Fenerbahçe BEKO, belki tam kadro da gitse farklı kaybedebileceği bir deplasmandı Pire…
Olympiakos, sezona 4’te 4’le başlamış, bunu yaparken sırasıyla Barcelona, Real Madrid ve Baskonia’yı arka arkaya evinde yenmiş, arada iniş-çıkışlar yaşasa da Euroleague’in “en iyi basketbol oynayan” takımlarının başında gelen, en önemlisi de “geleneği olan” bir rakipti… Üstüne üstlük, daha bir hafta önce de Virtus Bologna’nın üzerinden “tren gibi” geçmiş, 117-71’lik skor, 46 sayılık farkla gövde gösterisi yapmıştı…
Pierre ve Wilbekin’den sonra Motley’nin de sakatlanması, Biberovic’in hastalığı derken, Bjelica’nın daha sahaya adım atamadığı Sarı-Lacivertliler, yoğun maç trafiğinin yarattığı yıprantı ile Olympiakos deplasmanında “koyverdi”, kelimenin tam anlamıyla… Bu maça ağırlık koymak, büyük ihtimalle bu şartlar altında kaybedeceğini bildiğin halde kazanmak için çabalamak, hele de 3 gün sonra evinde oynayacağın Baskonia maçı da kapıya dayanmışken hiç de kolay değil… ‘Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak’ deyimi de işte tam da bu noktada vücut buluyor!.. Anlaşılan o ki, sadece oyuncuların değil, teknik kadronun da kafasında bu maç çoktaaan eksi hanesine yazılmış ki sahada yenilgiyi daha baştan kabullenmiş, maçı antrenman havasında, sıfır motivasyonla oynayan bir Fenerbahçe BEKO vardı…
Detaylarına çok girmiyorum… Maçın başındaki 12-0’lık seri, ilk periyottaki 8 top kaybı ve rakibin neredeyse her hücumdan sayıyla dönmesi zaten “teslimiyet” adına çok şey ifade ediyor, kalan üç çeyreğin de nasıl geçeceğini aşağı yukarı kestirebiliyordu izleyenler…
Burada iki nokta önemli… Birincisi, 12 maçta 2 galibiyetle, omzunda lider apoletiyle çıktığın bir maçta durum ve şartlar ne olursa olsun böyle “çirkin” bir görüntü, “çirkin” bir basketbolla kaybetmek hoş değil… Mağlubiyetin ötesinde “prestij” anlamında da bir kayıp yaşadı Sarı-Lacivertliler Pire’de… Bunun taraftarın, Fenerbahçe’ye gönül verenlerin gözünde hoş karşılanmadığı, karşılanmayacağı da bir gerçek…
Ancak olayın bir de diğer boyutundan bakmakta da fayda var… Gelin kendimizi oyuncuların ve teknik ekibin yerine koyalım… Zaten yıpranmış, eksik kalmış bir durumdasınız ve bu durumda çift maç haftasını atlatmanız gerekiyor; ne yaparsınız?.. Ben olsam – tabii dünkü kadar abartmadan (!) – kendimi kafaca Cuma günkü Baskonia maçına hazırlar, Olympiakos karşılaşmasına “iyi bir antrenman” gözüyle bakar, “bir atımlık barutu” var gücümle çabalasam da kazanma ihtimalimin zayıf olduğu bu deplasmanda harcamak yerine, zaten “alarm veren” enerjimi, motivasyonumu, direncimi, 3 gün sonraki Baskonia maçına saklardım… Fenerbahçe BEKO da böylesini uygun gördü… Olaya stratejik bakmak da önemli bazen, duyguları bir kenara itip… O yüzden Sarı-Lacivertliler’e kızmamalı, sezon başından beri depoladıkları “krediden” bir kısmını kullandıklarına odaklanmalı…
İşin gerçeği, kazanan daima haklıdır; bazen kaybeden de!..