9 yıl önceydi…
Kulüp parasızlıktan kırılıyordu
Şubeler 'abilerin parası' ile döner hale gelmişti.
Ve yenilmez armadanın onurlu kızları küme düştü.
Aslanlar gibi..
Oynayarak…
Şerefleri ile…
Ezeli rakipleri ile oynadıkları son ölüm kalım maçlarında, “Bu maçı bize bırakın ne olur..” demeden…
Son terlerini parkeye bırakarak…
Gözyaşlarını unutamıyorum soyunma odasında.
Gencecik isimsiz kızlar.
***
Sonra…
Sonrası destan.
O takımın adı Galatasaray'dı.
Ne demek küme düşmek.
Titredi camia, kendilerine geldiler.
Biraz yatırım…
Biraz ilgi…
Biraz sevgi…
Ve yeniden 1. lig.
Adnan Polat döneminde kesenin ağzı açılır gibi oldu.
Bu kez de önde giden Fenerbahçe vardı.
Ama kupaydı, Avrupaydı koşmaya başladılar.
Sonra Murat Özyer ve ekibi.
Ardından Ekrem Memnun…
Kendisini Efes Pilsen'de tanıdım.
'Adam gibi' adamdı.
Erkek basketbolunda da başarılı oldu ama onun bir hedefi vardı.
o hedef için de Galatasaray'ı seçti.
Önce kupa geldi, sonra Avrupa zaferi ve ardından Türkiye Ligi şampiyonluğu…
Galatasaray kupayı kucaklarken 2005 yılındaki küme düşüp ağlayan kızlar aklıma geldi.
Silin kızlar gözlerinizi, artık siz şampiyonlar şampiyonusunuz…
Yine alın terinizle…
Aslanlar gibi oynayıp..
Aslanlar gibi mücadele edip…
Bu kez sevinç gözyaşları ile terinizi parkeye bırakıp…
Bilemiyorum kızlar maça çıkarken o küme düşen ablalarının gözü yaşlı fotoğrafına baktılar mı?
Ama Işıl'ın eminim ki o günleri anımsayıp “Haydi” dediğine de eminim…
***
Bu satırları burada noktalamak istiyordum.
Taa ki Mahmut Uslu'ya atılan o çirkin yumruğu görene kadar.
Terbiyesizin biri attı.
Elbette güvenlik görevlileri suçlu.
Ama Galatasaray yönetimi de o bölgeyi izole edebilirdi.
Ya da ne bileyim!
Şeref tribününde yan yana oturmak bu kadar zor mu?
Keşke hiç olmasaydı…