Fenerbahçe BEKO, basketbol kalitesini her hafta üzerine koyarak yansıtırken, dün, yaptığı bu aşamayı farklı bir boyuta da taşımayı başardı.
Zenit, bu sezonun tartışmasız “yenilmesi en zor” takımlarından bir tanesi… Onları alaşağı edebilmek için kılı kırk yarmanız, küçük detaylara oyunun iki yönünde de dikkat etmeniz, kısacası odaklanmanızı bir an olsun kaybetmemeniz gerekiyor. Amiyane tabiriyle Zenit’le oynarken “yere bozuk para düşürmemeniz” şart!.. Bu da coach Xavi Pascual’ın becerisi…
Fenerbahçe BEKO’nun bu mücadele öncesinde üst üste kazandığı 8 maçta yaptığı doğruları çok iyi analiz etmişler ve buna göre tedbirler almışlardı. Oyuna pivotsuz başlayıp, son dönemin formda ismi Zubkov’u beş numaraya çekip, Thomas’la birlikte şut tehdidi olan iki power forvetle Fenerbahçe’nin değişmeli savunmasına karşı şut tehdidi oluşturmayı hedeflemişlerdi. Özellikle de ilk çeyrekte Thomas’ın bulduğu 13 sayı (3/3 3 sayı isabeti) bu hamlenin sonucuydu. Savunmada da Kanarya’nın boyalı alanı etkili kullanmasının önüne yardım getirerek geçtiler, dış şutları riske ettiler. Bazen alan, bazen de adam adama savunmayı değişmeli olarak kullanıp kafaları karıştırmaya çalıştılar. Ancak Fenerbahçe BEKO’nun bunu Guduric başta olmak üzere De Colo ve Brown’la cezalandırması, onlar adına planın tutmayan tarafıydı. Zenit, Fenerbahçe bire birlerini de savunmakta aksayınca devre sonunda işleri istediği gibi giden taraf Sarı-Lacivertliler’di.
İkinci yarıda Fenerbahçe BEKO, ilk yarıyı suskun geçen Vesely’yi boyalı alanda daha etkili kullanmayı başarınca, penetre pas trafiğinde üretkenliğini arttıran Çek uzun sayesinde ve tabii Pierre ile Ulanovas’ın da sırtı dönük oyunda ters eşleşmeleri avantaja dönüştürüp üst üste sayılar bulunca fark 8 sayıya kadar yükselmişti. Taa ki rotasyon devreye girip, Vesely ve Pierre kenara gelene kadar… Bu çeyreğin sonu ile dördüncü periyodun başındaki süreçte gelen 10-0’lık Zenit serisi 16-3’e kadar tırmanıp, Rus ekibi 5 sayı öne geçince, kriz kapıyı çalmakla kalmamış, kırmıştı bile… Ama devamında köşeden Guduric üçlüğü ile başlayan, De Colo’nun penetreleri ve Vesely’le alley-oop pasıyla alevlenen, 17-1’lik seriyle sonuçlanan süreçte Fenerbahçe BEKO, 8 maçlık galibiyet serisinin özgüveniyle geri gelmeyi başardı. Nasıl ki eksik olunca ya da olmayınca işleri yoluna koymak ne kadar zorsa, özgüven yanınızdaysa da bazı şeyleri değiştirmek o kadar kolay… Ne kenarda Kokoskov’un ne de sahadaki oyuncuların yüzünde en ufak bir endişe olmaması, sahada ne yapacağını bilen bir Fenerbahçe BEKO olması da bu özgüvenin göstergesiydi. 17-1’lik seride “gizli kahraman” Vesely ile birlikte savunmaya dinamizm getiren, değişmeli savunmada kimle eşleşirse eşleşsin geri adım atmadan etkisiz hale getiren Deshawn Pierre’di. Son bölümdeki krize rağmen panik yapmadan kazanmayı başardılar.
GUDURIC VARSA SORUN YOK
Fenerbahçe BEKO’nun 5-10 ile başlanan sezonda 9-0’la devam eden olağanüstü çıkışında oyun kalitesini bu noktaya getiren en önemli faktör kuşkusuz Marko Guduric’in eski takımına geri dönüşü… Yapıyı bilen, hedeflere aşina olan Sırp şutör oyunun iki yönünde de artı değer katıyor Kanarya’ya…
Oyuncuların rollerinin netleşmesi, sahada kimin ne yaptığı belli olmayan düzensizlikten düzen basketboluna geçiş, savunmanın bu takım için olmazsa olmaz olduğu gerçeğinin kabullenilişi, hatalarıyla saç baş yolduran De Colo’nun bireyselliği taca atıp, “paylaşan bir lider” rolüne bürünmesi ve bu sayede yeteneklerini de su yüzüne çıkarması, Vesely’nin sakatlıktan hem oyun kalitesi hem de olgunluk anlamında başka bir boyutta dönmesi Fenerbahçe BEKO’nun bu yükselişinin en önemli halkaları… Bu halkaya Pierre’in “joker” statüsünde sahada her şeyini vererek, savunmanın sınıf atlayışına öncülük ettiğini de eklemekte fayda var. Brown, Eddie, Ulanovas, Melih, Bobby ve takımdaki tüm unsurların aldığı dakikanın hakkını verebilmek adını yarış içinde olmaları da takım kimliğinin eriştiği noktanın en güzel göstergesi…
ALKIŞLAR IGOR KOKOSKOV VE EKİBİNE
Herkesin bir tarzı vardır… Bazılarınınki çok farklıdır, göze batar… Hele bir de alışkanlıklar varsa işin içinde, bazen gözünü kör de eder insanın, o farklılıklar… Obradovic ayrıldığında onun yerinin kolay kolay doldurulamayacağı aşikardı. Oyuncularıyla saha dışında her ne kadar baba-oğul gibi iyi ilişkiler içinde olsa da saha içinde bazen dozajı da aşabilen sert bir mizaca sahip olan, onları daha çok kızıp bağırarak motive etmeye, yönlendirmeye çalışan bir yapısı vardı Obradovic’in… Hepimizi de buna alıştırmıştı. Kokoskov ise tam tersine son derece sakin, soğukkanlıydı. Oyuncularla farklı bir diyaloğu vardı, asla kızıp, bağırıp çağırmayı tercih eden bir coach izlenimi vermiyordu. İşler kötü gitmeye başlayıp, yenilgiler birbirini takip edince, özellikle de görece olarak Fenerbahçe BEKO ayarında olmayan rakiplere karşı alınan 20-30 sayılık farklı yenilgilerde Kokoskov’un hiçbir reaksiyon vermeden kenarda bu kötü görüntüyü olağan bir durummuş gibi izliyor olmasıyla bıçak da kemiğe dayanmış, kamuoyunda Sırp antrenörün kulüpteki geleceği tartışılmaya başlanmıştı. (Not: Bu arada ben de o süreçte Kokoskov’la bu işin yürümeyeceğini, istifa edip görevi bırakması gerektiğini üzerine basa basa vurgulamıştım… Haksız da sayılmazdım. Sarı Miras’ın günden güne erimesi, 7 yılda Sarı-Lacivertli kulübün yarattığı marka değerin zedeleniyor olması, basketbola gönüş vermiş biri olarak beni fazlasıyla üzüyordu…) O günün koşullarında ne takımda en ufak bir ışık vardı, ne de Kokoskov’un buram buram NBA kokan oyun tarzı umut vaad ediyordu. Oyuncuların sahadaki görüntüsü, vücut dili, oyun kalitesi, kısacası hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Öylesine köklü bir değişim yaşandı ki şu son 9 maça yansıyan süreçte, inanılır gibi değil ama tek kelimeyle MUHTEŞEM!.. İşin özü kendi içinde bir DEVRİM bu…
Yukarıda detaylı bir şekilde analizini yaptık, tekrar etmeye gerek yok. Bu ‘radikal’ değişimin de mimarı tıpkı o baştaki hayal kırıklıklarının altında imzası olan ve yanlışlarından arınıp ‘sil baştan’ yapan Igor Kokoskov’du. Dolayısıyla şu an gelinen noktada, 9 maçlık galibiyet serisinin yanında Fenerbahçe BEKO’yu ‘tıkır tıkır’ işleyen, basketbol kalitesini her maç arttıran bir takıma dönüştüren, mucizenin altına da imzasını atan Kokoskov övgüyü fazlasıyla hak ediyor… Onu kötü gidişte nasıl eleştirdiysek şimdi de hak ettiği övgüyü ve saygıyı göstermeliyiz. Ve tabii Başkan Ali Koç ile birlikte, şubenin başında bu zorlu sürece önderlik eden, camiadan, taraftarlardan ve medyadan gelen eleştiri bombardımanına göğüs gererek Kokoskov’un arkasında duran, Sarı-Lacivertli takımın ‘küllerinden doğmasına’ yolu açan Sertaç Komşuoğlu’nun da bu gurur verici yükselişte en az Kokoskov kadar payı var…