Çok şeye yazık oluyor!
Nereden başlasam bilemiyorum. Aslında bu sadece bizim hikâyemiz, ya da problemimiz değil. Bu, senelerdir basketbol sektöründe çalışan ve görevi ne olursa olsun her emekçinin başından geçen, spor hayatlarının bir döneminde yaşadığı olumsuzluklardır. Milletçe en büyük problemimiz olan, yanlış ve acayip olanı kanıksama alışkanlığı ve birbirimize mırıldandığımız, “basketbolda böyle şeyler olur” yaklaşımı neticesinde, mağduriyetler devam etmiş ve “yapanın yanına kalır anlayışı ne yazık ki yerleşmiştir. Şimdi bu yazıyı okuyanların, “kardeşim sen de şimdi başına gelince konuşuyorsun” şeklinde düşündüklerini hissedebiliyorum. Buna cevap olarak şunu söyleyebilirim;
Ben 32 yıldır Türkiye liglerinde baş antrenörlük yapıyorum, bunun 16 senesi 1. Liglerde geçmiş ve toplam süre zarfında 15 civarında takımda antrenörlük yapmışım, 2 kulüp hariç 13 kulüpten alacağım kalmış. Tabii, benim antrenörlüğe başladığım 1980 senesinden, kontratların resmi belge geçerliliğini kazanmasına kadar olan dönemde, sözlü olarak verilen taahhütlerle çalıştığımız için çoğunlukla mağdur olabiliyorduk. Bu nedenle ücretli olarak çalışan herkesin ümidi Federasyon tarafından hazırlanacak resmi kontratların hakkımızı koruması idi. Ancak hiç de beklenildiği gibi olmadı. Kanun ve kararnamelerdeki boşluklar ve diğer birçok nedenlerden dolayı mağduriyetler ne yazık ki sürdü gitti.
YOKSA “KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ MI?”
Şimdi diyeceksiniz ki, “kardeşim o zaman herkes bir kulüple anlaşmadan önce iki kere düşünsün, ince elesin öyle adım atsın. Bunu yapmıyorsa, -kendi düşen ağlamaz- diye bir kural var”. Ben de diyorum ki iki değil, elli iki kere düşünseniz nafile. Maalesef bu işlerin nasıl gelişip, nasıl sonuçlanacağı önceden çok zor tahmin edilebiliyor. Son derece itibarlı ve sözüne güvenilmesi gereken insanların yönetimde bulunduğu bir kulüpte bile bunlar yaşanıyor.
Nereden bileceksiniz. Kapalı bir ambalajda aldığınız bir mal eve götürdüğünüzde bozuk çıkarsa ne yaparsınız? Geriye götürür iade etmeye çalışırsınız değil mi. Peki satıcı birçok neden ileri sürerek parayı geri ödemezse ne yaparsınız? Tüketici derneğine başvurursunuz ve en azından “satıcıyı uyarı” bile olsa bir neticeye ulaşabilirsiniz, değil mi. Ne yazık ki basketbol sektöründe bu yok. Bu sektörde mağdurlar nereye başvurur? Basketbol Federasyonuna değil mi?
BİRİSİ BANA O SON PARAGRAFI ANLATSIN
Bilmeyenler için söyleyelim. Tarafların (Oyuncular ve antrenörler bir taraf, kulüp diğer taraf) aralarında imzaladıkları kontratların geçerliği yoktur. Geçerli olan Türkiye Basketbol Federasyonunun matbu kontratlarıdır. Bu kontratın 2. Sayfası son paragrafında der ki uyuşmazlıkların Basketbol Federasyonu Hukuk Kurulu’nca çözülmesini, aynı zamanda bu kurulun kararlarına ve Ana statüye aynen uyacağımızı beyan ve taahhüt ederiz.” Eee, o zaman oyuncuların ve teknik ekibin kontratta belirtildiği şekilde ücretleri ödenmez ise bu bir uyuşmazlık değil mi? Evet, uyuşmazlık. Ne yapılır? Federasyona, yani Federasyon Hukuk Kuruluna başvurulur. İyi de konuyu, matbu kontratta belirtildiği üzere inceleyip çözülmesini sağlayacak ve verdiği karara da uyulacak olan Hukuk kurulunun herhangi bir yaptırımı yok ki. Ne karar verecek de kulüp beyan ettiği gibi karara uyacak. Bu kuruldan alacağınız cevap “sizin haklı olduğunuz ve bir avukat vasıtası ile hakkınızı Türkiye Mahkemelerinde arayabileceğiniz” yazısı. Bunu zaten biliyoruz. Bunu öğrenmek için hukuk kuruluna başvurmamız gerekmez ki. Öyle ise bu kontratlarda yazılı olan son paragraf ne anlam taşıyor ben anlamadım.
O zaman ne yaparsınız, iyi bir avukat bulup mahkemelerde hakkınızı aramaya başlarsınız. Netice ne olur, üç aşağı beş yukarı ben size söyleyeyim. Muhtemelen uzun bir müddet sonunda davayı kazanırsınız, avukatınız icra dairesine başvurur ve alacağınızı tahsil etmek için kulübe gider. Ama o ne! Kulüp hesabında beş para yok. E ne olacak? İşte size birkaç sandalye, bir bilgisayar, 2 masa ve bir paspas, ayrıca kullanılmış forma ve havlular. Buyurun alın. Alacaklılar kaç kişi? 16-17 kişi. Oo! pek çokmuş, ama ne yapalım, alın bölüşün. 20 senelik basketbol oyunculuğu, 32 sene antrenörlük, menajerlik, yöneticilik geçmişi ve tecrübesi neticesinde geldiğimiz noktaya bakın. 52 sene sonra koca bir seneniz heba olmuş, 6 kişilik teknik ekip sezon sonuna kadar işsiz kalmış oyuncular dört bir yana dağılıp yeniden geçim derdine düşmüş, kime ne! Bu yazımda genel sıkıntıları aktarırken tabii düzenli, organize ve profesyonelce çalışan birçok kulübü, tecrübeli, akıllı, becerikli, dürüst ve düzgün yöneticileri tenzih ederim.
SENELER BÖYLE GEÇER…
E, iyi de kardeşim, sen basketbol antrenörü değil misin? Bu devirde bülbül besleyenlerin bile bir “kuş sevenler derneği” var , sizin yok mu? Var, olmaz mı kapı gibi bir derneğimiz var. Ama bana göre sadece ismi var. Faal oyuncular derneği yok mu? Bilmem, belki vardır, ama varsa bile ne iş yapar bilmem. Evet, işte bu derneklerin, bana göre var olmanın dışında başka işlevleri yoktur. Varsa bile antrenörleri fazlaca alakadar etmeyen konulardır. Adlarına ithaf edilmiş turnuvalar, aidat toplama, sekreter, bulundurma, temizlikçi falan. Yaptırım var mı, yaptırım, herhangi bir konuda, en azından bir konuda. Ben bilmiyorum belki vardır.
Genelleştirerek söylüyorum;
Federasyon çalışanları, yöneticiler, dostlar, BAD Dernek yönetimindekiler, sektörümüzde faaliyet gösteren arkadaşlar, dostlar. Yazılı basında basketbol yazan dostlar, görsel basında program yapanlar arkadaşlar, dostlar. Herkesin bu sektörde olan bitenden haberi var. Ya! Arkadaşlar bize böyle oldu, bu oyunculara şöyle oldu, şu takımdaki şu arkadaşlara böyle oldu, falan, filan. Böyle bir durumda sağ olsunlar herkes çok ilgilenir. Aaaa! Vay be, vah vah nidaları. Bir başka sezon başka basketbolcu arkadaşların, teknik adamların başına gelir ve tekrar aynı yüzeysel konuşmalar. Seneler böyle geçer gider.
Sonra? Sonra ne olacak, her sene aynı tartışmalar. Milli takımın hocası şu olsun, 3 Türk, 9 yabancı olsun, hakemler Japon, toplar pinpon olsun, ben yendim, sen yendin, playoff’a kaldım başarı, kalamadım hüsran, vesaire. Her sene aynı nakarat. Her kes bunlarla uğraşsın.
“YABANCI OLSUN, ÇAMURDAN OLSUN” MODASI…
Teknik adamlar söz konusu olduğunda, temel konular ne olacak? İş güvenliği, iş bulma imkânları, sosyal güvenceler, meslek edinme teşvikleri. Bu arada insanları antrenörlüğe teşvik edeceğiz sonra onlar için ortamı ve birçok şeyi eksik ve yanlış hazırlayarak, şevklerini kıracağız (sadece bir örnek; çeşitli Türk ve yabancı menajerlerin menfaatleri uğruna ya da birçok şeyden haberi olmayan yöneticilerin sırf “yabancı olsun da çamurdan olsun” fikrisabitleri ile yapılan birçok Türk koçla aynı, hatta daha düşük kalitede, yabancı koç atamaları, sonrasında olmadı yenisine bakalım diyerek. Bu arada hakikaten çok kaliteli koç ve oyunculardan bahsetmiyorum.). Şimdi bir bakalım, çocuklar bu işi meslek edinir mi? Edinirse herkese iş var mı, iş sahası geliştirme programları var mı, yoksa bütün adaylar her zaman tırnakları ile kazarak bir yere gelmek için iş mi, aramaları gerekiyor. Şartlar böyle olunca da hiç de etik olmayan çabalar ön plana çıkabiliyor. Aç kalırsa ne olacak. Ayrıca, oyuncu, teknik adam ve bilhassa olması şiddetli bir ihtiyaç olan yönetici eğitimleri ne olacak (göstermelik gelişim seminerleri ile değil). Bakarız, bakarız, o işler öyle kolay değil zamanla yerleşir. Hangi zaman, elli senedir aynı konuşmalar. Elli senedir devamı olmayan günlük başarılar. Aslında bu konu hakkında 10 sayfa dolusu yazı çıkar, ama bu kadar uzun yazıyı yazan bile okumaz.
Yukarıda bazen cümle içinde bir kelime ile bahsettiğim konuların her biri ayrı ayrı makale konusu, seminer konusu, hatta bilmem kaç yıllık plan yapılacaksa, bütün basketbol camiasında tartışma konusu olabilir. Böyle planlar yapılıyor mu hiç bilmiyorum, zaten basketbolda her şey çok gizlidir, onlarca bu işi iyi bilen, gizli oturumlarda sizin yerinize sizin bilginizin yetmediği, hiç anlayamayacağınız konularda tartışır ve karar alırlar, siz sadece uyarsınız. Uganda’da bile ara sıra referandum falan yapılır ve çıkan karara uyulur yahu.
GÜVENPARK'TA KÜRSÜ MÜ KURALIM
Diyeceksiniz ki, çok biliyorsun da neden bir şeyler de sen yapmaya çalışmıyorsun. Ne yapacağız ki, soran mı var, ya da Kızılay Güvenpark'ta kürsü mü kuralım. Hem mesleğimizi icra etmek için uğraşalım, hem de bu konulara değinelim, o da ancak bu kadar oluyor. Bu sitenin programcısı lütfedip “yahu hoca sen ne düşünüyorsun bu konuda” diyerek düşüncelerimizi iletmek imkânı tanımasa, bunun da olacağı yok. Yani hayat bizim için her zaman zor.
İlerde kısmet olur ve içimizden gelirse ve istenirse yukarıda bahsettiğim her ayrı konuda sırasıyla yazar, çizeriz. Alakadar olan, değer veren, inanan okur. Saçmaladığımızı düşünenler ya da sen ne anlarsın diyenler, hiç okumamış gibi yaparlar.