Anadolu Efes’te işler yolunda gitmiyor..
Zenit deplasmanında, sezonun, hatta son yılların “en kötü” Zenit’ine kaybetmek ancak “daha kötüsü” olmakla mümkündü; onu da başardı Efes!..
Sadece Larkin’in olmayışıyla açıklamak mümkün değil bu mağlubiyeti… Geçen hafta yenilginin eşiğinden dönülen Panathinaikos maçında da farklı bir görüntü yoktu… O maçta Moerman ipten aldı Lacivert-Beyazlılar’ı… St.Petersburg’da “kurtarıcı” pozisyonu boş kaldı.
Bu sezon, Efes’i geçmiş yıllarda yukarıya, geçen sezon ise kupaya taşıyan motivasyon, hırs ve odaklanmanın yarısı yok koca takımda…
Yenilgiye isyanın yerini “kabulleniş” almış…
Tabii bunu sadece oyuncu grubuna bağlamak, tüm kabahati şampiyonlukla gelen “doymuşluk” hissine yüklemek haksızlık olur. Teknik ekibin hiç mi suçu yok?..
Örneğin, takım ilk yarıda 2/13 (% 15) üçlük isabetiyle 3 sayı çizgisinin gerisinden, ev sahibi Zenit ile “karavana” yarışına girişmişken, niye yanlışta ısrar edilir?.. Yüzdenin ikinci yarıda da aşağı yukarı böyle olacağı “büyük ihtimal” iken (ki 2/12 olarak gerçekleşti), küçük ihtimalin üzerine oynamak, kazanmak için “alternatif” çare üretmek yerine inatla oyunun kalanını yanlış giden şeyin üzerine inşa etmeye devam etmek, bir nevi “kumar” oynamak değil mi?.. Gudaitis’in olmadığı Zenit’e Poythress ile pota altında “cirit atma” şansı vermek yerine Egemen Güven birkaç dakika olsa da şans bulamaz mıydı?.. Sertaç’ı parlatıp Avrupa’nın vitrinine koyan da bu teknik ekipti… Egemen’deki tereddüt niye?.. Buğrahan’ın kredisi 3 dakika ise Bryant şu ana kadar ne yaptı da “hiçbir şey üretmeden” 14 dakika sahada kalıyor?.. Hele de Micic’i 37 dakika sahada tutup, hem saha içi organizasyonu hem de skor üretimini O’nun omuzlarına yıkıp, sonra da 7 top kaybı yaptı diye şikayet etmek, bu bağlamda ne kadar mantıklı?.. Kısacası görünen o ki “doymuşluk” sadece oyuncuların problemi değil…
Efes, puan cetveline bakıldığında “fiziksel” olarak hala yarışın içinde… Ancak “mental” olarak “havluyu atmış” şu görüntü ile nereye kadar gidebilir; işte orası meçhul…