23 Kasım 2024, Cumartesi
spot_img
Ana SayfaDİĞERARŞİVİşte Ataman'dan tüm merak edilenler

İşte Ataman'dan tüm merak edilenler

Türkiye'nin en iyi antrenörlerinden biri olan Ergin Ataman merak edilenleri NTVSPOR'a anlattı. Gökçe Başaran ve Eyüp Yıldız'ın gerçekleştirdiği röportajda Ataman ilginç konuları gündeme getirdi.

“EFES PİLSEN İKİ YIL ÖNCEKİNDEN ÇOK DAHA İLERDE”

 

Efes Pilsen ile geçirdiğiniz 2 yılı değerlendirir misiniz? Kendinizi başarılı buluyor musunuz?
Olaya iki platformda değerlendirmek istiyorum. İlk platform olan Avrupa'da Efes Pilsen'i istediğim yere tekrar getiremediğimi düşünüyorum.  Çünkü Efes Pilsen, Euroleague'de en büyük başarıyı 2000 yılında “final four” oynayarak elde etti ve o takımın başında ben vardım. Efes Pilsen'e ikinci kez geldiğimde, hayalim Euroleague'de Efes Pilsen'e “final four” oynatmaktı. Tuncay Özilhan da buna inanıyordu. Bana her türlü imkanı tanıdı, istediğim kadroyu kurma şansı verdi. Ama sonuç olarak başarısızım. Mutlaka her başarının ve başarısızlığın çeşitli faktörleri vardır. Bu başarısızlıkta en büyük pay benim. Sonuçta ben bu takımın teknik direktörüyüm, takımı ben kurdum. Ama bu takımı kurarken çok farklı beklentilerim vardı. Özellikle bu sezonla alakalı. Rakocevic ve Nachbar transferlerinden sonra oluşan sıkıntılar… Mario Kasun'un oynadığı 2 yılda sakatlıklardan bir türlü kurtulamaması. Kerem Gönlüm gibi stratejilerimde çok önemli bir oyuncunun doping cezası alması. Bunlar benim beklemediğim olaylardı. Böyle faktörler oluşunca istediklerimi yapamadım. Ama bu sene Avrupa kupalarında oynayan diğer takımlarımıza bakarsanız, Efes Pilsen içlerinde en başarılısıdır.

Diğer platform ise Türkiye. Ben Efes Pilsen'e geldiğim zaman takım dağılmış durumdaydı. Yabancıların bazıları sezon ortası gitmişti, diğer oyuncular gönderilmişti. Türk oyunculardan bazıları transfer olmuştu mesela Ermal Kuqo, İspanya'ya gitmişti. Efes Pilsen'e ilk geldiğimde takımda 3 oyuncu bulunuyordu. Bunun yanında Efes Pilsen'in Fenerbahçe Ülker'e karşı 3 yılda play-offlarda galibiyeti yoktu. Zaten bu 3 yılın birinde Ülker, diğer ikisinde Fenerbahçe Ülker şampiyon oldu. Ben ilk geldiğim yıl en azından bunu değiştirdim. Bunları nasıl değiştirdim? Efes Pilsen olarak öncelikle Kaya Paker, Kerem Tunçeri gibi önemli Türk oyuncuları transfer ettik. Yabancıların tamamını değiştirdik. Preston Shumpert, Mario Kasun, Charles Smith, Bootsy Thornton gibi oyuncuları aldık. Burada herkes “Ergin Ataman, Igor Rakocevic'i oynatamadı” diyor. Tamam belki onu oynatamadım ama Charles Smith de kariyerinin en iyi basketbolunu benimle birlikte oynadı. Bootsy, her zaman çok faydalı oldu. Bunların hepsini ortaya koyduğunuz zaman, Efes Pilsen Türkiye'nin en güçlü takımı haline geldi. İlk sene, 3 kupayı birden aldık, ikinci sene ise finalde Fenerbahçe Ülker'e kaybettik. Ama kaybederken de başımıza gelenler belli. Sene boyunca Kerem Gönlüm'ün olmaması, Thornton'un serinin 2. maçında sakatlanmış olması, Kerem Tunçeri'nin 4. maçta sakatlanması… Bütün bunların sonunda finali kaybettik. Ama Efes Pilsen 2 yıl önceki halinden çok daha ileride. Bugün Efes Pilsen'den birkaç oyuncu gitti ama 2-3 takviye ile yine şampiyonluğa oynayacaktır. Ben geldiğimde durum böyle değildi. Efes Pilsen taraftarlarının bazılarının bana kızdığını biliyorum ama bunuda göz ardı etmesinler.

OYUNCULARINA MESAJI: “SİZ SAHADA BEN DIŞINDA MÜCADELE EDECEĞİM”

 

Fenerbahçe Ülker serisinde sürekli demeçler verdinz. Ama bu yönde kulüpten açıklama gelmedi. Yalnız kaldığınızı düşünüyor musunuz?
Öncelikle Efes Pilsen'e  geldiğim ilk gün oyuncularla yaptığım toplantıda, hepsinin Fenerbahçe Ülker'e karşı bir sıkıntısı vardı. Kafalarında biz ne yaparsak yapalım Fenerbahçe Ülker'i yenemeyiz imajı oluşmuştu. Ama ilk geldiğim gün oyuncularıma şunu söyledim: “Siz sahada mücadele edin, ben de saha dışında mücadele edeceğim.” Sahada maçı kazanmak için önce oyunculara bu güveni vermeniz gerekiyor. Çünkü Efes Pilsen olarak arkanızda Galatasaray, Beşiktaş gibi bir camia yok, taraftar gücü yok. Kulüp olarak bütünleşmek zorundaydık. Ancak bu sayede hem pskolojik mücadeleyi hem sahadaki mücadeleyi verebilirdik. Ama burada Efes Pilsen kulübünün yıllardır elit bir tavrı var ve bu tarzı ile yıllarca Türk basketbolunu götürdü. Ama o zamanlar bir Fenerbahçe Ülker gerçeği yoktu. Sadece Ülker vardı ve Ülker de Efes Pilsen gibi bir kulüptü. Belki O zamanlar da Fenerbahçe vardı ama bu seferde arkalarında güçlü bir sponsor yoktu. Ama ne zaman Fenerbahçe ile Ülker birleşti, Efes Pilsen bunun sıkıntısını gördü. Ben bunu dışarıda zaten görüyordum. Hatta ilk Fenerbahçe Ülker maçına çıkmadan önce bana 12-0'lık seriyi hatırlatıyorlardı ama ben her zaman şunu söyledim: “12-0’lık seri benden önceydi şimdi Ergin Ataman dönemi başlıyor.” Bu Fenerbahçe Ülker'e bir mesaj değildi aksine oyuncularıma bir mesajdı. Ama Efes Pilsen bu tarzını değiştirmedi. Sonuçta Tuncay Özilhan, tarz olarak Aziz Yıldırım gibi olamaz. Ama maalesef sporun gerçeğinde de bu var. Ben bu yüzden bu mücadeleyi yaptım. Ama bunu yaparken en çok üzüldüğüm nokta; Fenerbahçe kanadından Ergin Ataman, Fenerbahçe Ülker düşmanı gibi gözüktü. Bu, Türkiye'deki fanatizmin bir göstergesi. Ben bunu yapmak zorundaydım.

“TAŞIMA SU İLE DEĞİRMEN DÖNDÜRMEK GİBİ…”

 

Ülker'in Fenerbahçe'ye sponsor olması ile basketbolda yeni bir dönem açıldığı söyleniyor. Efes Pilsen'in bu konudaki duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülker'in basketboldan çekilip Fenerbahçe'ye sponsor olması bir taraftan çok pozitif, diğer taraftan çok negatif bir etki yarattı. Burada kamuoyu şu beklentide olmasın. Efes Pilsen asla böyle bir yola girmeyecektir. Çünkü Ülker'in bu yola girmesinin farklı nedenleri vardı. O dönem ben Ülker'in içindeydim. Ülker strateji olarak spora, sponsor olarak yatırım yapmayı düşündü. Efes Pilsen ise 30 yıllık bir marka. Bunun yanında Avrupa'da Koraç Kupası kazanmış, 2 kere “final four” oynamış bir takım. Efes Pilsen, hiçbir zaman bir kulüple birleşmedi, birleşmeyecektir. Ama Efes Pilsen bu kadar başarının arkasından, bu kadar maddi gücün ardından, kendisine çok daha fazla kamuoyu ve taraftar sağlayabilirdi. Bunu sağlayamadı. Bunun sağlanamamasının tek sebebi, pazarlama.  Çünkü ben pazarlama adına Amerika ve İtalya’da çalıştım. Burada marketing adına hiçbir şey yapılmıyor. Bu konuda sıkıntı çekilince, kulüp, Efes Pilsen kurumu gibi duruyor. Halbuki öyle olmaması gerekiyor. İnsanların Efes Pilsen'e sempatisi çok fazla. Ama bu organik bir bağ haline getirilemedi. Belki Efes Pilsen, Euroleague maçlarını 10-12 bin seyirciye oynuyor ama bunu nasıl oynadığını biliyoruz. Bu taşıma su ile değirmen döndürmek gibi… Ama ben takımın antrenörüydüm, lig maçlarını 100-200 seyirciye oynadığımı biliyorum. Efes Pilsen gibi güçlü bir kulüpte bu olmamalıydı. Efes Pilsen'in yapması gereken bu olmalı. Yoksa Efes Pilsen asla Ülker gibi olmayacaktır.

“NACHBAR'I 3 NUMARA OYNATSAYDIM SMITH YA DA THORNTON'U KESECEKTİM”

 

Bostjan Nachbar'ı 4 numarada kullanmanız çoğu zaman eleştirildi. Nachbar'ı niçin 4 numarada kullandınız?
Nachbar, bize gelmeden önce Dinamo Moskova forması giydi. Dinamo ile çıktığı maçların %90'ını 4 numara olarak oynadı. O takımın antrenörü, eski Efes Pilsen antrenörü David Blatt'dı. Onunla da uzun uzun konuştuk ve Nachbar'ın maçlarını izledik. Nachbar, 2.06 boyunda, orta seviye ribaund alabilen ve şutu muazzam bir 4 numara. Artık modern basketbolda bütün 4 numaralar şutör. Mesela Ersan İlyasova da 4 numara pozisyonunda oynuyor. Hatta Phoenix Suns'ın koçu, Hidayet'i yeni sezonda 4 numara oynatacağını açıkladı. Bizim sistemimizde, modern basketbolda bu tarz bir 4 numaraya ihtiyacımız vardı. Zaten elimizde Kaya Peker vardı. Bunun yanında Kerem Gönlüm'ün döneceğini ümit ediyordum. Doping açıklandığında maksimum 6 ay ceza alır diye düşünüyordum. Zaten bizim 4 numaramız Kerem Gönlüm olacaktı. Nachbar farklı tarzda bir alternatif olacaktı. Belki Slovenya Milli Takımı'nda 3 numara oynadı. Ama bizim takımımıza baktığınızda Charles Smith, Bootsy Thornton ve Igor Rakocevic varken birde bunun üstüne Kerem Gönlüm'den de hiç yararlanamayınca, Nachbar'ı 4 numarada kullandım. Ama sonradan düşündüğümde, Dinamo Moskova'da ve Eurocup'taki sertliği kaldırabilen Nachbar'ın Euroleague’deki sertliğe cevap veremediğini gördüm. Ama geri dönüş yoktu. Eğer Nachbar'ı 3 numarada oynatsaydım ya Charles Smith'i ya da Bootsy Thornton'u kesmek zorunda kalacaktım.

“NACHBAR'I VERİP HERVELLE'İ ALMAK İSTİYORDUK”

 

Bostjan Nachbar'ın Real Madrid'e takas olacağı basında çok yazıldı. Bu haberlerin doğruluk payı var mıydı?
Real Madrid'in bir 3 numaraya ihtiyacı vardı. Bizim takımda ise Nachbar'dan 4 numarada verim alamadığımızı gördükten sonra o pozisyona ihtiyaç doğdu. İş çok ileri boyuta kadar geldi fakat Nachbar'ın kontratının bizde yüksek olması ve Real Madrid'in yaptığı teklifin az olmasından dolayı Nachbar bu teklifi kabul etmedi. Aslında Nachbar, Real Madrid'e çok gitmek istiyordu ama aradaki farkı Efes Pilsen vermek istemediği için transfer kilitlendi. Bu formül, benim çok üstünde durduğum bir formüldü. Nachbar iyi bir oyuncu ama 4 numarada Euroleague'de yer alamadı. Onu Real Madrid'e verip yerine Axel Hervelle'i almak istiyorduk. Ama maddi sebeplerden dolayı bu transfer gerçekleşmedi.

“RAKOCEVIC BİR NAUMOSKI DEĞİL”

 

Igor Rakocevic ile Maccabi maçında sert bir tartışmanız olmuştu. Neden Rakocevic ile olaylar bu noktaya geldi?
Maccabi maçındaki olay Rakocevic'in hem teknik kadro ile hem de oyuncular ile yaşadığı problemlerin son damlasıydı. Rakocevic ile olan problemler maalesef Ekim ayındaki bir idmanda benim üstüme gelmesiyle başlayıp, oyuncularla olan ilişkilerindeki sorunlarla devam etti. Özellikle Rakocevic'in oyun tarzından dolayı diğer oyuncular onu kabul etmiyordu. Rakocevic ise takımın tek liderinin kendisi olmasını istiyordu ve takımın onun arkasından gitmesini istiyordu. Ama sahada gösterdiği performans buna yeterli olmuyordu. Efes Pilsen, zamanında Petar Naumoski'nin arkasından gitmişti ama Naumoski, tek başına bir takımdı. Her oyuncu ona saygı duyuyordu. Naumoski; oyun disipliniyle, efendiliğiyle, takım içindeki liderliğiyle çok farklıydı. Belki her topu atsa bile kimsenin sesi çıkmıyordu çünkü kazandırıyordu. Ama Rakocevic, bu özelliğini sahaya yansıtamayınca takımda problemler başladı. Buna önlem almaya çalıştığımda ise bu sefer Rakocevic'in bana karşı agresifliği başladı. En sonunda, Maccabi maçında doruk noktasına geldi. Aslında Nachbar'ın takas olayları varken, Rakocevic'in takas olması için çok uğraştım. Malaga ile konuştum, Malaga Rakocevic'i istedi. Ama oyuncuların kontratları çok yüksek olduğu için bu oyuncular Efes Pilsen'den gitmeyi kabul etmediler.

“TUNCAY ÖZİLHAN'A KARŞI ZOR DURUMDA KALDIM”

 

Aslında burada ben çok zor durumda kaldım. Bu oyuncuyu istedim çünkü hedefim büyüktü. Rakocevic'in biraz problemli bir oyuncu olduğunu biliyordum. Rakocevic, zamanında Real Madrid'den atılmış bir oyuncu. Messina ile takas konusunu konuşurken, Rakocevic'i alır mısınız dediğimde bu kulübün kapısının içinden giremez cevabı geldi. Ama sene başında bir kumar oynadım. Geçen yıl şampiyon olan, kemikleşmiş bir takımımız vardı ve bu takıma koçluk yeteneğimi kullanarak Rakocevic'i monte ederim ve bu sayede Euroleague'de “final four”u yakalarız diye düşündüm ama benim düşüncemin tam tersi oldu. Rakocevic bütün kimyayı karıştırdı. Böyle olunca Tuncay Özilhan'a karşı zor durumda kaldım. Hem Rakocevic'i aldırdım hem de bu işin onunla gitmeyeceğini anladım. Rakocevic, kötü bir oyuncu değil ama bu kimyaya uymadı. Oyuncuya takas teklifi ile gidiyorsun ama oyuncu da bu kadarlık kontratım var, gitmiyorum diyor. Bu sıkıntılar sadece Efes Pilsen'in başına gelen bir durum değil. Futbolda dahi böyle sorunlar oluyor. Galatasaray Lincoln ile Fenerbahçe Daum ile böyle sorunlar yaşadı. Burada eğer kararını veriyorsan sert tedbir alacaksın, kadro dışı bırakacaksın. Ama biz bu mücadeleyi vermedik.

“KEŞKE YA DEDİĞİM OLACAK YA DA BEN YOK DİYEBİLSEYDİM”

 

Bu olaydan sonra sizden beklenen bir tavır vardı. Ama bunu göstermediniz. O süreçte neler yaşandı?
Maccabi maçından sonra Rakocevic'e çok ağır bir ceza vermek istiyordum. Belki takımdan göndermek en uç noktaydı ama amacım en az 3-4 maç kadro dışı bırakıp burnunu sürtmekti. Efes Pilsen kulübüne yakışan buydu. Kulübün toplanıp, antrenöre ve takıma karşı bu disiplinsizliği yapan oyuncuyu süresiz kadro dışı bırakmasını bekliyordum. Daha sonra oyuncu gelir, özür diler, cezasını verir tekrar takımın içine sokardım. Ama Efes Pilsen bunu yapmadı. Bana “Rakocevic'i kadro dışı bırakmıyoruz ister oynatırsın ister oynatmazsın” dediler. Burada benim 2 seçeneğim vardı. Ya istifa edecektim ki kamuoyunun Ergin Ataman'dan beklediği buydu. Ama burada karşıma şu çıkıyordu. Benim Efes Pilsen'den ayrılmamı isteyen o kadar büyük bir çevre vardı ki… Kararımı vereceğim geceyi çok zor geçirdim. Ergin Ataman prensipleri ile davranıp, istifa etseydim kazanan başkaları olacaktı. Bunun olmasını istemedim. Zaten takımımda liderdi ve şampiyon olacağına yüzde yüz inanıyordum. Öyle bir dönemde bırakıp gitmek kolay değildi. O günlerde çok karmaşık duygular içindeydim. Efes Pilsen yönetimi kadro dışı bırakmadığını söyledikten sonra bende madem kadro dışı kalmadı o zaman oynasın dedim. Zaten Rakocevic oynamadığı için sıkıntı çıkıyordu. Çünkü onun yerine Charles Smith'i oynatıyordum ve hakkını veriyordu. Ben de Fenerbahçe maçında “bütün sıkıntılar bundan çıkıyor, o zaman çıkıp Rakocevic oynasın” dedim. Ama buna zaten takım tepki gösterdi, zaten maçı kaybettik. Ama geriye dönüp baktığımda; keşke o gün her şeye rağmen masaya yumruğumu vurup “ya benim dediğim olacak ya da ben burada yokum” diyebilseymişim… Belki o gün birçok şeyi değiştirme şansına sahip olabilirmişim.

“BEN HİDAYET'İ GENÇ YAŞINDA 35 DAKİKA OYNATTIM”

 

Euroleague arenasında fazladan birkaç yabancı ile oynamanız eleştirildi. Bu eleştirilere cevabınız nedir?
Kerem Gönlüm'ün olmayışı planlarımızı bozdu. Aşağıdan yetişen hazır genç oyuncumuzun olmayısı ve Türkiye'de transferin kapanmış olmasından dolayı mecburen  yedinci yabancı olarak Santiago'yu almak zorunda kaldık. Santiago'nun ligde oynayamayacağını biliyorduk, bu bir riskti ve bunu göze alarak transferi yaptık. Eğer Santiago'yu almasaydık, bu sefer Euroleague'de sıkıntı çekecektik, seviye olarak rakiplerimizin altında kalacaktık. Bir kumar oynadık ama tutmadı. Ayrıca bir eleştiriye daha cevap vermek istiyorum. Dusan Cantekin'i sezon başında 12 kişilik A Takım kadrosuna aldım. Fakat Dusan, kalp damarlarından çok ciddi, hayati önem taşıyan bir operasyon geçirdi. Hatta basketbol oynayıp oynayamayacağı bile belli değildi. Bu yüzden 6 ay basketbol oynayamadı. İki ay hastanede yattı. Kerem Gönlüm de olmayınca Santiago'yu o pozisyona almak zorunda kaldık. Bütün bunlar kamuoyunun bilmesi gereken olaylar. Ama her şeye rağmen Dusan'ı oynatmaya çalışıyordum çünkü onu ileriye dönük bir oyuncu olarak görüyordum. Ben Hidayet'i genç yaşına rağmen 35 dakika oynatan biriydim. O gün genç oyuncuları oynatıyordum da bugün genç oyunculara düşman mı oldum? Yok böyle birşey. Bu olay kapasite meselesi.

“KAÇAN İLK İNSAN OLMAZDIM”

 

Final serisi oynanırken adınız Galatasaray Cafe Crown ile geçti. O günlerde neler yaşandı?
Galatasaray Cafe Crown ile bir temas olmuştu ama benim için o an tek hedef; Efes Pilsen'i final maçlarında şampiyon yapmaktı. Etik açıdan o dönem ciddi bir görüşme yapamazdım. Ama Galatsaray Cafe Crown'un işi aceleydi. O dönem bir belirsizlik vardı. Cem Akdağ'ın durumu belli değildi, Evren Büker Trabzonspor'a gitmişti. Yeni bir yapılanmaya ihtiyaçları vardı, ben Galatasaray'a o dönem bu yapılanmaya hazır olmadığımı söyledim. Onlar da kendi açılarından en doğru kararı verip, Oktay Mahmuti ile anlaştılar.
Ama bu konuda şunu belirtmek istiyorum; bunu Galatasaray yöneticilerine de söyledim. Efes Pilsen taraftarının bunu bilmesini istiyorum. Türkiye'de playoff maçları başladığı zaman Efes Pilsen'in kapanacağı haberlerinin ayyuka çıktığı, her yerde Efes Pilsen'in kapanacağının konuşulduğu bir dönemdi. Ben böyle bir dönemde ki Efes Pilsen'de 10 yılım geçti, gemiyi terkeden, kaçan ilk insan olamazdım. O gün benim önüme 1 milyon dolarlık kontrat koysalar dahi o kontratı imzalamazdım.

“BEN ÇOK İSTEDİM”

 

Efes Pilsen'e ilk geldiğiniz zamanlarda sıkıntılı bir döneminiz olmuştu ve Aydın Örs'ün Efes Pilsen'e gelme ihtimali oluşmuştu. Bu birleşme neden gerçekleşmedi?
Aydın Örs'ün Efes Pilsen'e gelmesini planlarken o kötü dönemi düşünerek değil, Efes Pilsen'in 5-10 yıllık sürecini düşünerek bunu istedik. Daha doğrusu ben istedim. Ama Aydın Örs'ün Efes Pilsen'deki konumu ile alakalı bir anlaşmazlık oldu. Aydın Örs, Efes Pilsen yönetiminin ona karşı yaklaşımından, verilecek sorumluluklardan tatmin olmadı. Efes Pilsen yönetimi de bu konuda çok istekli olmadı. Bu işte en istekli olan bendim. Ben şuna inanıyorum; her iki tarafta istiyorsa o iş olur. Sonuçta Aydın Örs, Efes Pilsen'de efsane oldu. Ama Efes Pilsen bu hamleyi yapamadı şahsi fikrim bu hamle olsaydı tarihi bir hamle olurdu. Hemen akabinde bunu Fenerbahçe Ülker yaptı. İkincisi; Fenerbahçe Ülker kendi salonunu yapıyor. Efes Pilsen, bunu yıllarca yapmadı. Ülker'in de ekonomik  desteği her geçen yıl artarak devam ediyor. Aradaki fark açılmak üzere. Efes Pilsen dahil Galatasaray Cafe Crown, Beşiktaş Cola Turka, Türk Telekom gibi takımların artık hamle yapması gerekiyor.

“İSPANYA'DAN SONRA EN İYİ İKİNCİ LİGİZ DENİLİYOR AMA SONUÇLAR NEREDE?”

 

Neredeyse son 10 yılda Türkiye'den hiçbir takım Euroleague'de final four oynayamadı. Sizce bunun sebepleri nedir?
2001 yılından itibaren ne yazik ki basketbolumuz şişirilmiş bir balon. NBA'de oynayan 4-5 oyuncumuz var. Türkiye'deki kulüplerimiz Efes Pilsen ve Fenerbahçe Ülker çok ciddi yatırımlar yapıyorlar. Sadece bu kulüpler değil Türk Telekom, Galatasaray Cafe Crown ve Beşiktaş Cola Turka da kendi oynadıkları kupaya göre iyi yatırım yapıyorlar. Alba Berlin, Eurocup'ta final oynadı. Alba'nın bütçesi Galatasaray, Beşiktaş'ın bütçesinden fazla değil. Milli Takım'a bakıyorsunuz, 2001'den beri başarısı yok. Üç Avrupa şampiyonası geçirmiş takımın en iyi derecesi sekizincilik. Bir çarpıklık var. İspanya liginden sonra ikinci en iyi ligiz deniliyor, sonuçlar nerede? Bu işin eleştirisel yanı. İşin gerçek boyutuna geldiğiniz zaman Avrupa'da başarılı olmanız için çok iyi bir lige sahip olmanız gerekiyor ya da Rusya'da CSKA Moskova veya İsrail'de Maccabi gibi çok büyük bütçelere sahip olmanız lazım. Siz bugün Rakocevic'i transfer ediyorsunuz, olay oluyor. “Final Four” için mücadele ettiğiniz Real Madrid'de Rakocevic ayarında 10 tane oyuncu var. Ligde rekabet ettiğin takım sayısı çok az. Bizim 2 yılda ligde oynadığımız maçlarda ortalama sayı farkımız 20. Ama Avrupa'ya geldiğimiz zaman bu böyle değil. Avrupa'da çok daha iyi ligler var. Bunun birinci sebebi, Son 7-8 senede Türkiye'den üst seviye oyuncu yetişmedi. Bunun başında da Efes Pilsen geliyor. Efes Pilsen'de son yıllarda A Takım'a çıkabilen tek oyuncu Cenk Akyol. Eskiden bu böyle değildi. Tamer Oyguç, Volkan Aydın, Ufuk Sarıca, Ömer Onan, Hidayet Türkoğlu gibi oyuncular çıkıyordu. Türk basketbolunun lokomotifi olan Efes'de durum böyleyken, diğer kulüplerde durum daha feci. Türk oyuncu sınırlı kalınca, bir de bunun üstüne yabancı sınırlaması getirilince çok büyük sıkıntı oluyor. Efes Pilsen'de bu sene 7 yabancı ile oynadık ama keşke 2 yabancı ile oynasaydık. Ama Euroleague seviyesinde oynayacak Türk oyuncun yok. Rakiplerin olan CSKA, Siena, Real Madrid senin karşına en üst düzey 7-8 yabancı ile çıkıyor. Keza yerli oyuncuları da çok kaliteli. Real Madrid Felipe Reyes, Jose Garbajosa, Sergio Llull ile çıkıyor. Bunlar arasında da fark var. Hem altyapıdan oyuncu yetişmemiş, hem  yabancı sınırlamasından dolayı kaliteli yabancıyı getirememişsin, ligin de zayıf. Aynı sıkıntılar Milli Takım'da da var. Ümit Milli Takım son Avrupa Şampiyonası'nda 13. oldu. Neredeyse bir alt lige düşecekti. Eskiden A Milli Takımımızın altındaki Ümit Milli Takımımız başarılar elde ediyordu. Mesela 2006 yılında ikinci oldu. O kadroda Oğuz Savaş, Ersan İlyasova, Semih Erden, Ömer Aşık gibi oyuncular vardı. Ama şuan böyle oyuncular yok. A Milli Takım'da da yaşı gelen, son turnuvası olacak oyuncular var. Zaten bu yüzden Emir Preldzic'i Türk yapıyoruz…

“PARA VE DOĞRU ORGANİZASYON LAZIM”

 

Diğer takımların, Fenerbahçe Ülker ve Efes Pilsen ile rekabet edebilmesi için neler yapması gerekiyor?
Şampiyonluk mücadelesi verebilmek için ekonomik faktör çok önemli. Belki Fenerbahçe Ülker kadar yatırım yapmasan bile doğru organizasyon ile yatırım yapmak gerekiyor. Mesela  Beşiktaş Cola Turka'da çalışırken, Fenerbahçe Ülker'in beşte biri bütçeyle ligi zirvede bitirdik. Ama sıkıntılar yaşadığımız için şampiyonluğa ulaşamadık. Her şeye rağmen birinci faktör doğru organizasyon. İkinci faktör ise ekonomi. İyi oyuncular transfer edebilmek için bütçe olmak zorunda. Belki bu 20 milyon olmaz ama en azından 7-8 milyon olmalı. Bu fark onda biri olursa başarı imkansız. Mesela Partizan örneği veriliyor ama son derece farklı bir örnek. Yugoslavya'da yetişen en iyi oyuncular Partizan'da oynuyor. Diğer liglerde başarılı olamamış Sırp oyuncular Partizan'a dönüyor. Bu oyuncuların çoğu milli takımda da oynuyor. Belki ekonomik olarak düşük bir takım ama yetenek olarak, kulüp gücü olarak çok önemli bir takım. Partizan'ın salonuna girince şaşırıyorsun. Şükrü Saracoğlu, Ali Sami Yen, İnönü Partizan Arena'nın yanında zayıf kalıyor. Ayrıca bütün kamuoyu orada. Vlade Divac, Predrag Danilovic gibi efsaneler orada, inanılmaz bir kulüp olmuşlar. Partizan örneği Türkiye'de kolay kolay olmaz.

“2. SINIF OYUNCULAR İÇİN BU ŞEKİLDE KORUMA OLMAMALI”

 

Ligimizde bulunan yabancı kuralı hakkında neler düşünüyorsunuz?
Burada kısır bir döngü var. 2001'den 2010'a gelmişiz 9 sene içinde, ne kulüpler bazında ne Milli Takım bazında bir başarımız yok. Demek ki sistemde bir sorun var. Burada iki yol var. Birinci yol; Yugoslavya gibi yabancı oyuncuyu tamamen sınırlayacağız. Eskiden olduğu gibi 2 yabancı ile oynayacağız. Alt yapıdan gelen fakat yetenekleri sınırlı olan gençleri arenaya çıkaracağız ve 5 yıl bekleyeceğiz. O 5 yılda bugünden kötü olacağız. Bugünün şartlarında bu çok mantıklı değil. İkinci yol ise; İspanya, İtalya, Yunanistan, Fransa, Almanya'daki kuralları uygulayacağız. Ben tamamen sınırsız olsun demiyorum. Ama 6 yerli olsun 6 yabancı. İyi olan oynasın. Ben hep şunu iddia ediyorum; basketbolun kalkınması, ileriye gitmesi koruma ile olmaz. Buna hep araba sektörünü örnek veriyorum.  Türkiye'de araba sektöründe bir korumacılık vardı. Yıllarca hepimiz  Şahinlere, Kartallara, Serçelere bindik. Ne zaman liberal ekonomiye geçildi o zaman yerli sanayi gelişti, kalitesi arttı. Burada da aynı olay geçerli. 2000'de “final four” oynayan takımımda 20 yaşındaki Hidayet 35 dakika oynuyordu. Bir önceki sezon takıma gelen Mirsad Türkcan, takımda direk yer alabiliyordu. İyi oyuncu yabancının önüne geçer. Kötü oyuncu oynamasın zaten. Türk oyuncu, o rekabetin içine girsin, gelen yabancıların önüne geçmeye çalıssın ki, Hidayet Türkoğlu gibi 10 oyuncumuz çıksın. Ama  2. sınıf oyuncular için bu koruma faktörünü ortaya çıkarırsak kulüp bazında ve Milli Takım bazında başarılı olamayız. Bunun bir başka yöntemi de 2. Ligi kaliteli hala getirmektir.  İkinci Lig'den son 2-3 sene içinde çıkıp 1. Lig'de oynayan kaç oyuncumuz var? Ben, İtalya'da 3 yıl antrenörlük yaptım. İkinci Lig'de bulunan bir takımla hazırlık maçı yaptığımızda zorlanıyorduk, bazen yeniliyorduk. Çünkü onlarda da 3-4 yabancı oyuncu ve 5-6 tane yerli oyuncu vardı. Yabancı oyuncuların hepsi de kaliteliydi. Bizim 2. Lig'e baktığınızda ise bambaşka bir basketbol oynanıyor. O zaman oynayabilecek kalitede takımlardan bir Süper Lig yapılsın. Onun altında çok kaliteli bir 2. Lig olsun. Oradan da kaliteli oyuncular yetissin. Ama 1. Lig'den oyuncu yetiştireceğim diye beklersen, kimse 5 yıl başarı beklemesin. Herkes benden Efes Pilsen'i neden “final four” oynatamadığımın hesabını soruyor. Bugün benden hesap soranlar, yarın Perasovic'ten soracaklar.

“ŞAMPİYON OLABİLİRDİK AMA MADDİ SIKINTILAR KONSANTRASYONU BOZDU”

 

Beşiktaş Cola Turka, sizin döneminizde hem ligde hem Avrupa'da çok başarılı oldu ama sonunu getiremediniz. Şampiyonluk neden gelmedi?
Biz normal sezonu rahat bir şekilde lider bitirdik. Uleb'de eleme maçlarını namağlup bitirip rekor kırdık. Fakat Beşiktaş kulübünde o dönem ekonomik kriz vardı. Bundan basketbol şubesi çok etkilendi. O dönem zirveye oynuyorduk ama idmana çıkmak istemeyen oyuncular vardı. Bir noktaya kadar dayandık. Ama öyle bir nokta geldi ki oyuncuları ikna edememeye başladık. Dördüncülüğe ya da beşinciliğe oynuyorsan bazı detaylar göz ardı edilebilr ama şampiyonluğa oynuyorsan en küçük detay bile takımı geride bırakır. Çünkü rakibin Fenerbahçe Ülker, Efes Pilsen, Türk Telekom… Ama bütün bu aksiliklere rağmen bana göre büyük şansızlık oldu. Sadece sezon içinde 2 maç kaybettiğimiz Türk Telekom vardı ve onlar da bizi son 4-5 hafta kovaladılar, dördüncü olup yarı finalde karşımıza çıktılar. Seriye 1-0 önde başladılar ve bizi dışarıda bıraktılar. Benim basketbol kariyerimde çok mutlu olduğum anlar vardır ama çok üzüldüğüm seneler de oldu. O sene Beşiktaş, hem Türkiye'de şampiyon olabilecek hem de Avrupa'da da en azından final oynayacak havasını veriyordu. Ama dediğim gibi maddi sıkıntılar konsantrasyonu bozdu.

“PRELDZIC TAKIMDAKİ 12 OYUNCUDAN BİRİ OLUR”

 

Emir Preldzic'in Türk olması konusunda düşünceleriniz nelerdir?
Benim bu konuda tavrım belli. Avrupa'nın birçok milli takımında devşirme oyuncu var. Türk Milli Takımı'nda da bir tane devşirme oyuncu olabilir. Çok sıcak değilim ama olabilir. Ama bu oyuncunun mutlaka Milli Takım'ın kaderini değiştirecek bir oyuncu olması şart. Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur seviyesinde oyuncu gerekiyor. Bunun en önemli örneği J.R Holden. Rusya Milli Takımı'ndan guard çıkmıyordu, o gün J.R Holden, Avrupa'nın en önemli guardıydı ve Rusya bu oyuncuyu alıp oynattı. Mesela bizim takımımız için zamanında Trajan Langdon ismi dolaşıyordu. Eğer Langdon gelseydi buna karşıyım demek yanlış olurdu. Emir Preldzic ise genç bir oyuncu ama diğer oyuncularımızdan bir artısı yok. Takımdaki 12 oyuncudan biri olur. Zaten gözüken o ki bu olay Milli Takımımızdaki oyuncuları rahatsız etmiş. Ama muhtemelen Preldzic, Milli Takım'da oynamayacak. Bu iş Fenerbahçe Ülker'e yaradı.

“SHUMPERT BİR JOKER”

 

Preston Shumpert'ın Galatasaray Cafe Crown'a transferi söz konusu. Yıllarca onunla çalışmış biri olarak, Shumpert Galatasaray'a katkı verir mi?
Shumpert bir joker oyuncu. Hem 3 numara hem 4 numara oynayabiliyor. Beşiktaş Cola Turka ve Efes Pilsen'de onun için özel oyunlarımız vardı. Üç numara pozisyonundaki oyuncular onu tutarken, Shumpert'ı pota altına sokuyorduk. Dört numara pozisyonundaki oyuncular onu tutarken, dışarı çıkıp şut atmasını sağlıyorduk. Zaten Türkiye liginde muazzam bir 3'lük yüzdesi ile oynadı. Ama onun da fiziksel dezavantajları var. Savunmada eziliyordu. Ama Shumpert, geçirdiği 2 yıllık Euroleague tecrübesinden sonra, Eurocup ve Türkiye ligi için süper bir oyuncu. Galatasaray Cafe Crown'un bu sene sadece Türkiye'de oynayacağını düşünürsek ve Shumpert'ın Türk olacağını varsayarsak, Fenerbahçe Ülker'in Emir Preldzic'den alacağı verimden fazlasını alır. Benim düşüncem; eğer Shumpert Türk olursa, ligimizde bu sene Fenerbahçe Ülker-Galatasaray Cafe Crown finali olur.

“SIENA MÜTHİŞ PROFESYONEL YÖNETİLİYOR”

 

Yabancı takımlardan rol model için örnek verilirken sayılan takımların arasında Siena'da hep oluyor. Siena'nın bu istikrarında kuşkusuz sizin payınız büyük. Siena bu noktaya nasıl geldi?
Siena, bugün Fenerbahçe Ülker'in yaptığı gibi çok iyi bir organizasyon ile yükseldi. Zaten benim geldiğim yıl bu başladı. Hemen akabinde Saporta Kupasını kazandık. Arkasından ekonomik güç de gelince, Avrupa basketbolunda Siena gerçeği oluştu. Koç Simone Pianigiani'de benim yardımcı antrenörümdü ve yanımda çok faydalı 2 sene geçirdi, kendini çok iyi yetiştirdi. Siena başkanıyla, koçuyla, müthiş profesyonel yönetilen bir kulüp oldu.

“İTALYA'DA YENİ BİR YAPILANMA ŞART”

 

Siena, Climamio Bologna gibi önemli İtalyan takımlarında çalıştınız. İtalya basketbolu niçin bu kadar düşüşte?
Siena, diğer takımlarla arayı o kadar çok açtı ki diğer takımların amacı kalmadı. Siena'nın arayı açması sponsorların da moralini bozdu. Sponsorlar geri adım atmaya başlayınca, daha az kaliteli yabancı oyuncular gelmeye başladı. Bu yüzden İtalya liginin kalitesi düştü. Bu İtalya Milli Takımı'na da yansıdı. Bakıyorsunuz, Milli takımları Dünya şampiyonası'nda yok. Artık İtalya basketbolu yeni bir yapılanma sürecine girdi, girmek zorundaydı.

“HEDEFİ ZİRVE OLAN BİR TAKIMLA YOLA DEVAM EDEBİLİRİM”

 

Son olarak gelecekle ilgili planlarınız nelerdir?
Biz antrenörler için plan yapmak zor. Önemli olan kulüplerin bizimle alakalı ciddi bir plan düşünmeleri. Ama benim gönlümden geçen yine gidip yurtdışında antrenörlük yapmak. Özellikle İspanya'da antrenörlük yapmak istiyorum. Şu an gelen bir teklif yok. Dediğim gibi ilk tercihim İspanya. Ama Türkiye'de olsun, başka bir Avrupa ülkesinde olsun ciddi bir yapılanma içinde, Ergin Ataman düşünülürse buna açığım. Ama şunu belirtmek istiyorum; benim hedefim 5.'lik, 6.'lık diyen bir takımla çalışmam. Bütçe olarak Türkiye'de hiçbir takımın Fenerbahçe Ülker seviyesine ya da Avrupa'da Barcelona seviyesine çıkamayacağını biliyorum ama hedefi büyük olan her takımla çalışırım. Ne zaman hedefim; şampiyonluk, final diyen bir kulüp bana teklif yapar o zaman basketbol antrenörlük kariyerime devam ederim. Bunun dışında bir yola girer miyim onu da önümüzdeki günlerde düşüneceğim.

BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler