Adriyatik Ligi’nde mücadele eden ve aynı zamanda milli oyuncumuz Ömercan İlyasoğlu’nun da formasını terlettiği Mega MIS’in başantrenörü Marko Barac, Basket Dergisi’ne konuştu. Editörümüz Ata Toprak Koşal’ın sorularını yanıtlayan Barac ile yaptığımız röportajda Vasilije Micic’ten Ömercan İlyasoğlu’na, Belgrad’daki basketbol kültüründen Sırbistan’da yetişen oyuncu ve koçlara, Nikola Topic’ten NBA’e kadar birçok konuya değindik. Marko Barac ile yaptığımız röportaj şu şekilde:
For English:
Öncelikle, sezon sizin için nasıl gidiyor?
Merhaba Toprak. Avrupa’daki çoğu takım gibi normal sezonun son aşamasına girdik ve şu ana kadar takımın performansından, oyuncuların gelişiminden -sezon başlangıcına kıyasla- gerçekten çok memnunum.
Mega her yıl ligin açık ara en genç takımına sahip oluyor ve bu yıl da durum böyle. Bence bu yıl belki de tarihsel olarak da şimdiye kadarki en genç takımlardan biri. Sezon başında kimse bize maç kazanma konusunda gerçekten bir şans vermedi ve şu ana kadar play-off sıralamamızı koruyoruz ve umarım orada kalabiliriz. Şu ana kadar bizim için iyi bir sezon oluyor.
Takım şu anda 11 galibiyetle play-off potasının içinde yer alıyor, sezon sonuna kadarki süreci ve bu sezonki hedeflerinizi anlatır mısınız?
Burası gerçekten rekabetçi bir lig. Biliyorsunuz ligde güçlü takımlar var. EuroLeague, EuroCup, FIBA BCL… Ve bu lig genç oyuncular için çok zorlu, oynaması çok zor. Dolayısıyla hiçbir şeyi olduğu gibi kabul edemeyiz. İyi basketbol oynamak istiyoruz. Mega basketbolu dediğimiz bir şeyi oynamak istiyoruz. Hafta hafta ilerlemek ve her maçta kendimizin en iyi versiyonu olmaya çalışmak istiyoruz. Beş maçımız daha var, zorlu rakiplerimiz var. Ama her zaman olduğu gibi her maçı kazanmak isteyerek oynamaya çalışacağız. Bu yüzden önümüzdeki her maçı kazanacağımızı umuyorum. Bu mümkün olacak mı? Göreceğiz…
Hafta sonu Belgrad’da birkaç arkadaşla konuştum ve herkes bana Adriyatik Ligi’nin Avrupa’da göründüğünden daha zorlu olduğunu söyledi. Bana kalırsa da Adriyatik Ligi diğer birçok yerel lige göre daha zorlu. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Katılıyorum çünkü temelde ABA Ligi, iyi basketbol mirasına sahip, iyi sonuçlar alma konusunda iyi bir geçmişe sahip ve dünya çapında birçok tanınmış oyuncu yetiştiren birkaç ülkenin birleşimidir. Bu lig daha farklı çünkü çok fiziksel. Bence Avrupa’nın açık ara en fiziksel ligi, burayı ayrıştırmamız gerekiyor. En atletik olan değil ama en fiziksel olanı yani. Burada temasla oynayabilmelisiniz, çok deneyimli veteran oyunculara ve genel olarak nasıl oynanacağını bilen oyunculara karşı oynayabilmelisiniz. İlk şey bu.
İkinci şey ise bu ligde meslektaşlarımın da hakkını vermek zorundayım. Bütün antrenörler gerçekten çok iyi ve her maça bir play-off maçı ya da şampiyonluk maçı gibi çok iyi hazırlanılıyor. Dolayısıyla özellikle çocuklar ve genç oyuncular için oynaması gerçekten zorlu bir organizasyon.
“Maç başladığında ne kadar genç ya da yaşlı olduğunuzun bir önemi yok”
Antrenörlüğe çok erken yaşta başladınız, 2013 yılında sanırım… Ayrıca hala 34 yaşındasınız ve Dino Repesa’yla birlikte Adriyatik Ligi’ndeki en genç antrenörlerinden birisiniz. Bu yaşta bu deneyim hakkında neler söylemek istersiniz?
Antrenörlüğe 2013’ten önce başladım, aslında 2009 civarındaydı. 19 ya da 20 yaşlarındaydım ve U16, U18 takımlarla çalıştım. Daha sonra aşağı yukarı birkaç sezon sonra hem başantrenör hem de yardımcı antrenör olarak A takım antrenörü olarak çalışmaya başladım. Yani evet, genç bir antrenörüm ama 15 yıldır antrenörlük yapıyorum. Elbette bu kadar büyük bir ligde, etrafımda bu kadar iyi antrenörlerle çalışma fırsatı bulduğum için çok şanslıyım. Ama kendimi ayrıştırmıyorum, maç başladığında ne kadar genç ya da yaşlı olduğunuzun bir önemi yok. Performans sergilemek için orada olduğunuzu ve takımınızın kazanmasına yardımcı olmak için orada olduğunuzu biliyorsunuz.
Mega sizin dördüncü başantrenörlük deneyiminiz değil mi?
Evet, az çok diyelim. Belki 4 ya da 5…
“Genellikle maç kazanamayan antrenörler kendi felsefelerinden bahseder”
Takımlarınıza Marko Barac basketbolu olarak yerleştirmeye çalıştığınız bir şey var mı ya da Marko Barac basketbolu diye adlandırabileceğimiz bir şey var mı?
Eskiden her antrenör için en önemli şey kendi felsefesini oluşturmaktı. Koçların her zaman “Benim felsefem… Oyuncuların benim felsefemi kabul etmeleri için zamana ihtiyacımız var” falan şeklinde konuştuğunu duyabiliyordunuz. “Sabır lazım… Biliyorsun, her şeyin benim felsefeme göre gitmesi gerekiyor…”
Bugünlerde bunun artık doğru olduğunu düşünmüyorum. Genellikle maç kazanamayan antrenörler kendi felsefelerinden bahseder. Felsefemi açıklamak zorunda kalmaktansa maçları kazanmakla daha mutlu olurum. Maçları kazanabilmek için kendinizi sahip olduğunuz oyunculara, kulüpteki ortama, kulübün ve taraftarların sahip olduğu mirasa ve kültüre alıştırmanız gerekir. Ve ayrıca dünyanın her yerindeki farklı basketbol tarzlarına, farklı liglere uyum sağlayabilmek gerekir… Bence Marko Barac basketbolu güçlü yönleri alıp zayıf yönleri gizlemeye ve elindeki oyunculardaki en iyiyi bulmaya çalışıyor.
Koç, birkaç gün önce sizinle de Belgrad’da buluştuk ve biliyorsunuz hem Partizan-Anadolu Efes maçını takip etmek hem de ANGT için Belgrad’a gittik. Bu süreçte, Belgrad’ın basketbol kültürünün nasıl olduğunu deneyimledik. Duvarlarda basketbolla ilgili resimler gördük, birçok taraftar maçtan bir saat önce maça gelerek tüm salonu doldurdu… Sizce Belgrad bu basketbol kültürünü nasıl yerleştirdi?
Evet, her şey basketbolla ilgili… Basketbol, son 55 yıldır bu ülkenin en büyük meselesi diyebilirim. 1970’ten, Eski-Yugoslavya’nın altın madalya kazandığı Ljubljana’daki Dünya Şampiyonasından bu yana. Basketbolcu olmak bu şehirde ve bu ülkede özel bir şey. Elbette basketbolun popüler olması ve şehrinizde büyük bir mesele haline gelmesi için iyi sonuçlar elde etmek çok önemlidir. Öncelikle milli takımın güçlü olması gerekiyor. Çocukları basketbola teşvik etmek için milli takımın her yaz iyi sonuçlar alması gerekiyor. Bu en önemli şey.
İkincisi Belgrad’da büyük bir rekabet var. İki büyük takım var ve iki taraf için de diğerini yenmek çok önemli. Bu, basketbolun ya da ezeli rakiplere karşı kazanma arzusunun birleşimi gibi. Yani evet, basketbol burada büyük mesele. İki EuroLeague takımımız var ama aynı zamanda Avrupa’dan en fazla NBA oyuncusu yetiştiren bir takımımız da var. Ve o da Mega… Mega MIS.
Belgradlı olduğunuzu biliyorum. Çocukluğunuzdaki Belgrad ile günümüzün Belgrad’ı arasında basketbol açısından bir fark var mı?
Evet, fark var diyebilirim, çocuklar farklı… İlgi alanları bizim çocukluğumuzdan çok daha farklı. Topla dışarı çıkarırsınız, sokaktaki sahaya gidersiniz ve saha çoktan dolmuş olur. Birkaç arkadaşınızla takım kurmak için beklersiniz, sonra oynamaya başlarsınız ve oyunu kazanmayı umarsınız çünkü kaybederseniz tekrardan sıraya girmeli ve sıranızı beklemelisiniz. Ve genellikle bu sıra asla gelmez, bir daha asla gelmez çünkü o zamanlar o sahada oynayan 100’e yakın çocuk vardı. Tabii tüm bu teknoloji ve çocukların ilgi odağı olan şeylerle birlikte sokakta çok daha az basketbol oynanıyor. Ve ayrıca, küçük yaşlardan itibaren biraz daha organize antrenmanlar yapıldığını söyleyebilirim. Bu, çocukların büyük seviyeye gelmek için izlediği farklı yol.
Ancak eğer A takım seviyesine gelirsek, şu anın Belgrad’da basketbol için gerçekten iyi bir an olduğunu söyleyebilirim çünkü bildiğiniz gibi geçen sonbaharda, eğer bir basketbol bağımlısıysanız veya basketbol scout’uysanız falan, bir hafta boyunca Belgrad’a gelirseniz 3 veya 4 EuroLeague maçı, çok sayıda ABA Ligi maçı, birkaç EuroCup maçı ve ayrıca birkaç BCL maçı görme ihtimaliniz çok yüksek. Yani burada son birkaç aydır her şey basketbolla ilgiliydi. Bu yüzden bu zamanların iyi bir zaman olduğunu söyleyebilirim.
Biraz önce sokakta oynamaktan bahsettiniz. Çocukluğunuzda Kalemegdan’da basketbol oynadınız mı ya da Kalemegdan’da basketbol oynamak yaygın mıydı?
Herkes orada oynardı… Belgrad’daki herkes için bu özel bir şey çünkü buranın tarihi bir yer. Şehir merkezinin ortasında ve yan yana iki kortunuz var. Yani evet orada oynardım ama aynı zamanda şehrin diğer yerlerinde de oynardım. Çünkü sokakta basketbol oynamak gerçekten çok büyük bir meseleydi.
“Bu yüzden dünyanın her yerinde başarılı basketbolculara sahibiz”
Sırbistan’dan ve Eski-Yugoslavya’dan çok sayıda antrenör yetişti ve hem Euroleague’de hem milli takımlarda, her müsabakada çok başarılılar. Bu kültürde büyümek nasıl bir şey? Ülkeniz bu başarıları neye borçlu?
Burada basketbol koçu olmanın birçok insanın olmak istediği bir şey olduğunu söyleyebilirim. Avrupa’daki en iyi antrenör kliniklerinden biri her yaz Belgrad’da düzenleniyor. Çok iyi organize edilmiş ve her zaman dünyanın dört bir yanından mümkün olan en iyi koçların ders verdiği bir klinik. Tribünlere geldiğinizde ise tıka basa dolu olduğunu görürsünüz. Sırbistan’ın dört bir yanından kendi yolunu bulmaya çalışan ve profesyonel antrenör olmak için her gün öğrenmeye çalışan 1000 veya 2000 kadar genç antrenör geliyor. Mesele şu ki, geçmişte çok sayıda harika basketbol antrenörümüz vardı, belki de Avrupa’nın en iyi antrenörleriydiler. Sırp ve Yugoslav antrenör ağacını gördüğünüzde, belki de bunlar Avrupa’nın şimdiye kadar sahip olduğu en iyi antrenörlerdi.
Biz de bu işe başladığımızda ne olmak istediğimizi, rol model olarak kimi görmek istediğimizi biliyorduk. Bu aynı zamanda zihniyetimizle, karakterimizle de alakalı. Oyuncularımızın da sahip olduğu karakter bu. Bu yüzden dünyanın her yerinde başarılı basketbolculara sahibiz. Ve kazanmak için her şeyi yapmak, talepkar olmak, yeterince sert olmak ama aynı zamanda takımı bir araya getirmek için iyi insan ilişkileri yaratmanız gerektiğini biliyoruz. Bu yüzden Sırp antrenörlerin iyi olduğunu düşünüyorum.
Bahsettiğiniz koçlardan öğrendiğiniz en büyük şeyler neler? Onlardan öğrendiğiniz çok önemli şeyler nelerdi?
Sadece basketbol koçlarından değil, her zaman herkesten bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Evet elbette; Sırp antrenörlerden, ABD’li antrenörlerden, Avrupalı antrenörlerden ve aynı zamanda diğer sporların antrenörlerinden de çok şey öğrendim. Ekip oluşturmak ile insanları bir arada çalıştırmak arasında hiçbir fark yok.
Basketbolda, futbolda ya da bazı büyük şirketlerde hiçbir fark yok. Harika liderler var. Sporun dışında da onlardan bir şeyler öğrenmeyi düşündüğüm harika yöneticiler var. Çalışmalarını takip etmeyi seviyorum. Onlar hakkında çok şey okudum. Yani her zaman konu lider olmakla alakalı. İnsanları motive etmekle alakalı. İnsanların yeterince konsantre olmasını ve odaklanmasını sağlamakla ilgilidir ve öğrenilmesi gereken en önemli şey budur. Tabii ki, hepimiz harika antrenörleri takip ederiz çünkü onlar basketbol sahasında kazanabileceklerini gösterdiler. Ancak takımınızın ve söz konusu oyuncunun ne oynayabileceğini bilmek çok önemlidir. Ben buna “oyun hırsızı” diyorum, o sen olamazsın. Her şeyi sıfırdan düşünmeniz gerekiyor. Her şeyi baştan almalısınız ve ardından elbette tüm deneyimi ve başarılı antrenörlerin oynadığı tüm oyunları kullanarak inşa etmeye çalışmalısınız.
“Türk basketbolculara her zaman büyük saygı duydum. Harika yetenekleriniz olduğunu düşünüyorum”
A takımda antrenörlük yapıyorsunuz ancak çoğunlukla genç oyuncularla çalışıyorsunuz. Bunu sormayı çok merak ediyordum, siz de gayet iyi biliyorsunuzdur çünkü alt yaş milli takımlarda da çalıştınız. Türkiye’nin alt yaş milli takımlarımız Avrupa Şampiyonalarında veya Dünya Şampiyonalarında madalyalar, dereceler ve başarılar elde etti. Ancak o en yetenekli oyuncuları A takıma çıkaramadık. Bence bu Türk basketbolunun en zor problemlerinden biri. Sırbistan’da ise çok sayıda oyuncu aşağıdan gelmeye devam ediyor. Sırbistan bunu nasıl yapıyor?
Kolay değil biliyorsunuz, Avrupa’nın en büyük sahnesinin getirdiği tüm baskıya rağmen -ki bahsettiğim EuroLeague Basketbolu ya da EuroCup Basketboludur- sonuç almak ve çocuklara A takımda oynama fırsatı vermek kolay değil. Özellikle bugünlerde çocukların çok daha fazla yaşama becerisine sahip olduklarını, bazı sorunları çözme becerilerinin daha büyük olduğunu düşünüyorum. 10-15 yıl önceki çocuklardan çok daha büyük olan tüm bu teknoloji ve bilgi birikimiyle bunu yapıyorlar. Ama aynı zamanda sosyal beceriler söz konusu olduğunda, duygusal stabilize söz konusu olduğunda, iş baskı altında olmaya geldiğinde, günümüzde çocukların büyümek ve olgunlaşmak için daha fazla zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Yani zor. Genç oyuncu olarak adlandırdığımız zaman aralığını genişletmemiz gerekiyor. Artık 18 yaşında olan genç oyuncu değil, 21 yaşında olan da genç oyuncu ve onlara karşı çok daha sabırlı olmamız ve elbette onların arkasında durup onlara destek vermemiz gerekiyor. Bunu yapmak için, tabii ki antrenörlerin önemli olduğunu söyleyebilirim. Cesur olmaları gerekiyor. Bu fikir yapısına sahip olmaları gerekiyor. Basketbola ve topluma bir şeyler vermeliler ve bu da çocuklara şans vermekten geçiyor.
Ancak şunu da söylemeliyim ki, kulüplerin yönetimlerinde de iyi basketbol zekalarına sahip yöneticiler gerekiyor. Koçların çocuklara fırsat verebilmesi için ne yapmak istediklerini bilen, nasıl bir kültür oluşturmak istediklerini bilen yöneticiler… Ben ise çok şanslıyım. Her şeyin tamamen gençlere şans vermek için yapıldığı bir kulüpte çalışıyorum. Ve bir koç olarak benim için bu çok kolay. Yalan söylemeyeceğim. Diğer meslektaşlarımla aynı durumda olduğumu söyleyemem. Mümkün olan en büyük desteğe sahibim ve bir koç olarak bu benim için çok kolay. Elbette her koç ve her basketbol yöneticisi, kulübü veya takımı için en iyinin ne olduğunu bilir. Ama cesur olmalısınız. Bazen riske girmek gerekir. Başarıya aç olmalısınız. Takımınız da başarıya aç olmalı. Bazen sadece genç oyuncular size gereken kazanma tutkusunu verebilir ve takımınızın ihtiyaç duyduğu yeni kan olabilirler. Yani bu basit bir cevap değil. Bu çok zor. Geçmişte Türk Milli Takımlarına karşı mücadele ettim, hatırladığım kadarıyla U20’deydi sanırım. Türk basketbolculara, onların genç yeteneklerine her zaman büyük saygı duydum. Harika yeteneklerinizin olduğunu düşünüyorum. Yani evet, bu durumu mutlaka çözmelisiniz.
Koç, altyapı takımlarından oyuncu yetiştirmenin ne kadar zor olduğunu siz de biliyorsunuz. Son birkaç yıldır Avrupa’da birçok genç oyuncu daha çok NBA hayali kurmaya başladı. Ama Avrupa’daki yetenekli oyuncu sayısı da yıllar geçtikçe azalıyor ve eğer NBA lige iki takım daha eklerse -bunları dedikodulara dayanarak söylüyorum- Avrupa’daki basketbolun kalitesinin düşeceğini düşünüyorum. Sizce NBA, Avrupa basketbolunun katili olacak mı?
Öyle düşünmüyorum. Bunları söyleyemem. Bunlar çok ağır sözler. Avrupa Basketbolu’nun bunu çözmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir denge olmalı diye düşünüyorum…
Zorluklar giderek artıyor. NBA… İki takım daha… Bu sezon NBA’de 3. two-way kontratı da getirdiler. Yani 30 yer daha demek… Ancak pazar tüm dünyaya yayılıyor. Asya’da büyük bir pazar var. Avustralya’da büyük bir pazar var. Basketbol oynama imkanı her yerde var ve kalite tüm dünyaya yayılıyor. Yani tabii ki Avrupa’da basketbolun kalitesinin düşmesi tehlikesi çok büyük. Ancak bu hepimizin farkında olması gereken bir şey ve buna karşı savunmanın yollarını bulmamız gerekiyor. Bana göre oynama isteği olan oyunculara şans verip onlara süre verme konusunda daha cesur olmamız gerekiyor. Avrupa’nın en iyi takımlarında bile -daha iyi bir ifade bulmaya çalışmayacağım- “yaşlı” birçok oyuncuyu görebilirsiniz. EuroLeague’de oynama tecrübesine sahip oldukları için sözleşme imzalıyoruz. Evet, rekabet düzeyi çok yüksek ancak EuroLeague takımlarının bütçeleri olsa bile transfer edecek oyuncu olmaması tehlikesiyle karşı karşıyayız. Artık oyuncu bulamayacağız ve hepimizin daha cesur olması, alt seviyelerden başlayıp yukarıya doğru çıkmamız gerekiyor. Herkesin daha cesur olması, ihtiyacı olan oyuncuları bulması gerekiyor.
“Dejan Milojevic, özel ve benzersizdi”
Koç, bu kısım benim için sorması en zor kısım. Soruma, Dejan Milojeviç’in erken ölümü hakkında Mega’ya ve tüm Sırbistan’a başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum. Deki, yıllarca bu kulüpte çalıştı ve onunla iyi bir ilişkiniz olduğunu da biliyorum. Duygularınızı ve onun bu kulüpteki mirasına ilişkin duygularınızı ifade edebilir misiniz?
Bu çok ağırdı. Çok ağırdı… Burada bir basketbol koçu olarak gerçekten harika bir iş çıkardı. O özel ve benzersizdi. Karizması ve işleri halletme şekli… Farklı bir seviyedeydi. Yani o özel bir adamdı ve bir başkasının bunu kopyalamaya çalışması ya da onun gibi çalışması çok zor. Bu onun kişiliğiydi ve bu yüzden herkes onu seviyordu. Senin de söylediğin gibi, o bir ay basketbol topluluğu ve ayrıca tüm ülke için berbat bir aydı. Yani evet, o buradaki kültürü yaratırken büyük bir iş başardı. Onun hakkında söyleyebileceklerim bunlar.
En büyük basketbol projelerinden birine sahada liderlik ediyorsunuz. Mega projesini ve projenin hedeflerini bize anlatabilir misiniz?
Temelde çok basit. Yetenekli çocuklara A takımda basketbol oynama fırsatı vermeye çalışıyoruz. Avrupa’da kimsenin yeterince yapmadığını düşündüğüm bir şey yapıyoruz, bu yüzden herkes Mega’ya gelmek istiyor ve bu yüzden Mega iyi oyuncular yaratıyor, bu yüzden bu kadar iyi bir iş çıkarıyorlar. Açıkçası, yetenekli oyuncuları alıyoruz ve onlara oynayacakları bir platform veriyoruz. Onlara kendilerini göstermeleri ve oynama şansı almaları için sahne sağlıyoruz. Bu, sistemin ilk aşaması.
Sistemin ikinci aşaması, burada yaptıkları çalışmayla birlikte sezon sonunda, kulübe geldikleri veya sezon başında olduklarından çok daha iyi durumda olmaları. Harika bir altyapı etrafında harika şartlarda çalışıyorlar. Ülkedeki en iyinin organizasyon olduğunu söyleyebilirim. Antrenör ekibim ve ben sadece bu çocuklara yardım etmeyi, onlarla çalışmayı ve onların mümkün olan en iyi oyuncular olmalarına yardımcı olmayı düşünüyoruz.
Ve üçüncü aşama… En önemlisi, yani onlara hata yapma hakkının verilmesi. Avrupa’da hiçbir yerde olmadığını düşünüyorum. Mega’da yaptığınız gibi hiçbir yerde hata yapamazsınız. Elbette kulağa olduğundan çok daha hoş geliyor çünkü hata yaparsanız sizi kenara alırım ve benim istediğimden farklı oynadığınızı anlamanızı sağlarım. Ama kırgınlık yok. 3-4 dakika sonra geri dönüyorsunuz ve yeniden sahada oluyorsunuz, yeniden oynama fırsatınız oluyor. Bir daha hata yaparsan yine aynısı. Ve sonuçta bu, hataların oyunudur (basketbol). İşte bu yüzden size hata yapma ve hatalardan öğrenme şansı vermek için buradayız çünkü bunu yaşamazsanız iyi bir basketbolcu olamazsınız.
“Micic’in bunu başaracağından hiç şüphem yok“
Koç, Vasilije Micic hakkında da konuşmak istiyorum. O da Mega’dan çıktı ve bence şu an NBA’e uyum sağlamaya çalışıyor. Sizce NBA basketboluna uyum sağlayabilecek mi?
Uyum sağlayabileceğine dair hiç şüphem yok. Mega’dan sonra Almanya’ya gitti, ardından bir sezonluğuna Kızıl Yıldız’a geri döndü. Daha sonra Tofaş’a gitti ve oradaki oyuna adapte oldu. Harika iş çıkardı. Daha sonra Zalgiris’e, bambaşka bir koça, bambaşka bir sisteme gitti. Oraya adapte oldu ve Efes’te de neler yaptığını, orada ne kadar büyük bir iz bıraktığını da hepiniz biliyorsunuz. Bence onun “adapte olma” konusunda iyi bir geçmişi var. Dolayısıyla bu takasla Hornets’ta daha fazla dakika alacağını düşünüyorum. Bu en önemlisi. Kendine güvenen bir adam, tabii ki nasıl oynanacağını biliyor. Son birkaç yıldır Avrupa’nın en iyi oyuncularından biri. 2 kez MVP oldu. Sonuç olarak bunu başaracağından hiç şüphem yok.
Nikola Jokic, Vasilije Micic ve Ognjen Jaramaz… Mega’dan çıkan birçok oyuncu var. Şimdi bir de NBA draftında ilk 10’dan seçilmesi öngörülen Nikola Topic var. Biliyorum, Mega’da sadece yarım sezon oynadı ama bize biraz Nikola’dan ve onunla olan ilişkinizden bahseder misiniz?
Şu anda dünyanın en yetenekli oyuncularından biri olduğu kesin. O harika bir çocuk. Mega’dayken tavrından, kültürüne, davranışlarından, takım arkadaşlarına davranışına, antrenörlerine davranışına kadar her şey harikaydı. Onda olan her şey mümkün olan en üst seviyede. İş basketbol oynamaya geldiğinde ise burada harika bir 6 ay geçirdi. Sezonun sadece yarısını oynadı ama 18 yaşındaki biri için oldukça tuhaf bir şekilde takıma liderlik ediyordu. Mega’ya ilk geldiğinde, Yunanistan’da bir sezon öncesi turuna gittik ve orada 18. yaş gününü kutladı.Bir Adriyatik Ligi takımının birinci oyun kurucusu olmak üzereydi ve bunun ne kadar zor olduğunu onunla konuştuk. Onunla gerçekten harika bir işbirliğim oldu ve gelecekte büyük bir kariyeri olacağını düşünüyorum.
Birkaç hafta önce Türkiye Milli Takımı kampında Ömercan’la konuşuyordum ve Nikola Topic’in Kızılyıldız’a gitmesi ve onun dakikalarına olan etkisi ile ilgili bir soru sormuştum. O da “Tabii ki takımı ve benim dakikalarımı da etkiledi ama şu anda takım olarak iyi gidiyoruz” dedi. Nikola’nın pozisyonunu nasıl doldurduğunuzu anlatabilir misiniz? Elbette Lovro’yu transfer ettiğinizi biliyorum ama rotasyonu tekrar nasıl oluşturdunuz?
Bir antrenör olarak benim için ilk şey, bir oyuncuyu kaybettiğinizde… Ki bu sakatlık da olabilir, transfer de olabilir, başka şeyler de olabilir… Mesele onun hakkında bir daha asla konuşmamak. Biri sakatlanırsa doktorlarıma ya da fizyoterapistime her gün gidip sormuyorum. “Oynayacak mı? İyileşecek mi?” Hayır… Kulağa tuhaf gelebilir ama benim açımdan da diğer oyuncularıma duyduğum güveni göstermem gerekiyor. Yani benim için o oyuncu yokmuş gibi davranırım.
Ben de takımımda bunu yapmaya çalıştım (Topic’in gidişinin ardından). Nikola’nın ne kadar önemli olduğunu ve takımda olmasının ne kadar harika olduğunu size anlattım. Ama o gittiği anda diğer adamlara döndüm. Çok iyi bir oyuncu olan Lovro ile sözleşme imzaladık. Keza çok iyi bir oyuncu olan Ömercan’ımız var. Combo guard gibi ya da o pozisyona yardım edebilecek başka oyuncularımız da var. Ve elbette yeni duruma uyum sağlamanın bir yolunu bulmaya çalışıyoruz. Ama aşağı yukarı tüm sezon boyunca yaptığımız şey bu. Her gün uyum sağlamaya çalışıyoruz ve her gün biraz daha iyi olmaya çalışıyoruz. Konfor alanından nefret ederim. Ve işler harika giderken bile günü asla rahat bir Kendimi asla kandırmıyorum, her gün zihninizi açık tutmalısınız, beyninizi açmalısınız, düşünmelisiniz. Biz de ekip olarak bunu yaptık. Kolay değil çünkü… Bu ligde ne zaman takımın en önemli oyuncusu sezonun ortasında ayrılsa, tarihsel olarak o takımlar sezonun ikinci yarısında tamamen farklıydı. Bu bizim için büyük motivasyondu. Koçluğun işi zorluklarla yüzleşmek ve bundan mümkün olan en iyi şekilde yararlanmaya çalışmak. Her şeyi denedik, her şeyden biraz… Ve evet şu ana kadar iyi gidiyoruz.
“Ömercan’la çalışmaktan keyif alıyorum“
Avrupa’da taraftarlar veya medya Mega’yı çoğunlukla genç oyuncu yetiştiren kulüp olarak biliyor. Türkiye’de de Mega, Ömercan’dan sonra daha iyi tanındı. Türkiye’de birçok basketbolseverin Mega ve Adriyatik Ligi’ni Ömercan için takip ettiğini biliyorum. Bize o ve potansiyeli hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Onun çok yetenekli bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Onunla çalışmaktan keyif alıyorum. Yazın buraya geldiğinde, bunun onun için zor olacağını söyledim. Onu zorlayacağımı söyledim. Her zaman ensesinde olacağımı ve zor zamanlar geçireceğini… Ama potansiyeline ulaşması için ona yardımcı olabileceğim her şeyi yapmaya çalışacağımı da söyledim… Onun gerçekten oynamayı bilen, yaratıcı olabilen, basketbol sahasında çok fazla yeteneği olan bir çocuk olduğunu düşünüyorum. Eğer çalışmaya devam ederse, gelişmeye devam ederse -ki şu anda yaptığı da bu- geleceğinin parlak olduğunu düşünüyorum. Bir başka şey de etrafındaki herkesin onu sevmesi… Takım arkadaşları, takımdaki herkesle arası iyi ve dediğim gibi herkes onu seviyor.
Koç, Yavaş yavaş sona yaklaşıyoruz. Bize bireysel hedeflerinizden ve geleceğe dair hayallerinizden bahseder misiniz?
Öncelikle tabii dediğim gibi; her gün takımı nasıl geliştirebilirim, o oyuncuları nasıl daha iyi hale getirebilirim diye düşünüyorum. Sezon sonuna kadar da bunu yapmaya devam edeceğim. Beş maçımız daha var ve umarım sezon sonrasında bunun bize sahada neler getireceğini göreceğiz. Umarım sezon bittiğinde birçok oyuncunun eskisinden çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Ve konu bana gelince bu benim en büyük ödülüm. Şunu anlamalısınız ki ben basketbol oynamayı 19 yaşındayken bıraktım, ciddi bir sakatlık yüzünden değil, o zamanlar basketbolda dünyanın en iyisi olamayacağımı gördüğüm için bıraktım. Böylece basketbol antrenörlüğü yapmaya başladım ve eğer bunu yaparken dünyanın en iyisi olamayacağımı hissedersem… Anlayacaksınız çünkü iş değiştireceğim. Şu ana kadar iyiyim ve yakın geleceği bilmiyorum. Ben sadece günlük tutkulara odaklanıyorum.
Koç, bu röportajımızın son kısmı. Size birkaç kelime veya isim söyleyeceğim ve bunlar hakkında tek kelimelik cevaplar vermenizi isteyeceğim. Hazırsanız başlayabiliriz…
Enterasan olacak. Evet. Hadi deneyelim.
Alexander Nikolic
-Profesör
Pionir
-Çocukluk
Nikola Topic
-İnanılmaz
Zeljko Obradovic
-En büyük
EuroLeague.
-En zor
Dejan Mijatovic
-Basketbol aklı
Dusko Vujosevic
-Partizan
Misko Raznatovic
-En iyisi
Ve son olarak, Ömercan İlyasoğlu
-Yetenkli