Fenerbahçe BEKO’yu, diğer maçlardaki görüntüsünden farklı kılan ve Zenit karşısında kazanmasına neden olan en önemli faktör sahaya koyduğu inatçı karakteriydi.
Bu inatçı karakter, Fenerbahçe’yi geçmiş yıllarda Fenerbahçe yapan en önemli unsurdu. Ama hem geçen sezonun büyük bölümünde hem de bu sezonun başlangıcından bu yana ne yazık ki göremiyorduk. İşte bu önemli detay, Zenit maçının 3. periyodunun sonundan itibaren Sarı-Lacivertli renklerde yeniden vücut buldu. Bu sezon ilk kez geriden gelip, kazanmayı başardı Sarı-Lacivertliler… Ve ilk kez de olduğundan farklı bir düzende başlayıp, rakibi “çalışmadığı yerden” vurdular. Önceki maçlara göre sahaya oldukça uzun bir beşle çıkan Kanarya, bu kez değişmeli savunmada rakibine adeta duvar örerken, hücumda da özellikle Pangos’un kısa kalmasından fayda ile onu üzerinden Westermann’ın pota altında sırtı dönük oyunla bitiriciliğini kullanmaya çalıştı. Barthel de sakatlıktan tamamen kurtulmuş ve formda görüntüsüyle Fenerbahçe’nin skor üretimine katkı verip, Vesely de ikili oyunlarda belki de bu sezon ilk kez bu kadar aktif kullanılınca ve en önemlisi de “BU SEZON DOĞAÇLAMA HÜCUMDA SÜREKLİ BİREBİRLERİ ZORLAMA HASTALIĞI” tekrar etmeyince Sarı-Lacivertli takım daha devrede 13 sayı öne fırladı. Bu noktada birebir zorlamalar yerine pas trafiğini hızlandırıp doğru atışın kovalanması ve “OYUNA AKIL KOYMA” kısmı, izlerken “DEJAVU” yaşamamızı sağladı.
Devre arası olduğunda ise önceki maçlardan tecrübe ile Zenit’in vereceği reaksiyona Fenerbahçe’nin nasıl göğüs gereceği konusu kafalarda doğal olarak soru işaretleri oluşturuyordu. Ve korkulan oldu!.. Fenerbahçe’nin maç önü hazırlığı ve planı ne kadar yerinde ve doğruysa, böyle çift haneli farklarla öne geçtiği süreçlerde rakibin geri dönüşlerini önleyecek bir planı olmaması, ya da buna reaksiyon verememesi de ayrı bir tez konusu olur!.. Sonuçta maç önü planını hazırlayan da teknik ekip… Nasıl oluyor da aynı ekip, herkesin düşündüğü bu konuda herhangi bir aksiyonu olamıyor, oyunu süzemiyor, anlamak mümkün değil!.. Neyse, 3. periyodun başında ‘klasikleşen’ rakibin geri dönüş (rakip kim olursa olsun, bu geri dönüşler ve müthiş seriler değişmiyor!) süreci ve tüm ilk yarı yapılan tüm iyi işlerin rafa kaldırılıp, hücumda biraz baskı yiyince savunmanın da düşmesi F.Bahçe adına maçın “arapsaçına” dönmesine neden oldu. Hücumda Brown’ın o saç baş yolduran 20 saniyelik driplingin ardından tamamen yerleşmiş savunmanın üzerine yaptığı Don Kişotvari (!) penetre girişimleriyle çözüm arayışları başladı ki 18-0’lık Zenit serisi de bunun doğal yansıması (!) olarak karşımıza çıktı.
Oyun aklı çok iken hata azalıyor. Oyuna akıl koymayı bırakınca ve takım olmayı unutup sadece bireysel üretimle sonuca gitmeye kalkınca ise hatalar da birbirini takip ediyor.
Neyse ki Bobby Dixon var… Bu sezon daha önce de Sarı-Lacivertli takımın ihtiyacı olduğu anda devreye giren tecrübeli guard, Zenit karşısında da yenilgiye evrilen maçın kaderini değiştiren isim oldu. Üçüncü çeyreğin son bölümünde baskıya karşı oyunu döndürmekte zorlanan Brown’ın elinden dizginleri alan 1.78’lik yıldız, yine boyundan büyük işler yaptı. Hem hücumda topun yeniden süratle dönmesini sağlayıp, canlılık getirdi hem de bulduğu üçlüklerle momentumu yeniden Fenerbahçe’nin ele geçirmesini sağladı. Kısacası o koca yüreğini sahaya koyup, Fenerbahçe’yi bir maçta daha ipten aldı.
Dünkü maç aslında Fenerbahçe BEKO için sezonun şu ana kadarki özeti gibiydi. Neleri yapması, neleri yapmaması gerektiğini konusunda geride kalan maçlara dair bir özet istense ancak dünkü 40 dakika ile anlatılabilirdi. ‘İnatçı karakter ve savaşım’ Fenerbahçe için olmazsa olmaz. Elde çok üst düzey bir kadro varken dahi gerçek buydu. Şu anki konseptte ise Sarı-Lacivertli takımın hiçbir maçta bu karakterin dışına çıkma gibi bir lüksü hiç ama hiç yok. Sonuçta Fenerbahçe BEKO dün Zenit maçındaki geri dönüşte gösterdiği karakter ve savaşımla baltayı tekrar toprağın altından çıkardı.