23 Aralık 2025, Salı
spot_img
Ana SayfaDİĞERARŞİV"O Captain, My Captain" / MURAT MURATHANOĞLU

"O Captain, My Captain" / MURAT MURATHANOĞLU

1865 yılında Amerikalı efsane şair Walt Whitman, A.B.D’nin 16.ıncı cumhurbaşkanı Abraham Lincoln’ın suikastı sonrası onun anısına ve büyüklüğüne hitaben ve öldürüldüğünü bir türlü kabullenemediğini gösteren “O Captain, My Captain” adında şiiri yazmıştı. Şiir çok uzun ve tehlikeli bir yolculuk (Kuzey-Güney İç Savaşı) sonrası batmakla karşı karşıya olan geminin (A.B.D) usta, mütevazi ve büyük düşünen bir kaptan (Lincoln) tarafından nasıl kurtarıldığını kaleme alıyor. Şiir o kadar önem kazanıyor ki, İsrail Başbakanı Itzhak Rabin öldürüldüğünde ünlü İsrailli şair Naomi Sherer “O Captain, My Captain” şiirini İbraniceye çeviriyor ve Rabin’in anısına ithaf ediyor.

Biz Türkler çok şanslıyız ve Mustafa Kemal Atatürk gibi Millî Mücadele'de millî birliği temin eden, muharebe meydanlarında efsanevî bir kumandan olan, devlet kuran büyük siyaset adamı, milletin çehresini değiştiren kudretli bir inkılâpçı liderimiz olmuştu. Büyük başarılar, büyük liderler olmadan gerçekleşmiyor. Bu iş bu kadar basit. Bu sebeptendir tarihin en büyük yazarları, düşünürleri, filozofları dünyanın neresinden olurlarsa olsunlar, bunu hep vurgulamaya ve önemsemeye çalışmışlardır. Rönesans ve hümanizm döneminin önemli düşünürlerinden Niccolo Machiavelli “Başsız bir kalabalıktan hayır gelmez” demiş. İrlandalı büyük yazar Bernard Shaw “Birinci adamlar güneşi ikinci adamlar gölgeyi sever.” diyerek lider olmanın beraberinde büyük sıkıntıları da getirebileceğini belirtmiş. İslâmi Türk Edebiyatının büyük ismi Yusuf Has Hacib ise “Arslan köpeklere baş olursa, köpeklerin her biri arslan kesilir. Eğer arslanlara köpek baş olursa, o arslanların hepsi köpek olur.” sözleriyle bir nevi “At sahibine göre kişner” veya “Balık baştan kokar” atasözlerine öncülük yapmış. Çinli filozof Lao Tzu ise “Lider başardığında hiçbir övgüyü üstüne almaz ve üstüne hiçbir övgüyü almadığından övgü onu hiç terk etmez” sözleriyle büyük liderlerin başarılarını sürdürebilmeleri için çok önemli bir detayı ön plana çıkarmış.

Liderlik veya kaptanlık, takım sporlarından da çok ama çok önemli. Bunun çok güzel bir örneğini geçtiğimiz hafta NHL’de (Profesyonel Buz Hokey Liginde) gördük. Sitenin adı “Buzhokeyseverler” değil biliyorum, ama bu örneğin tüm takım sporları için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle geçen haftaki John Wooden yazımdan sonra, efsane coach’u pek bilmeyen ama öğrenmek isteyen genç basketbolseverlerin “Wooden’ı biraz daha yaz” taleplerini başka bir zamana erteliyorum. Özür dilerim ama bu yazacağım konu o kadar önemli ki, efsane coach Wooden bile sağ olsaydı, “Evet beni yazma, bunu yaz” derdi.

İlk önce buz hokey ile pek yakınlığınız olmadığından kahramanlarımızı tanıyalım. Bir Finlandiya’lı, bir Amerikalı, bir Kanada’lı, bir Slovak ve bir zenci bir araya gelmişler. Yok, yok Temel fıkrası değil bu. Duymuşsunuzdur, fıkra şöyle başlıyor, “Bir Fransız, bir Alman, bir İngiliz, bir Amerikalı, Temel ve bir Nijeryalı aynı uçaktaymışlar. Temel birden ayağa fırlamış ve “bir dakika, bir dakika bu Nijeryalı da nereden çıktı” demiş ya, öyle bir şey değil bu! Bu; bu sezon yaş ortalaması çok genç olmasına rağmen NHL’de 49 yıl aradan sonra Chicago Blackhawks’ı şampiyonluğa taşıyan oyuncuları ilgilendiren bir örnek. 49 yıl buzhokeyinde şampiyonluk yaşamamış bir şehrin takımında, ne kadar yetenekli olursan ol, özellikle de genç oyuncuların ağırlıkta olduğun bir takımsan baskıyı taşımak ve şampiyon olmak kolay bir şey değil. Mutlaka ve mutlaka yeteneğin olacak. Ama daha önemlisi bu kadar genç oyuncu, her hareketinde “Ben ileride nasıl daha fazla para kazanırım” diye düşünürken veya bugünün spor dünyasında böyle bir düşünce beklenirken, “ben” kelimesini unutturup, egoları rafa kaldırmayı başarmak, bu oyuncuların bir araya gelmesini sağlamak ancak çok özel bir “O Captain, My Captain” ile olur. İşte o kaptanın hikayesi bu. İşte kahramanlar:

Jonathan Toews: 1988 doğumlu, Kanadalı, Chicago Blackhawks’ın kaptanı. 19 numaralı formayı giyiyor. Kış Olimpiyatlarında finallerde A.B.D yenerek altın madalyaya ulaşan Kanada Milli takımının da lideri.

Patrick Kane: 1988 doğumlu, Amerikalı ve 2008 yılında NHL’in en iyi çaylağı seçildi. Evet, takım arkadaşı ve şu anki kaptanı Toews’ın önünde. 88 numaralı formayı giyiyor. Kış Olimpiyatlarında finalde Kanada’ya yenilen A.B.D Milli takımının da yıldız oyuncularından.

Marian Hossa: 1979 doğumlu, Slovak ve bu yıl takımdaki ilk sezonu. Son iki sezon ilk önce Pittsbrugh Penguins ve daha sonraki yıl da Detroit Red Wings takımlarıyla iki kez NHL Finali oynadı ancak ikisinde de kaybeden tarafın yıldızlarındandı. Hossa bu sezon üç ayrı takımla artarda üçüncü NHL Finaline kaldı. 81 numaralı formayı giyiyor.

Dustin Byfuglien: 1985 doğumlu, annesi Norveçli, babası Amerikalı siyahi hiç evlenmedikleri içinde annesinin soyadını taşıyor. Minnesota doğumlu ancak üvey babası Dale Smedsmo eski bir profesyonel hokey oyuncusu. Takıma ilk girdiğinde savunma oyuncusuydu ancak bu sezon forvete alındı ve play-off’larda en az Toews ve Kane kadar etkiliydi. 33 numaralı formayı giyiyor.

Antti Niemi: 1983 doğumlu Finlandiyalı, NHL de çaylak sezonu ve kaleci. Sezona önemli bir kontrata sahip olan diğer kaleci Cristobal Huet’in yedeği olarak başladı. Play-Off’larda bir çok maçta “sıcak” kaleci olarak dikkat çekti ve NHL şampiyonluğu yaşayan ilk Finli kaleci olmak özelliğine de kavuştu.

İşte kahramanlarımız ve işte hikayemiz. Chicago final serisinin altıncı maçında seride 3-2 önde ve Philadelphia deplasmanında oynuyor. Durum 2-2 ve son bir buçuk dakika. Philadelphia Flyers gol atarsa seride durum 3-3 olacak ve herkes seride 2-0 öne geçen ve büyük avantaj yakalayan genç ve tecrübesiz Blackhawks’ın avantajlarını koruyamadıklarından, yedinci maçta büyük bir strese gireceklerini düşünüyor. Nedense Blackhawks bu maçı kaybederse, son maçta çok daha tecrübeli Flyers’ın avantajlı duruma geleceği düşünülüyor. Neyse, dönelim altıncı maça; Niemi inanılmaz bir kurtarış yapıyor ve maçın uzatmaya gitmesini sağlıyor (izleyin). Uzatmada ise Kane, Blackhawks’a şampiyonluğu getiren golü atıyor (izleyin). Takım arkadaşlarının hepsi Kane’e doğru hareketleniyor ama o hepsinden sıyrılıyor ve kalecisi Niemi’ye gidiyor. Onu kucaklıyor ve takım arkadaşlarının da onun etrafında kutlamalara başlamasına yol açıyor. Bu arada tabii ki dikkati kendisinden kalecisine de yönlendirmiş oluyor. Buz hokeyinde kalecilik en zor iş. Niemi’de o kurtarışı (Başka çok önemli kurtarışları da var) yapmasaydı, maç Kane’in o golü atacağı duruma gelmezdi. Kane sadece 22 yaşında ve bunu nasıl akıl ediyor. O heyecanda, o çılgınlıkta nasıl oluyor da ayakları, daha doğrusu buz patenleri halen yere basıyor ve kalecisini hatırlıyor?

İşte bunu anlayabilmek için maç sonrası takımın kaptanı, Kane gibi sadece 22 yaşında olan Toews’un hareketlerini izleyelim. (izleyin). Burada Toews’ın vasıflarıyla ilgili bir ipucu verelim. Takımın en yaşlısı 37 yaşındaki John Madden daha önce New Jersey Devils ile 2 kez Stanley Kupasını (NHL Şampiyonuna verilen kupa. Ancak hiçbir takımın müzesinde kalmaz. Sadece kazananların adı üstüne yazılır) kazandı ve bu sezon öncesi genç takımın başına ağabeylik yapsın, örnek olsun diye getirildi. Madden bakın Toews ile birkaç ay geçirdikten sonra ne diyor? “Onun doğum belgesini ve nüfus kaydını kontrol etmek lazım. O bana ağabeylik yapacak vasıflara sahip. 22 yaşında olması mümkün değil” diyor.

NHL’de bir gelenek vardır. NHL Başkanı kazanan takımın kaptanını çağırır. Beraber Stanley Kupasını havaya kaldırırlar ve daha sonra da şampiyon takımın kaptanı Kupa’yı havada tutarak sahanın etrafında tur atar ve seyirciyi selamlar. Toews kupayı başkan ile birlikte havaya kaldırıyor. Daha sonra da takım arkadaşlarının yanına geliyor, ve takımın ağabeylerinden ve son iki sezon başka takımların formasıyla final oynamış ve iki kez kaybetmiş 31 yaşındaki Hossa’ya kupayı veriyor ve turu sen at diyor. Hossa ilk önce kaptanının ona da kupayı kaldırması için bir jest yaptığını sanıyor, daha sonra ise turu da kendisinin atacağını anlıyor ve turunu atıyor. Bununla da bitmiyor “O Captain, My Captain” liderlik marifetleri. Sıra geliyor play-off’ların en değerli oyuncusu ödülünün sahibini bulmasına. Conn Smythe Kupası play-off MVP’sine verilen kupanın adı. Belki de Amerika’da tüm takım sporları arasındaki MVP kupaları arasında en değerlisi. Blackhawks tüm play-off’lar boyunca tam bir takım oyunu sergiledi. Toews bu kupayı kesin olarak hak etti denilemez. Niemi de ödülü alabilirdi. Kane de alabilirdi. Hossa da alabilirdi. Hatta sizlere tanıtmadığım, play-off’ları çatlak omuzla oynayan Andrew Ladd veya savunma oyuncuları Duncan Keith bile alsa kimse bu seçimlere itiraz etmezdi. Ancak oy kullananlar Toews dedi. Toews gidiyor, MVP kupasını başkandan alıyor, havaya bile kaldırmıyor. Annesi tribünlerden bu anı filme çekiyor ve çekerken de şaşırmıyor değil. Oğlu MVP kupasını ne havaya kaldırıyor, ne onunla bir tur atıyor, sessiz sedasız gidiyor takım yetkililerinden birine (Malzemeci olabilir) veriyor ve soyunma odasına götür diyor. “Yok artık Jonathan” dedirtiyor. Hem oy verenlere bir saygısızlık yapmıyor, hem de bu kupayı hak etmediğini düşündüğünü klas bir şekilde sergiliyor. Bu arada kupayla birlikte arkadaşlarına doğru giderken, bir çok maçta büyük işler yapan ve önemli goller atan siyahi Byfuglien’e de parmağı ile işaret ediyor ve bu kupa senin hakkın dercesine hislerini dışa vuruyor. Toews’ın artık takım arkadaşları tarafından nasıl kucaklandığını, nasıl tebrik edildiğini tahmin edebilirsiniz. Byfuglien ile kucaklaşmasında ise gözyaşlarını tutmak mümkün değil. En azından benim için öyleydi.

22 yaşındaki Toews ile 22 yaşındaki Kane’in Milli takımları Olimpiyat finallerinde kıran kırana bir final oynamış ve altın madalya için kapışmışlardı. Kane’in sezon başında birkaç kez başı polisle belaya girmişti ve onun Toews kadar olgun olmadığını hatta biraz problemli bile olabileceğini herkes biliyordu, ama Niemi’ye yaptığı jest “üzüm üzüme baka baka kararır” sözlerinin belki de en olumlu örneğiydi. Böyle bir rekabete rağmen nasıl takım olmuşlardı? Bir çok yıldızın olduğu bir kadroda, iki en gözde yıldız tüm rekabetlerine rağmen böyle nasıl bir bütün oluyorlardı? “O Captain, My Captain” bir eline Kanada bayrağını, bir eline de Blackhawks bayrağını alıp bir tur atıp daha sonra da takımın sahibi Rocky Wirtz’e gidip kameralar önünde kucaklaşsaydı kimse itiraz eder miydi? MVP Kupasını kendisinin hak etmediğini düşünse de, havaya kaldırıp turunu abarta abarta atsaydı, kimse bir kelime söyleyebilir miydi? Hatta soyunma odasına giderken gazeteci tanıdıklarını arayıp aman beni manşete çıkarmayı unutmayın dese kimin haberi olacaktı ki?

“Mayasız yoğurt çalmaz”, “kaptansız gemi limana varmaz”. Blackhawks’ın bu kısa örneklerden oluşan hikayeler nasıl şampiyon olduklarının da bir özeti. Her ne kadar tecrübe, deneyim ve birikim gibi şeylerin iyi bir lider olmakta önemi olsa da, Toews bu genç yaşına rağmen yaptıklarıyla “lider olunmaz, lider doğulur” sözlerini adeta doğruluyor. Bize de sadece “Büyük Kaptanı” alkışlamak kalıyor. Ve tabii ki “O Captain, My Captain” demek.

http://video.nhl.com/videocenter/console?catid=35&id=72163

http://video.nhl.com/videocenter/console?catid=35&id=72168&intcmpid=nhl-vidmod-hpl

http://video.nhl.com/videocenter/console?catid=35&id=72171

BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler