"Euroleague şampiyonluğunun Fenerbahçe’ye katacağı marka değerini hep birlikte göreceğiz.
Milletçe gurur duyacağımız müthiş bir destan yazdılar. Tebrikler…"
Öncelikle Fenerbahçe’yi, Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımını “bir Türk olarak, bir spor insanı olarak, bir spor gazetecisi olarak” kutlamalı ve de bir “Galatasaraylı” olarak alkışlamalıyım; “milletçe gurur duyduğumuz” çok büyük bir iş başardılar ve elbette “sadece Fenerbahçe için değil, sadece Türk basketbolu için değil, Türk sporu için” destan yazdılar, tarih yazdılar!..
Şimdi “kıssadan hisse” yazmanın tam da zamanı; Galatasaray Divan Kurulu’nda kürsüye çıkıp “bilmem kaç yüz milyon dolar borcu olan” bir kulübe “sponsor payı da dahil 16 milyon dolarlık basketbol bütçesini çok gören” ve de “Galatasaray basketbolda küçülmelidir” diyen sevgili Fatih Altaylı kardeşimin ve “onun gibi düşünen” bütün Galatasaraylıların da kulaklarını çınlatmalıyım. Bir yandan “Galatasaray’ın marka değeri 2.5 milyar dolar” diyeceksiniz, bir yandan da “O marka değerine ‘Yenilmez Armadalı’ günlerden beri onca katkı koyan, kadınlarda ülkeye hem de finalde Fenerbahçe’yi yenerek ilk Euroleague Kupası’nı getiren Galatasaray basketbolunu küçülteceksiniz” olacak şey mi?..
Şimdi 30 milyon dolarlık bir bütçe ile sarı-lacivertlilerin Türkiye’ye getirdiği “Erkekler Euroleague Kupası’nın Fenerbahçe’nin marka değerine neler kattığının” bilmem ki farkında mısınız?..
Bir Türk olarak “Fenerbahçe’nin getirdiği kupa ile iftihar ederken”, bilmem ki, “kulübünde Başkan Yardımcılığı da yapmış bir Galatasaraylı olarak” birazcık da olsa” kıskançlık duymadın mı, sevgili Fatih?..
NEPOS!…
Evet, “Latince” bir kelimedir “Nepos” ve de Latince anlamı da, “Latinceden bu kelimeyi alan” bütün Avrupa dillerindeki anlamı da tektir; “Yeğen!..”
Bu kelimeden üretilen bir kelime, “siyasal ve sosyal bilimlerde” çok ünlü bir “yönetim” şeklidir; “Nepotizm!”
Ve “Türk Dil Kurumu Sözlüğünde” Nepotizmin anlamı için şu yazar; “Akraba ve yakın arkadaşları kayırma.”
Şimdi, “bütün bunlar nereden çıktı ve neden icap etti” diye soracaksınız, sevgili okurlarım!..
Biliyorsunuz, Dursun Özbek ve yönetimi, göreve geldiğinde Galatasaray futbolunu, “bir hayalet gibi gelip giden ve ortalıkta görünmeyen” Alp Yalman’ı saymazsak, bir kardeş (Mehmet Özbek) ile bir yeğene (Levent Nazifoğlu) teslim etmişti. Tam da “Nepos ve Nepotizm kelimelerine uyan” bir tablo.
Bir Galatasaray üyesi (M. Yasin Çakmak) de, kulübün, futbol başta basketbol gibi sportif şubelerinin düştüğü durumu eleştirirken “işte bu ‘Nepotizm’ kelimesini kullanmış” ve de Dursun Özbek yönetimi tarafından “başkana hakaret etti” denilerek “kesin ihraç” talebiyle Disiplin Kurulu’na sevk edilmişti; komikliğe (yoksa drama mı?) ve 2017 yılında “Galatasaray Kulübü’nün düşürüldüğü duruma bakın” siz…
Hem de hangi kulüpte; “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim” diye haykıran Tevfik Fikret’in müdürlük yaptığı Galatasaray Lisesi’nde kurulan bir kulüpte!..
Daha da acısı, Disiplin Kurulu “bu garabeti görüp”, dosyayı geldiği yere “İşleme gerek yoktur” diyerek göndereceğine, tam tersine üyeye, “geçici ihraç demek olan süreli hak mahrumiyeti cezası vermiş” ve karara gerekçe olarak da “inanamayacaksınız” ama, “Galatasaray’ın ‘yazılı ve yazılı olmayan’ kurallarının ihlal edildiğine dair kanaatin oluştuğu” yazılmıştı!..
“Galatasaray’ın yazılı olmayan kuralları” diye ceza veren, yani “Tüzükte olmayan kurallar” diyerek “idare hukukuna da, ceza hukukuna da aykırı” bir gerekçe uydurup, Tevfik Fikret’in Galatasaray’ında “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür üyelere tahammül edilmediğini ve edilmeyeceğini” hukuki ve resmi bir belgeye derceden bir Disiplin Kurulu!..
“Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” bir Galatasaraylı, bir gazeteci, bir spor yazarı olarak utanıyorum; yazıklar olsun!..
Kaynak: turkiye