Fenerbahçe BEKO, Play-Off çeyrek final serisinin dördüncü maçında, tıpkı serinin ikinci ayağında olduğu gibi rakibinin direncini kırıp seriyi koparma fırsatını iyi değerlendiremedi.
Sarı-Lacivertliler için kazanması durumunda Final-Four’a kalacak olmanın, Monaco cephesinde de ev sahibi olarak girdiği seriyi kaybedecek olmanın getirdiği “baskı unsuru” gözle görülür nitelikteydi. Bu baskıda iki cephede de net biçimde serinin diğer maçlarına göre farklı olan şey “savunma direnciydi”… Play-Off’larda bu sezonun özelinde belki de sertlik düzeyi açısından en yüksek seviyede savunma direncinin iki cephede de hüküm sürdüğü ilk ve tek maçtı dünkü mücadele… Arada iki takımın da kolay basketler ürettiği sekanslar yaşansa da genel olarak durum buydu. Bu noktada fark yaratan taraf, özellikle ikinci yarıda ve daha da önemlisi maçın kırılma anlarında Ouattara ve Hall ile daha yüksek verim sağlayan taraf Monaco oldu. İstanbul’daki ilk maçta 89 sayı bulan Fenerbahçe BEKO açısından da stratejik yanlış, kendi oyununun dışında çıkıp, özellikle de ikinci yarıda belirgin biçimde tempoyu aşağıya çekip, sürekli sete seti zorlamak oldu. Evet; belki koşmak ve top kaybı riskini almak “cüretkar” bir seçenek olabilirdi. Ama sete setin böylesine tıkandığı hücumda topun “kağnı arabası” tadında el değiştirdiği (ya da hiç değiştirmediği) bireysel çözümler, normalde buna göğüs germeye pek de yatkın olmayan ama dünkü “farklı” stratejisini çok iyi biçimde sahaya yansıtan Monaco’nun ekmeğine yağ sürdü. Aslında tamamıyla hücum odaklı bir takım olan Monaco, dün oyuna Ouattara ile başlayıp, Calathes üzerinde bu oyuncu ile kurduğu baskıyla Fenerbahçe’yi düzenden çıkarmayı başardı. İkinci yarıda da Donta Hall, yetenekleri sınırlı olsa da oyunun iki yönünde de atletizmiyle Monaco’nun kazanmasında X faktör olarak sivrildi.
İşin gerçeği dün oyun, Monaco’nun istediği gibi oynandı… Fransız ekibi, beklenenin aksine, bu kez tempoyu aşağıya çekip, sahip olduğu “bireysel”yetenekleri ile bulduğu “bireysel çözümlerle” sonuca gitmeyi hedefledi ve istediğini de aldı. Fenerbahçe BEKO, buna aynı karşılığı verme yanlışına düştüğü için, topu hücumda döndürüp, en sağlıklı tercihi bulmak yerine bireysel üretimlerle maça tutunmaya çalıştığı için kaybetti.
Serinin geneline baktığımızda, Fenerbahçe’nin, kazandığı ilk maç sonrası ikinci karşılaşmayı “kıl payı” kaybedip, seriyi İstanbul’daki üçüncü maçta kapatmayı, ardından da 4. maçta, ikinciye benzer bir sonla kaybederek 5. maça uzamasının önüne geçemediğini görüyoruz. Ancak geride kalan 4 maçta, ev sahibi avantajı olmasa da bu 4 maç genelinde ortaya koyduğu oyun kalitesi ile “paralel” kadro kalitesi baz alındığında, Fenerbahçe BEKO’nun, deplasmanda da olsa ciddi biçimde kazanma şansı olduğu ortada… Bu bakımdan, dünkü yenilgi üzerine “karalar bağlamanın”, karamsarlığa kapılmanın anlamı yok… Yine 2-2’ye giden 3 seriye de bakıldığında deplasman atmosferi olarak Monaco’nun ne OAKA ne de Palau Blaugrana ile “baskı” anlamında ürkütücü bir atmosfer olmadığı da ortada… Öte yandan, baskı demişken, artık Euroleague’de ev sahibi avantajı denan detay, baskı ile birlikte dezavantaja da dönüşebiliyor. Burada püf noktası açığa çıkan “gerilimden” asgari düzeyde etkilenmek… Bu anlamda Monaco’daki rövanşta “artık kaybedecek bir şeyi olmayan” iki takımın mücadelesinde kim oyuna daha fazla akıl, daha fazla mücadele, daha fazla savaşım koyarsa kazanan o olacak… Tabii ki “yetenek” faktörü göz ardı edilmemeli… Ama işin içinde oyun aklı, paylaşım ve dinamizm olmayınca sadece yetenekle hedefi tutturabilmek her zaman mümkün olmuyor.
Fenerbahçe’nin Monaco’daki son maçta bu açıdan avantajlı olduğunu düşünüyorum. Kanarya, seride 2 kez ayağına gelen fırsatı tepti. Daha doğrusu Monaco 2 kez “direkten döndü”… Çekirge 2 kere sıçrar… Bol şanslar Fenerbahçe BEKO…