Türkiye’yi Litvanya’nın Kaunas kentinde düzenlenen Final-Four’da temsil eden deneyimli hakemimiz Emin Moğulkoç, ulusal ve uluslar arası basketbola ‘hakem gözüyle’ mercek tuttu:
“Final-Four’u yaşadım, şimdi hedef final yönetmek”
Yazarımız Gökhan Türe’nin, basketbola 30 yıldır hakem olarak hizmet veren Moğulkoç ile basketdergisi.com için yaptığı özel röportajdan pasajlar:
‘SADECE DOĞRUYU ÇALMAK YETMİYOR’
“Bize, sahada hep hakemliğe başladığımız ilk günden bu yana ‘doğruyu çalın’ diye eğitim verildi. Bütün beraber maça çıktığım tecrübeli hakemler de, dışarıdan izleyenler de hep doğruyu yapmak üzere eğitmeye çalıştılar beni… Evet; o günün doğrusu buydu. Faulse faul, değilse değil… Ama bu yeterli değildi. Benim son dönemde kendimde değiştirdiğim şey, gerçekte sahada bizi ayakta tutan ilişkileri doğru yönetmek oldu. Ben çok agresif bir hakemdim. Çünkü beni agresif hakemler yetiştirdi. Benim hocalarım Ömer Ozan, Memduh Öget, Mustafa Can gibi son derece sert, çaldığı düdüğün arkasında durup, herkesin ona inanmasını bekleyen, inanmayanı cezalandıran, böyle bir akım üzerinden geldim. Ama dedim ya, hakemlik değişiyor. Ama ben o dönemde kendimi doğru değiştiremedim. Hala da sert hakem olarak anılırım sahada… Doğruyu yapmak adına sertleştiğim anlar da olur. Hala da olur hatta… Çünkü bu genlerime yansımış bir şey… Ama son dönemde çok büyük mesafe kat ettiğime inanıyorum çünkü buna yönelik olumlu geri dönüşler alıyorum; hem yurt içi hem de yurt dışında… Tabii ki sahada edindiğim tecrübenin de bunda büyük faydası var. Çok daha farklı ilişkiler kurduğum, bambaşka bir diyalog yaşadığım sahada hem antrenör hem oyuncu hem de seyircilerle daha farklı bir iletişim kuran Emin olduğumu görüyorum. Benim son dönemde kendimde değiştirdiğim, iyi yaptığım en önemli şey de bu…”
‘KAMERA SİSTEMİ TÜRKİYE İÇİN ÇOK ERKEN!’
“Tüm organizasyonlar, sahip oldukları ürünü geliştirebilmek için çaba içindeler. Bu, Euroleague’de de böyle… Kamera sistemi hakemlerde daha önce de denenmişti. Ancak pili nedeniyle yaralanmalara neden olmuştu. Bu kez çok daha hafif, taşıması ve kullanımı kolay bir teknik donanımla kullanıldı. Oyuncular ve coachlar ile hakemler arasında maç içinde yaşanan diyaloglar hep izleyenlerde merak uyandırmıştır. Kaunas’taki organizasyonda da uygulandı. Benim de Mirotic’le yaşadığım diyalog bu anlamda ilginçti. O’nun ‘Burası Final-Four, haydi ama’ serzenişine ‘Kurallar aynı, farklı değil’ yanıtım çok doğaldı. Gerçekten de F4’te normal sezondan farklı kurallar uygulanmıyor. Bu uygulamayı Türkiye’de hayata geçirmek mümkün mü? (Gülerek) Elbette kültürel devrim yaşanmadan bunun mümkün olamayacağını hepimiz biliyoruz.”
‘TÜRK TAKIMLARININ YOKLUĞU YOLU AÇTI’
“Bu sezon benim için farklı bir sezon oldu. 2 Türk takımı da 7 yıl aradan sonra ilk kez Final-Four’a gidememişti. Tabii bu faktör de Final-Four’da bir Türk hakeminin yer alması ihtimalini doğal olarak güçlendirmişti. Ben de bu yıl normal sezonu iyi geçirmiştim. Play-Off’ta da Real Madrid-Partizan arasındaki seride görev aldım ve gerek Euroleague bünyesi gerekse kamuoyunda başarılı bir performans gösterdiğim sonucu ortaya çıktı. Bu seride 2. maçtaki kavga sonrası 3. maça da atanmam ve yine iyi bir yönetim göstermemin F4’te yer almamda payı büyüktü. Bu, benim için de büyük gurur oldu.”
‘YENİ HEDEFİM FİNALDE DÜDÜK ÇALMAK’
“Sahada takımdaşlık, birlikte hareket etme olgusu hakemler için de başarıya giden yolda önemli bir faktör. Euroleague’in de son dönemde önceliği bu oldu. F4’e gideceğim belli olduktan sonra ilk gün 2 maç vardı. Normal sezon ve Play-Off performansım, burada da ilk gün Real Madrid-Barcelona maçında düdük çalmama neden oldu. Ben de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Bizi değerlendiren kişi beni bu maça uygun gördü. Belki final de olabilirdi. Ancak olmadı. Şimdi benim hedefim tekrar Final-Four’da yer almak ve bu kez final yönetebilecek performansı göstermek olacak.”
‘ATAMAN VE ITOUDIS ZOR COACHLAR’
“Tüm coachlarla ‘yeterince’ iyi diyalog kurduğumu düşünüyorum. Kişilik olarak zor coachlar vardır… Ülkemizde şu an en iyi iki örneği var… Birisi Ergin Ataman, diğeri Dimitris Itoudis gibi… Bu isimlerle diyalog kurmak için gerçekten profesyonel meziyetlere sahip olman gerekir. Öyle her cümle ile yaklaşamazsın… Ama benim onlarla da bir sıkıntım yoktur. Diğer taraftan, örneğin Selçuk Ernak’la da çok iyi anlaşırım. Çünkü birbirimizi yıllardır tanırız. O da bana saygı duyar, ben de O’na saygı duyarım. Ama işin içine kazanmak ve kaybetmek girdiğinde insanlar daha önce yaşanmışlıkları, ahd-ı vefayı unutabilirler. Ama o saha içinde kalır. Biz saha dışına çıktığımızda eskiye geri döneriz. Bu da zaten sporun içinde olan bir şey… Yani çok da yadırganacak ya da ‘sen 40 yıllık dostumsun, saha içinde bana bunu söylemiştin’ diye bir şey yok… Ertuğrul Erdoğan, Erdem Can; hepsiyle çok iyi anlaşırım. Saha içinde tartışabilirim de… Ancak birbirimize kişisel olarak zarar vermediysek, olan biten saha içinde kalır, dışarıya taşınmaz. Ben coach ya da oyuncularla hiçbir olumsuz diyalog hatırlamam. Ama milyonlarca da konuşma hatırlarım bu 30 yılın içerisinde…
‘OBRADOVIC, KİMSEYE SAYGISIZLIK YAPMAZ’
“Zeljko Obradovic belki de benim en rahat konuşabildiğim coach diyebilirim. Çünkü herkese saygısı olan birisi… Hiç kimseye saygısızlık yapmaz, diyalogları saygı çerçevesi içindedir hep… Ama maçın içerisinde yaşananlardan ötürü saygısının azaldığı insanlar vardır. Özelinde şunu söylemem gerekir. Obradovic, hakemle uğraşan biri değildir, takımıyla uğraşır… Ama kazanma-kaybetme noktasına geldiğinde hakemi kullanmak isterse de kullanabilir. Ama benim Obradovic’le asla kötü bir diyaloğumuz olmamıştır.”
‘BAŞARI, BAKIŞ AÇISIYLA DOĞRU ORANTILI’
“Başarıyı neye göre ölçtüğümüz önemli… Eğer hakemliği ölçme birimi, bir sene boyunca yönetilen maçların kaç tanesinde olay çıktıysa, başarılıyız. Bunun ölçme birimi, Türk hakemlerinin en üst düzeydeki turnuvalarda hangi maçları ya da kaç maçı yönettiği ise başarılı sayılabiliriz. Çünkü erkekler, kadınlar, büyükler, altyapılarda birçok Türk hakemi kilit maçlarda da görev yaptı. Son olarak Euroleague’de de ben Final-Four’da görev yaptım. Bütün bunları değerlendirdiğimizde başarılıyız diyebiliriz. Bu sonuca varmak nereden bakıldığına bağlı… Son 10 yıldaki gerileme ise, tecrübeli hakemlerin kaybedilmesi ve onların yerine henüz aynı tecrübeye sahip olan hakemlerin henüz gelmemesine bağlı… O 10 yıl önce gözünü kapayıp, 15 hakem içerisinden herhangi 2-3’ünün maç yönetebileceği dönem belki şu anda gözükmüyor. Ama bunun sebebi şu anki hakemlerin kötü olmasından değil, o dönemdeki hakemlerin deneyimli olmasından kaynaklanıyordu. Bir jenerasyon değişim zamanıdır bunun adı… Orası gerçekleşti… Recep Ankaralı, Fatih Söylemezoğlu, Mehmet Keseratar, Murat Biricik, Fatih Dalay, Ufuk Akyüz, Haluk Yeşiloğlu, Engin Kennerman, İsmail Aydın, Halil Baldemir gibi isimler herkes tarafından tecrübeli hakem olarak anılırdı. Bunlar bıraktılar. Onların yerine yeni gelen 1 senelik, 2 senelik, bazıları erken klasman atlayarak tecrübesi yeterli düzeyde olmayan bir A klasmanı grubu oluşturuldu. Bu yüzden de sanki bu ekibin, maçları yönetmekte onlar kadar yetisi yokmuş gibi bir algı var. Bu doğru bir algı, doğru bir yaklaşım değil. Çünkü hakemlik kıyafeti her yıl değişiyor. Basketbol değişiyor… Basketbol hakeminin sahada yapılması istenen şeyler değişiyor… Nasıl hareket edeceği değişiyor… Eskiden hücum faulü, düdükten sonra orta sahaya kadar koşup gösteren, aksiyona duygu katan hakemlerimiz vardı. Şimdi mümkün olduğu kadar sade, hareketleriyle kimsenin tepkisini almayacak, dikkatini çekmeyecek bir hakemlik yapısı geldi. Aynı zamanda oyunun şekli de değişti. Eskiden ‘elim sende’ye faul çalınırdı. Şimdi oyunu etkilemediği sürece, asla oyunu kesmemek üzere sertliğe izin veren bir yapı geldi. Bunu arttırabiliriz. Bunların hepsi, önümüzdeki yıllarda hakemliğin nasıl yapılması gerektiğine dair bir kılavuz… Çünkü önümüzdeki sene yine değişecek. Bir yıl sonra yine değişecek… İster bırakarak, ister bıraktırılarak aramızdan ayrılan hakemlerin çoğu bu gidişe ayak uyduramayan, yavaş yavaş eski kalan hakemler… Her iş yerinde olduğu gibi ya kendini sisteme adapte edersin, ya da sistem seni dışlar. Bizim de yaşadığımız bu oldu. Şimdi çok geniş ve yeni bir jenerasyonumuz var. Eğer bu jenerasyonu doğru işlersek, eğer doğru yere getirirsek hakemlerin önündeki problemler ya da geleceği sorunsuz hale gelebilir. Bunun için onlarla sürekli, bire bir, yanlarında, arkalarında çalışmak, onlara ne yapmaları gerektiğini öğretmek gerekiyor.”
‘EĞİTİMİN SONU YOK’
“TBF Eğitim Kurulu ayrı, Merkez Hakem Komitesi’nin hakemlerle ilgili Eğitim Komitesi departmanı ayrı ayrı çalışıyorlar… Bunlar klasman olmayan hakemleri Türkiye içinde tarayarak, il temsilciliklerini kullanarak, kendileri belli alt yapı turnuvalarına giderek Türkiye içinde yeni hakem adaylarını seçiyorlar. Klasmanlara geldiğimizde, klasman hakemlerinin, seminerlerle ve daha sonrasında onlara gönderilen hakem coachlarıyla gelişmeleri sağlanıyor. En üst düzeye geldiğimizde, A klasmanında ise seminerler yılda bir kez yapılıyor. Bir ara seminer de yapılıyor ve buralarda eğitilmeye çalışıyorlar. Hiçbir zaman eğitimin yeter denilecek bir dönemi olmaz. Eğitim her zaman daha fazla, mutlaka olması gereken bir olgu… En fazlasını yapsanız da her zaman bir fazlası vardır alacak… O yüzden biz ne kadar hakemlerimize doğru eğitimi verirsek hakemlerimiz de zaman içerisinde bizi o kadar yukarıya taşır. Onlar taşırlar, bizim bir süre sonra bir şey yapmamıza gerek bile kalmaz… Bu, toprağa fidan ekmek gibi… Suyu, gübreyi verdiğinizde büyür, açığa çıkar. Artık sürekli çıkar… Hakemlik, biraz sahada öğrenilen bir şeydir. Biz istediğimiz kadar saha dışında şunu şöyle yap, bunu böyle yap deyin… Hakemlik yüzde 90 saha içinde pratikle öğrenilir. Yüzde 10 dışarıda söylenendir.”
‘KÜLTÜR SEVİYESİ YUKARI ÇIKMADIKÇA ZOR’
“Uluslararası arena denen yere çıkınca, oyuncuların ve coachların hatta idarecilerin de davranışları değişiyor. Çünkü herkesin gördüğü bir arenaya çıkmış oluyorlar. Lokal ligler ise nispeten daha dar bir kitleye hitap eden organizasyonlar. O yüzden uluslar arası maçlarda vitrine çıktıklarının bilinciyle oyuncu ve antrenörler daha temkinli, dikkatli davranıyorlar. Kendi liglerinde ise büyük çoğunluk, ‘evimiz, ne yapsak hakkımız’ mantığıyla hareket ediyor. Bu büyük hata… Kendi adıma söyleyeyim. Ben, yurt dışında yönettiğim bir maçla, bir bölgesel lig maçında da aynı eforu veririm. Çünkü vermezsem eğer, kendime olan saygımı yitiririm. Ancak bölgesel ligi izleyen biri kenardan ‘Hmmm, sen bu düdüğü Euroleague maçında çalabiliyor musun? Şu oyuncuyu, coachu atabiliyor musun’ diyip bir bit yeniği arayıp, bulabilir. Ama hiç şunu sormazlar, acaba Euroleague’de saha içinde aynı şey ile çoğunlukla karşılaşmayız, karşılaşsak da cezasını kestiğimizde ülkemizdeki tepkileri almayız. Dolayısıyla bakış açısı, kültür seviyesi çok göreceli… Ülkemizde her yıl saha içinde hakem kovalayan, darp eden oyuncu, antrenör hikayelerini hala sıklıkla duyabiliyoruz. Ben son 5-10 yıldır Avrupa arenasında hiç böyle bir şey görmedim. Dolayısıyla bu bakış açısının değişmesi için kültürel değişim de gerekiyor.”
‘EUROLEAGUE’DE JENERASYON DEĞİŞİYOR’
“Jenerasyon değişikliği, maalesef Euroleague seviyesinde de gerçekleşti. FIBA sisteminde ülke federasyonları FIBA hakem listesine karar veriyorlar. Halihazırda çeşitli kategorilerde 17 hakemimizle FIBA organizasyonlarında boy gösteriyoruz. Euroleague’de ise ülke hakem kontenjanı diye bir şey yok. Daha önce burada 5 hakem ile temsil edildiğimiz dönemde oldu. Bir süre sonra ise buradaki sayı azaldı. Recep Ankaralı bıraktı. TBF’de daha yoğun bir işe girişti. Murat Biricik bıraktı. O da TBF’de kapsamlı bir görev tanımı ile çalışıyor. Aynı zamanda doktor olan hakemlerimizden Rüştü Nuran, kendi mesleği ile birlikte yürütemeyeceği teziyle hakemliği bıraktı. Dolayısıyla Türkiye’yi şu anda Hüseyin Çelik ile birlikte ben, 3 senedir 2 hakem olarak temsil ediyoruz. Belki doğru ilişkileri sağlayamadık, belki hakemleri doğru sunamadık. Ama bu olmayacak demek değil. Şu aşamada da Euroleague’deki değişim, hakemlik müessesesinde de bir değişime yol açabilir. Dolayısıyla her şey olabilir.”
‘İLERİDE DAHA ÇOK HAKEMİMİZ OLACAKTIR’
“Şu hiçbir zaman unutulmamalı. Türkiye, üst düzey bir basketbol ülkesi… Bu sene belki 7 yıl aradan sonra bir takımımız Final Four'da yer almadı. O yüzden bu iniş-çıkışları sadece hakem bazında da ele almamalı. Bunlar belirli dönemlerde yaşanabilecek şeyler. Belki ileriki dönemde, İspanyollar gibi 7-8 hakem olmasak da tekrar iyi sayılara ulaşacağımıza inanıyorum.”