Dört takımla temsil edildiğimiz ve Fenerbahçe’nin şampiyon olarak tamamladığı 2016/17 sezonunundan sonra EuroLeague bu sezon daha sert maçlara sahne oluyor.
Temsilci sayımız ikiye düşmüş olsa da basketbolseverler açısından EuroLeague’de mücadele artmış durumda. Normal sezonun yarısının tamamlanması nedeniyle önce ligin geneli ardından da temsilcilerimize ilişkin bir bilanço çıkarabiliriz. Bu noktada yardımcı olması açısından takımların hücum ve savunma verimliliklerini bir grafiğe yansıttım:
Kaynak: Overbasket (Grafik; yukarıya doğru gidildikçe dirençli savunma, sağa doğru gidildikçe verimli hücum şeklinde okunmalıdır. Kesikli çizgiler lig ortalamasıdır.)
EuroLeague’de CSKA ve Olympiacos’un ilk iki sırada yer alması sanırım beklenmeyen bir durum değildi. Bir yanda normal sezonları sürekli domine eden CSKA diğer yanda da gelenekleri ve oyun düzeni ile bir okul olan Oly yine ligin tepesinde. Yukarıdaki grafikten de görülebileceği üzere bu takımlardan biri ligin en iyi hücum eden, diğeri ise en iyi savunma yapan ekibi konumunda. Yine üçüncü sırada olan PAO’nun bu seneki transferleri ve geçen seneye göre daha formda gözüken Pascual ile burada olması anormal değil.
Ligin dördüncü sırasına baktığımızda ise bu sezonun sürpriz/flaş takımı olarak değerlendirebileceğimiz Zalgiris var. Ligin ilk yarıdaki en iyi koçu Saras’ın yetenek tavanı kısıtlı takımının 10 maç kazanması küçük çaplı bir mucize olarak değerlendirilebilir. (Saras’ın Dee Bost’u gönderip Udrih’le anlaşması bile takımın ne kadar iyi yönetildiğini gösteren bir olgu.) Özellikle Pangos-Jankunas temelinde ikili oyunları iyi yönetip üstüne de %43 ile üçlük atan ve deplasmanlarda daha rahat oynayan Zalgiris’in bu formunu sürdürmesi zor olsa da bu takım izlenmeyi hak ediyor.
Zalgiris’i takip eden Fener, Madrid, Maccabi ve Khimki play-off potasındaki diğer takımlar. Bu takımlar arasında ligin ilk yarıdaki en değerli oyuncusu Doncic’e sahip olsa da Madrid’in birçok sakatlıkla boğuştuğunu, Maccabi’nin geçen seneden farklı olarak Spahija ile daha kontrollü bir basketbol oynadığını, Khimki’nin de çok tehlikeli bir çekirdek kadrosunun olduğunu unutmamak gerek.
Play-off sıralamasının dışında olan takımlardan Baskonia’nın Martinez yönetiminde yaptığı çıkış dikkat çekerken, kadro kalitesi olarak ligin en kötü takımlarından olan Malaga ve Kızılyıldız da başarılı sayılabilir. Bu noktada Brose, Barça ve ligin son 10 haftasında çöküş yaşayan Valencia hayal kırıklığı yaratan takımlar olarak görülüyor. Ancak gerek tarihi gerekse bütçesi ile Barça bu konuda başı çekiyor. Alonso yönetimindeki Barça, transfere ciddi bütçe ayırmasına ve maç başına 80 sayıdan fazla skor bulmasına rağmen ligin dibinden sadece bir galibiyet uzakta. (Barça’nın takım kimyasındaki problemler Efes ile yarışacak kadar büyük.)
Temsilcimiz Fenerbahçe geçen seneki kadrodan hücumun ve savunmanın liderini kaybetmiş olmasına rağmen bu sezona iyi eklemelerle rotasyonunu da genişleterek girdi. Ancak gerek yeni bir düzen oluşturma çabaları gerekse sakatlıklar Fener’in ritim bulmasını engelledi. Fenerbahçe’nin bu sene temel iki problemi var: Biri geçen seneden devralınan yay savunması problemi. Bu problem özellikle guard savunabilen Kalinic de yokken savunmanın tepeden penetre eden guardlar tarafından çok kez delinmesine neden oldu. (Bu durumun tersine yaydaki şut savunması oldukça iyi.) İkinci problem de bu takımın oyun lideri henüz belli değil. Birçok maçta son toplarda doğru karar veremeyen Sloukas veya son dakikalarda dalgalı performans sergileyen Wanamaker şu an Bogdan’ın açığını kapatabilmiş değil. (Burada modern basketbolun eğilimlerinden farklı olarak her beş şutundan birini orta mesafeden deneyen Fener’de bu tercihin değişip değişmeyeceğini ve Nemanja’lı sezondakine benzer şekilde zaman zaman Melli üzerinden oynanan ikili oyunların ne kadar verimli olacağını merak ediyorum.) Yine Thompson’un verimli oynayamaması da Fener’in bazen Vesely’ye fazla bağımlı kalmasına neden oluyor. Tüm bunlara rağmen 9-6 ile beşinci sırada olan ve ligin en verimli oynayan takımlarından biri olan Fenerbahçe olası bir transfer ile Nisan ayına doğru vites artırıp play-off’a hazır girecektir. Çünkü asist/top kaybı oranında ligin en iyilerinden olan ve zaman zaman fizikli beşler ile rakibe sahayı dar edip şut yüzdesini düşüren Fener’in bu problemlerini yolda çözmek mümkün. Dahası EuroLeague’de final-four’a en verimli hücum eden takımlardan çok; en dirençli savunma yapan takımların kaldığı unutulmamalıdır. Nitekim grafiğe dikkatle bakılırsa ortalamadan kötü hücum eden Khimki ve Maccabi gibi takımların play-off resminde olduğu, daha iyi hücum eden Brose ve Valencia gibi takımların bu resmin dışında olduğu görülebilir.
Son senelerdeki en kötü kadro mühendisliği ile sezona giren ve bunun bedelini ligin son sıralarına inerek ödeyen Efes’te koç değişikliği sonrası bazı taşlar yerinden oynuyor. Ancak bütünsel performansa bakıldığında Efes ligin en dirençsiz savunma yapan takımlarından biriyken hücum verimliliğinde ise sonunculuğu kimseye bırakmış değil. Bu açıdan bu sezonun bütçe/başarı kıstasında ligin en kötü iki takımından biri Efes’tir diyebiliriz (diğeri Barça). Saf bir oyun kurucusu veya forvette atletik meziyetleri ve ceza şutunu sokma kabiliyeti olan bir oyuncusu bulunmayan, uzun süre iki çakılı pivotla oynayarak verimli olmayan ribaund üstünlüğü sağlayan Efes bu sezon modern basketbola yapılabilecek en büyük hakaretleri yapmış olsa gerek. Maçlarda rakiplerden (true shooting bazında) %7 daha kötü şut yüzdesi yakalayan Efes haftalar boyunca hiçbir şeyi iyi yapamayan bir takım görüntüsü sergiledi. Ataman’ın gelişi ile savunmada direnci artan, tempoyu düşüren, hücumda tek uzun – dört şutör ile daha modern bir yapıya kavuşan Efes’te ileriye doğru bir adım atıldı. Ancak ligin en az asist yapan ikinci takımı olan Efes’te (maç başı sadece 14,8) hücumun bir iki oyuncu üzerine kalması, rotasyonun darlığı ve takımın bu sezon ligde yay gerisini en az ve en verimsiz kullanan takımlardan biri olması Ataman’ın çözmesi gereken temel sorunlardan biri. (Ataman ile bu istatistik değişse de Efes 15 maçta sayılarının sadece %27’sini üçlüklerden buldu.) Bunun için de Efes’in hem transfere hem de yeni bir karaktere ve en önemlisi daha iyi bir genel menajer yönetimine ihtiyacı var.