada tek sırpça bilmeyen de benim takımda. Hırvatistan’dan oyuncular var, Ukraynalı var, Slovakyalı ama onlar hepsi altyapıdan beri burada oldukları için Sırpça biliyorlar. Mesela bazen koç, İngilizce konuşuyor bazen Sırpça. Sırpça konuştuğunda sağ olsun yardımcı antrenörler direkt koşarak yanıma gelip çeviriyor, hani zorluk yaşamıyorum, o konuda hani dışlanmış gibi hissetmedim hiçbir zaman.

Biz de Belgrad’a geldiğimizde oradaki basketbol kültürünü izleme fırsatı bulduk. Belgrad’daki basketbol kültürü hakkında sen neler söylersin?

Buradaki herkes basketbola aşık diyebilirim. Yani birinci spor futbol olabilir ama yani herkes basketbola çok olumlu bakıyor. Burada hani taksicisinden tutun, işte normal dışarıdaki her insan basketbola hakim. Mega’yı biliyorlar. Zaten Partizan, Kızıl Yıldız onlar için farklı bir seviye ama herkes basketbolu takip ediyor. Mesela bir kafeye gittiğinde maçlar her zaman televizyonda veriliyor. Çok güzel bir şey. Herkes de çok uzun bir kere burada, genetiklerinden dolayı sanırım. Kadın-erkek fark etmiyor, hepsi çok uzun. Spora çok büyük bilgileri var. Senin de dediğin gibi maçlarda Partizan-Kızıl Yıldız maçında özellikle atmosfer çok büyük. Yani çok fazla insan maça gidiyor. Bizim ikinci Partizan maçı full neredeyse 23 bin kişi gelmişti. O gün bizim için de özel bir gündü tabii. Dejan Milojevic’in vefat haberi gelmişti.

Bizim maçlara da basketbol seven taraftarlar geliyor. Bizim maçlar ücretsiz oluyor zaten, basketbola teşvik etmek amaçlı.

Yavaş yavaş sona yaklaşıyoruz. Mega’daki oyun sisteminden biraz bahsettin aslında, transation temelli hızlı bir oyun var. Peki koçun sistemini anlatır mısın bize? Koçun teknik olarak basketbola yaklaşımı nasıl?

Ya öncelikle. Çok iyi hazırlanıyoruz maçlara. Yani hazırlanmak için önümüzde iyi de bir süre oluyor. Yardımcı antrenörlerin scouting’inden tutun idmanda rakibin setlerine karşı çalışmalarımız… Maçlara en hazır şekilde çıkmaya çalışıyoruz. Maç içinde de oyuncuları psikolojik olarak çok iyi analiz ettiğini düşünüyorum. Rotasyonu da iyi yapıyor. Böyle takımlarda koç olmak -tabii ki haddime değil ama- bence daha da zor. Çünkü oyuncu yetiştirme yeri ama aynı zamanda maçta kazanmanı bekliyorlar. Hem onu hem onu yapabilmek ekstra zor bir iş. Aynı zamanda çok da genç yani.

35 yaşına bastı geçen hafta…

Evet yani ama tecrübe olarak 35 yaşında gibi değil, öyle diyeyim. Oyuncularla iletişim de herkesle konuşmaya çalışıyor yani. İdmanları kamerayla kaydediyoruz, idmanlardaki eksiklerimize bakıyoruz.

Tabii ki çok fazla idman yapıyoruz. Sosyal hayatın da çok kısıtlanıyor ama zaten bunu göze alarak geldim ben buraya. Biz de çok erken başladık sezona temmuz gibi, hatta haziran sonuydu galiba. Çünkü ilk önce bir Mikonos’ta USC ile oynadık. Onun için erkenden toplandık. O zamandan beri çift idmanlı tempo olunca psikolojik olarak da çok yoruluyorsun. İstanbul’a gitme şansım da olmadı. Bir kere milli takım için geldim. Onun dışında sezon içinde Türkiye’ye gelme şansım olmadı ama sonuca baktığın zaman değiyor bu kadar şeye. Mutluyum genel olarak ama yorucu.

Gelecekle ilgili hayalin nedir? Neyi hedefliyorsun?

Yani herkesin hayali üst seviyede basketbolcu olmaktır. Zaten benim hayalim de EuroLeague seviyesi tabii ki ama NBA de farklı bir seviye. Kimse NBA’de oynamam demez yani. Ama EuroLeague basketbolunu daha çok beğeniyorum. NBA izlediğim çok söylenemez. Alperen’i takip etmeye çalışıyorum. Alperen için izliyorum genelde. İşte Onuralp de gitti. Türk oyuncuları izliyorum diyeyim daha doğrusu. Ama EuroLeague maçlarını izlemek bana çok keyif veriyor ve çok maç izleyen biriyim. Çok takip ediyorum. EuroCup’ı da takip ediyorum, Şampiyonlar Ligi’ni vesaire ama hedefim EuroLeague’de oynamak. Tabii ki de iyi bir takımda. Takım olarak söylemem gerekirse de küçüklüğümden beri hayalim Barcelona.

Son olarak da… İdolün var mı?

Avrupa’dan… Milos Teodosic’ten bahsetmiştim. Ayrıca şu an aktif oynayanlardan söylemem gerekirse Shane Larkin diyebilirim. Karakter, basketbol… Totalde inanılmaz bir insan. Oyun stilimiz çok benzer olduğundan değil ama onun gibi saygın biri olmak isterim. Yani takımda tam bir lider karakterli, çok da iyi bir insan.

NBA’de de eskilerden var -White Chocolate- Jason Williams’ı söyleyebilirim. Bir de Rajon Rondo…

BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler