EuroLeague’de uzun bir süre sonra iki hücum takımının final oynamasına şahit olduk. Perimetre oyununu seven ve guardların egemen olduğu iki takımın mücadelesinde favori olan CSKA kazandı.
Maç içerisinde tecrübe farkının hissedildiği birçok dönem yaşadık. Efes mücadelesiyle iki kez 14 sayıdan geri dönüp rakibe korkulu anlar yaşatsa da final-four tarihinin en özel hücum performanslarından birine imza atan CSKA’yı aşmak mümkün olmadı. Maçta belki şans da CSKA’nın yanındaydı. Ancak geniş kadrolarıyla fark yarattıklarını görmeliyiz.
Efes’i kritik maçlarda sürükleyen ve final four’un gerçek MVP’si olan Larkin karşısına zaman zaman iki kişi çıkmasına rağmen yine görevini fazlasıyla yerine getirdi. Fakat takımı sezon boyu taşıyan Miçiç-Moerman ikilisinin kötü oynaması Simon’u skorerliğe iterken pas bağlantılarımızın verimliliğini düşürdü ve takım zaman zaman savruldu. Dahası Larkin’in sırtındaki yük de artmış oldu. Ayrıca Moerman’a alınan özel önlem Efes’in bençinin yetersizliğiyle birleşince Ataman’ın elinin çok daraldığını söyleyebiliriz. Dunston’ın faul problemini de buna eklersek aslında Efes’in sürekli final four oynayan ve kendisine göre iki-üç kat bütçeyle kurulan CSKA’ya karşı çok iyi direndiğini belirtmek gerek. Çünkü CSKA, süper yıldız olarak kabul edilen ve kötü bir maç çıkaran Rodriguez’in dahi açıklarını kapatacak kadro derinliğine sahip. Nitekim Itoudis’in bu sezon pek şans vermediği, vaktinde final-four’da Vesely’ye bela olan Vorontsevich bu Efes’te rahatlıkla süre alır.
CSKA’nın final-four’larda maç başında öne geçmesine rağmen kaybetmesi çok kez gördüğümüz bir senaryo. Nitekim Efes’in geri dönüşlerinde özellikle Rodriguez ve De Colo’nun gözlerinin içindeki korkuyu okumak da mümkündü. Ancak Hines, Clyburn, Higgins ve Hackett’ın aynı anda sahada olduğu dakikalarda hem her pozisyonda fiziksel avantaj yakaladılar, hem de hücumda çok iyi pas bağlantılarıyla boş şutlar buldular. De Colo da birkaç kritik pozisyonda kolay sayı çıkararak direnç kırdı. Burada Ataman’ın penetre savunması için üçlüğü kısmen riske etmesi de etkili oldu diyebiliriz. Fakat bu Efes kadrosunun bazı şeylerden vazgeçmeden, risk almadan finali kazanmasının olanaksız olduğu unutulmamalı. Dahası Efes sezon boyu yaşadığı fiziksel sorunları, hücumda Miçiç’in tepeden delerek dağıttığı toplar sayesinde ele geçirdiği momentumla aştı. Bu maçta ise CSKA birçok noktada ritmimizi bozmayı başardı.
CSKA potamıza sadece 72 kez top gönderme pozisyonuna erişmesine rağmen (şut , faul atışları ve top kayıpları) 14/22 üçlükle 91 sayı üreterek 126,4 offensive rating (hücum verimliliği) ile tüm zamanların en parlak performanslarından birine imza attı. Bu kadar özel bir hücum performansına karşılık Efes hücum ribaundlarında 19-8 üstünlük kursa da yeterli olmadı. Çünkü rakipten 17 top fazla kullanmamıza rağmen şutlarda onlar kadar verimli değildik.
Toplam 40 sayı atan Higgins ve Clyburn maçın görünen yıldızları olabilir. Nitekim maçın adamı Higgins olurken Clyburn de final-four MVP’si oldu. Ancak maçın en kritik oyuncusu 7 sayı, 5 asist, 3 ribaund gibi görkemli olmayan istatistikler üreten Hackett’tı. Hackett bu takıma eklendiğinde açık sahayı seven kısalarla nasıl uyum sağlayacağı bir soru işaretiydi. Ancak rolüne zamanla alıştı ve sisteme dahil oldu. Bu maçta da fiziği sayesinde savunmada herkesle eşleşebilirken, hücumda Larkin’i sırtına alıp çok iyi paslar dağıttı. CSKA’nın ürettiği 12 sayı doğrudan Hackett asistleriyle gelirken, uzun guardın birçok asist pası verdiğini de unutmayalım. Nitekim Hackett 52,9 net rating ile parkenin en iyisi olurken, oynadığı sürede takımına +,- istatistiğinde +18 yazdırmayı başararak bir x faktörün de ötesine geçti. Bu açıdan bu final-four’da geçen seneki Causeur kadar kritik katkılar verdi.
Geçen sezonki final-four’da berbat maçlar çıkaran Itoudis’in bu sezon De Colo – Rodriguez krizini çözmesi, son aylarda fiziksel oyundaki eksiklikeri kısmen gidermesi ve takıma doğru zamanda form kazandırması kağıt üstünde çok güçlü olan kadronun kupaya uzanmasını sağladı. Maç sonunda yaptığı konuşmalarda oyuncuların kişisel ajandasının olmadığını vurgulaması ve çok iyi bir sporcu olan, soyunma odasında takımı toparlayan kaptan Hines’tan övgülerle bahsetmesi de muhtemelen kriz sürecinin çözümüne ve başarı yoluna ilişkin mesajlardı.
Efes ise final-four takımları arasında en düşük bütçeye sahip olan takımdı ve bu sezon kimsenin beklemediği bir başarı elde etti. BSL finalleri sonrası kadronun iskeleti korunur ve başta kanat olmak üzere birkaç doğru ekleme yapılırsa Efes buralarda yeniden var olacaktır. Kanımca sezonun en iyi koçu olan Ergin Ataman da biraz bütçe olunca neler yapabileceğini yeniden kanıtladı. Sonuçta bu takım “underdog” olarak gurur duyulacak işler yaptı ve doğru planlama ile yoluna devam edecektir.