Dünya Kupası’nda ilk turun ardından 24 takım 16’ya indi ve eleme turları başladı. Takımların gruplarında yaptıkları beşer karşılaşma sonunda ne gördük peki? Açıkçası beklemediğimiz hemen hemen hiçbir şey.
Spor içinde bazen hoş, bazen can sıkıcı pek çok sürpriz barındırır. Öngörülemeyen ögeler oyunu etkiler, değiştirir. Bizleri şaşırtır. Ancak bu Dünya Kupası’nda turnuva öncesi ne bekliyorsak hemen hemen aynen bulduk.
Öncelikle son yılların en düşük seviyeli turnuvası oluyor 2014 Dünya Kupası. Hem kağıt üzerinde zayıf, hem de parke üzerinde uygulamada sorunlu takım sayısı hayli fazla. Global bir krizden geçen basketbol için beklenen bir tablo aslında. Bu resimde güçlü kalan 1-2 istisna dışında direnenler kendilerini bir adım yukarı attı. O hengamede dağılanlar ise evine dönüyor.
“Turnuvada finalin iki mutlak favorisi ABD ve İspanya’nın gerçekten de diğer herkesten çok yukarıda olduğunu gördük. İspanya yaklaşık 15 yıldır birarada oynayan Juan Carlos Navarro-Rudy Fernandez-Pau Gasol çekirdeğine yaptığı eklemeler ve başarı geleneği ile açık ara en iyi takım konumunda”
Kaan Kural, Basketbol yazarı ve yorumcusu
Turnuvada finalin iki mutlak favorisi ABD ve İspanya’nın gerçekten de diğer herkesten çok yukarıda olduğunu gördük. İspanya yaklaşık 15 yıldır birarada oynayan Juan Carlos Navarro-Rudy Fernandez-Pau Gasol çekirdeğine yaptığı eklemeler ve başarı geleneği ile açık ara en iyi takım konumunda. Neredeyse bütün ekiplerin 'toplama kadro' gibi göründüğü turnuvada bu 'takım olma' faktörü ile zaten güçlü temeli daha da sağlam bir uygulama ile parkeye yansıttılar. İlk gruplarda hiçbir takım yanlarına bile yaklaşamadı. Tıkır tıkır oynuyorlar. NBA’de Yılın Savunmacısı unvanlı küçük Gasol savunmanın lideri. O sürpriz değil. Belki de tek beklenmedik gelişme, iki yıldır uykuda görünen, hatta etkisizliği artık yeteneklerinin erozyona uğramasına bağlanan abi Gasol’ün yeniden şahlanışı oldu. Son Milli Takım macerasında yeniden hücumun liderliğini aldı Pau. İlk turda 26 dakika, ortalamada yüzde 62 isabetle 21.2 sayı ortalaması yakaladı. İspanya zaten iyiydi, yeniden doğan Pau Gasol sayesinde o tahmin etmenin çok zor olduğu olası ABD finaline de favori olarak çıkacak gibi görünüyor.
Hep ABD-İspanya finali diyoruz, sağ olsun turnuva sistemi ve kura da buna kapıyı zaten açmıştı. Elemelerde ABD ve İspanya finale kadar farklı kulvarlardan gelecek. İspanya’nın kanadı daha zorlu. Şu ana kadar iki favoriden sonra en iyi görünen takım Yunanistan misal o kanatta. Son Avrupa Şampiyonası’nda hezimet yaşayan Yunanlar, yeniden yapılanarak daha 'takım' olarak geldiler İspanya’ya. Spanoulis’in yokluğunda Printezis-Calathes-Bourousis ekseninde bireysel değil kolektif oynayarak beşte beş yaptılar. İspanya dışında en kolektif oyunu oynayan ekip durumundalar. Eğer kuranın ABD tarafında olsalar 2006’dakine benzer, çok ilginç bir ABD-Yunanistan eşleşmesi görebilirdik ama bu tarafta benzer bir oyun oynayan ama çok daha kaliteli oyuncu malzemesine sahip İspanya önünde şanslar fazla yüksek değil. Ama bronz madalya yani 'diğerlerinin şampiyonluğu' için en güçlü aday konumundalar.
Kuranın İspanya tarafında yine Fransa, Brezilya gibi iyi günlerinde tehlikeli olabilecek başka takımlar da var ama ikisi de devamlılık sorunu yaşıyor. Keza ilk turun altını çizdiği bir başka gelişme de Sırbistan’ın artık iyice demode kaldığı oldu. Bu kadar sorunlu takım ve temposuz, dağınık oyun ortamında bile Sırbistan’ın fundamentale dayalı, disiplinli, düşük tempolu basketbolu iş yapmadı. Çıkıştaki çok az sayıdaki ülkeden biri olan Hırvatistan ise şuta dayalı oyunu ile modern basketbolda öne çıksa da bu kadar 'yumuşak' kaldığı sürece beklediği sıçramayı yapamayacak. Onu da yeniden gördük.
Kupanın tek sürprizi Faried
Turnuvanın ABD tarafı ise çok daha kolay. Slovenya, Avustralya, Litvanya ve Türkiye öne çıkıyor ama hepsinin ciddi zaafları, devamlılık sorunları var. Uzatmaya gerek yok, bu takımların hepsi sınırlı. İşin ilginç yanı, ABD de kağıt üzerinde olduğundan çok daha sınırlı bir takım olarak göründü parkede.
Koç Mike Krzyzewski’nin vizyonu herkesten dört gömlek daha atlet olan takımı ile rakibi boğmak üzerine. Doğru bir vizyon ama eksik. ABD rakibi boğuyor boğmasına. Maç başına 20 üstü top kaybına zorluyor. Ancak herhangi bir yapısal bütünlükleri yok. Rakibin hatalarından açık sahada hücum imkanı bulurlarsa potayı kırmaya çalışıyorlar da yarı sahada halen 'sırayla atalım' düzeni devam ediyor. Hele 1-2 şut kaçırırlarsa o zaman herkes kahraman olma sevdasıyla bire beş ortaya dalmaya çalışıyor ki bunun saçma sonuçlarını Türkiye karşısında gördük. Daha da kötüsü şu anda temelde dokuz kişilik rotasyonla oynuyorlar. DeMar DeRozan, Andre Drummond ve Mason Plumlee devre dışı. Oynayan isimlerden ise DeMarcus Cousins ve Rudy Gay halen NBA’de beraber forma giydikleri Sacramento Kings kafasındalar. Takımın başarısından, büyük resimden çok, oyundan kopuk, kendi hallerinde takılıyor ve bol bol hata yapıyorlar. Neredeyse iki senedir parkeden uzak kalan Derrick Rose’un da verimsizliği düşünülünce ABD aslında altı oyuncu üzerinden dönüyor. Rakibi boğacak baskıyı sadece altı oyuncudan verim alan bir rotasyonla sürdürmek zor. Üstelik o altı ismin bile sorunları var.
ABD için belki de tek hoş sürpriz Kenneth Faried oldu. Anthony Davis zaten artık NBA’in LeBron-Durant zirvesine ortak olmaya hazırlanıyor, orada şüphe yok. Ama Faried’in demode kabul edilen atletizme dayalı 'power' forvet stilinin hala geçerli olduğunu görmek hakikaten şaşırtıcı oldu. Sporda yeterli enerji hala tekniği nakavt edebiliyor. Bu dersi de unutmayalım. Turnuva öncesi modern oyunda yeri olmadığı düşünülen Faried’in şu an ABD’nin en iyi oyuncusu olması hemen her şeyin tahmin edilen şekilde gittiği kupanın en beklenmedik gelişmesi oldu. Ancak son derece korkutucu Davis-Faried ikilisine rağmen ABD kısaları başta Stephen Curry olmak üzere daha iyi şut atamazsa ABD’nin zorlanacağı açık. Finale kadar yol kolay da finalde İspanya'yla şu oyunla baş etmesi kolay değil.
“Son derece korkutucu Davis-Faried ikilisine rağmen ABD kısaları başta Stephen Curry olmak üzere daha iyi şut atamazsa ABD’nin zorlanacağı açık. Finale kadar yol kolay da finalde İspanya'yla şu oyunla baş etmesi kolay değil.”
Kaan Kural, Basketbol yazarı ve yorumcusu
Oyun mu önemli sonuç mu?
Türkiye açısından ise her anlamda inişli çıkışlı bir turnuva oluyor. Maçtan maça bile değil, maç içinde sürekli inip çıkıyoruz. Yeni Zelanda ve Finlandiya gibi gayet sınırlı takımları, tüm maçı geride götürüp, birini son beş dakikadaki 15-1’lik seri, diğerini ise rakibin yıldızı Koponen’in 0/2 faul atıp daha sonra da üç sayı öndeyken taktik faul yapmaması sayesinde maçı uzatmaya götürerek yenebildik. ABD önünde bir devre çok iyi oynadık. Belki de bütününü iyi diyebileceğimiz şekilde oynadığımız tek maç ise Dominik Cumhurtiyeti karşılaşması oldu. Aynı basketbolu oynayıp 1-2 topla şu anda evimize dönüyor olabilirdik. Ama bunlar da beklenmedik durumlar değil. Bu takımın hücum anlamında turnuvanın en sınırlı takımlarından biri olduğu ortada. En skorer iki oyuncudan birinin Ömer Aşık olması bile çok şey anlatıyor. Ömer’e tebrikler elbette ama alternatifsizliğin ilanıdır bu rakam.
Yüzde 43 ile şut, yüzde 32 ile üçlük atıyoruz takım halinde. Oynanan oyunu düşününce bunlar bile iyi yüzdeler sayılır. Ama bir savunma geleneğimiz ve büyük bir çabamız var. O çaba zaten organize olamayan rakipleri de sınırlıyor. Hücumda ise atamasak bile çabayla rakibi hataya ve faul yapmaya zorluyor, çizgiye bol bol gidiyoruz. Turnuvanın en çok serbest atış kullanan takımıyız. Üstelik bizim için iyi denebilecek yüzde 68 gibi bir yüzdemiz var. Bir şekilde ancak yetecek kadar sayı buluyoruz.
Ama bu yetmez. Çaba, savunma, ekstra serbest atışlarla zorlayarak ancak bir yere kadar gelebiliriz. Türkiye’nin Dünya Kupası macerası muhtemelen bu turda Avustralya önünde sona erecek. Ama oyuna bakıp başları öne eğmeye gerek yok. Uzun süredir 'elinden geleni yapan' bir takım izlemeyi özlemiştik. Bu takımın elinden gelen de ancak yüzde 32 ile üçlük ne yazık ki.
KAYNAK: El-Cezire



