EuroLeague’de 11 Hafta Sonunda İleri İstatistikler Ne Söylüyor?
EuroLeague resmi sitesinden geçen hafta bazı toplu veriler yayımlandı. Bu verilere linkten bakabilirsiniz:
Verilerde geçtiğimiz yıllar ile 2016-17 sezonu karşılaştırılıyor ve maçlardaki toplam sayının ve maçlara gelen seyirci sayısının arttığı ve maçların çok daha yakın skorlu geçtiği ortaya çıkıyor. Bu durum NBA ile rekabet etmeye çalışan EuroLeague yönetiminin hedefleri doğrultusunda gelişmeler yaşandığını gösteriyor. EuroLeague’in geçen seneye göre daha az takımla oynanması ve “kapalı lig” hedefi doğrultusunda takımların tek bir grupta mücadele etmesinin altındaki hedef de tam olarak buydu.
Euroleague’de geride kalan 11 haftada takımların oyun yapıları artık şekillendi diyebiliriz. Hangi takımın tempolu, hangi takımın temposuz oynadığı, takımların hücum ve savunma takımı olarak nasıl ayrıştığını izleyenler kolayca söyleyebilir. Temsilcilerimizden Fenerbahçe ve Daçka biraz beklentilerin altında kalsa da Fenerbahçe maç kazanma geleneği ile tepede yer alırken, Daçka’nın ve Galatasaray’ın yeni kurulan takımlar olduğunu unutmamak gerekir. Efes ise açıkçası benim beklentilerimin üstünde performans sergiliyor ve sene başına göre oyununu en çok geliştiren temsilcimiz konumunda. (0-3 sonrası 6-2 gibi bir performans söz konusu.) CSKA, Madrid ve Fenerbahçe’nin sürüklediği ligde fayda/maliyet oranı baz alınırsa Baskonia, Olympiacos ve Zalgiris’in de oldukça başarılı olduğunu lig sıralamasına göre rahatlıkla söyleyebiliriz. CSKA dışında bir kopmanın olmadığı ligde, ligin son sıralarındaki takımlar ile play-off barajı arasında sadece iki galibiyet var. (Neredeyse bütün maçlarını son toplarda kaybeden Brose Bamberg’in play-off şansı bence hala ciddi olarak devam ediyor.) Her ne kadar takımların oyun yapıları ve genel yetenek toplamları oldukça farklı olsa da lig tablosunda henüz net bir ayrışma yok. (15. maçlar bittiğinde ve olursa yeni transferler ile lig daha iyi şekillenecektir.)
Modern basketbolun bir sonucu olarak EuroLeague takımlarının çoğu maç içinde buldukları pozisyon sayısını artırmaya çalışıyor. NBA’de olduğu gibi EuroLeague’de de tempo artmış durumda. (Yugoslav faulünün sportmenlik dışı faul ile cezalandırılmasının temel nedeni de temponun artmasını sağlama isteğidir.) Ancak NBA’deki istatistik hizmetine göre EuroLeague taş devrinde kaldığı için birçok alanda kolayca karşılaştırma yapamıyoruz. Çünkü EuroLeague için neredeyse hiçbir ileri istatistiğe açık olarak ulaşmak mümkün değil. Peki “EuroLeague takımları maç başına kaç pozisyon buluyor?” “Pozisyon başına atılan ve yenen sayıların durumu ne?” gibi kritik soruların cevabı nedir? Bu sezon mücadele takımlar için 11 haftayı baz alan bu tip bazı ileri istatistikleri bir süredir merak ediyordum ve edindiğim verileri sizler ile paylaşmak istedim.
Aşağıdaki tablodaki ilk dört sütun http://advanceprobasketball.com/ adresinde ayrıntılı çalışmalarını görebileceğiniz Ermay Duran’dan aldığım verilerden oluşmaktadır. (Karşılıksız olarak sunduğu veriler için kendisine teşekkür eder ve kendisini takip etmenizi öneririm. Basketbolumuzun böyle analitik yaklaşımlara çok fazla ihtiyacı var.) Son iki sütun ise EuroLeague resmi istatistik veritabanında mevcut.
Takımlar |
FIC40 |
ORtg |
DRtg |
Pace |
Asist |
Top Kaybı |
CSKA Moscow |
65,7 |
121,4 |
108,7 |
90,9 |
20,64 |
13,73 |
Real Madrid |
68,7 |
121,0 |
108,8 |
89,3 |
20,09 |
10,73 |
Fenerbahçe |
55,9 |
110,8 |
109,1 |
84,6 |
18,18 |
13 |
Olympiacos |
54,3 |
110,7 |
104,4 |
86,6 |
15,09 |
11,91 |
Laboral Kutxa Baskonia |
54,5 |
108,2 |
104,3 |
88,6 |
15,91 |
14,09 |
Panathinaikos |
53,5 |
110,4 |
106,7 |
83,1 |
15,64 |
11,18 |
Anadolu Efes |
62,1 |
114,6 |
114,6 |
88,0 |
20,64 |
12,73 |
Maccabi FOX Tel Aviv |
53,4 |
109,6 |
111,3 |
88,3 |
17,82 |
14,27 |
Darüşşafaka Doğuş |
48,9 |
108,7 |
111,2 |
85,9 |
15,27 |
12,64 |
FC Barcelona Lassa |
50,4 |
103,9 |
108,6 |
81,3 |
16,64 |
13,45 |
Zalgiris Kaunas |
53,9 |
115,7 |
118,0 |
84,8 |
18,82 |
13,91 |
KK Crvena Zvezda |
46,6 |
102,2 |
107,5 |
86,1 |
16,64 |
11,82 |
EA7 Emporio Armani Milano |
55,1 |
111,6 |
118,3 |
89,8 |
17,64 |
13,45 |
Brose Bamberg |
53,1 |
113,3 |
114,6 |
84,2 |
17,64 |
13 |
UNICS Kazan |
53,1 |
111,7 |
118,3 |
84,8 |
15,27 |
12,18 |
Galatasaray |
56,4 |
109,6 |
120,1 |
87,0 |
18,73 |
11 |
FIC40 (Floor Impact Counter – per 40 min): Basit istatistik sonuçları – sayı, blok, asist, ribaund, top çalma dahil olmak üzere – süre dikkate alınmaksızın bütün “boxscore” sonuçlarını tek bir istatistik birleşeninde toparlayan rakamsal değerdir. Formülü: Atılan sayı + hücum ribaundu + (0.75 x savunma ribaundu) + asist + top çalma + blok – (0.75 x kullanılan şut) – (0.375 x kullanılan serbest atış) – top kaybı – (0.5 x yapılan faul)
Offensive Rating: Bir takımın 100 pozisyon başına kaç sayı bulduğunu gösterir.
Defensive Rating: Bir takımın 100 pozisyon başına kaç sayı yediğini gösterir.
Pace: Takımların maç başına bulduğu ortalama pozisyon sayısını gösterir. Bir tempo göstergesidir.
Yetenek-güç ayrımı bir kenara koyulursa yarı sahada temposuz oyunu seven takımlar için pozisyon ve top kaybı istatistiğinin diğer takımlara göre düşük olması, yüksek tempoda oynayan takımlar için de tersi beklenir.
İstatistiklere baktığımızda CSKA ve Real Madrid’in gerek pozisyon sayısı gerekse pozisyon başına bulunan sayı olarak önde olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Bu nedenle ligin tepesindeki bu iki takım aynı zamanda en iyi avereja sahip olan iki takım konumunda. Diğer takımlara bakıldığında; maçları izlemeyenler Baskonia, Milano, Maccabi ve Efes maçlarının tempolu Panathinaikos ve Barcelona maçlarının da temposuz geçtiğini rahatlıkla görebilir. (Bu noktada Olympiacos ve Kızılyıldız’ın maç başına 86’dan fazla pozisyon üretmesi benim için sürpriz veriler oldu.) Fenerbahçe ise konumuna göre çok parlak olmayan istatistiklere sahip olsa da kazanma kültürü ile öne çıkıyor. Diğer temsilcilerimizden Anadolu Efes çok atan – çok yiyen bir takım görünümü çizerken, Daçka’nın üretkenlik, Galatasaray’ın da savunma sorununun çözülemediği aşikar. Asist üzerinden sayı bulma noktasında ise tepedeki takımlara ek olarak Anadolu Efes’in oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Yine Madrid, Galatasaray, Olympiacos, Panathinaikos ve Kızılyıldız’ın topun kıymetini bilerek (az top kaybı ile) oynadığını da belirtebiliriz.
Genel anlamda CSKA ve Madrid’i saymazsak benim için verilerde öne çıkan iki takım var. Üstelik bu takımların asist/top kaybı oranı da iyi sayılmaz: Olympiacos ve Baskonia. Bu takımları özel kılan şey potalarında 100 pozisyon başına sadece 104 sayı yemeleri. Ligin sezon öncesi favori gösterilen üç takımının hemen arkasından gelmelerinin nedeni de bence tam olarak bu: Savunma direnci. EuroLeague, hücum istatistikleri ile biraz göz boyamış olabilir ama bu iki takım savunmanın ne kadar önemli olduğunu yeniden hatırlatıyor bizlere. Yoğun takvimiyle NBA normal sezonuna benzemeye başlayan EuroLeague’de “unutulan” savunmanın da bir final-four anahtarı olduğunu bu iki takım bize çok güzel hatırlatıyor. Bu bağlamda meşhur söz hala geçerliliğini korumaktadır: “Hücum maç, savunma şampiyonluk kazandırır.” Sadece “atarak” Milano veya Maccabi’nin yaptığının ötesine geçmek mümkün değildir.
Özellikle eğilmek istediğim bir nokta da top kayıpları ve biçimleri. Bir top kaybının nasıl yapıldığı oldukça önemlidir. Kötü bir pas tercihi ile topu dışarı atmak, yarı saha ihlali ile veya topla yürüyerek top kaybı yapmak oyunu durduran ve rakip takımın oyuna yeniden başlayarak hücum etmesine neden olan top kayıplarıdır. Ancak hücumda topu rakibe elden teslim etmek, yüzü sizin potanıza dönük beş oyuncunun birden fast-break’e çıkması anlamına gelmekte ve potanızda kolay sayı görmenize neden olmaktadır. (Takımların fast-break ile biten top kaybı istatistiğini de merak etmekteyim.) Bu açıdan tempolu oynayan takımların yaptığı top kayıpları bir yere kadar kabul edilebilir olsa da yarı saha savunmasında bile problem yaşayan takımların yaptığı top kayıplarının biçimi momentum geçişkenliği açısından oldukça kritiktir. Örneğin; Efes’in yaşadığı sorunlardan biri bu top kayıplarının fast-break olarak potasına dönme sorunudur.
Toparlamak gerekirse, daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi günümüzde egemen oyun biçimi pace&space’dir. NBA’de takımlar +100 pozisyonla oynarken EuroLeague takımları +80 pozisyonla oynamaktadır. (Süre farkı unutulmasın.) 10 sene öncesine göre bu rakamlar artmıştır, ancak bu durum savunmaları önemsiz kılmamalıdır. Pace&space’in birden çok oynanma biçimi olmakla birlikte (San Antonio Spurs – Golden State Warriors farkı gibi) pace&space asla savunmanın unutulması, hücum şekillenmeden topun hemen potaya atılması veya çabuk şut adına basit top kayıplarının yapılması anlamına gelmez. Türü ne olursa olsun iyi bir hücum sağlam bir savunma ile başlar. Çünkü hücumu en kısa sürede şekillendirecek nokta iyi bir savunmadır. Geçiş hücumu denen “transition”ların da topa baskı ve pas kanallarını tıkama ile daha rahat elde edileceği unutulmamalıdır.
Özetle; CSKA, Madrid ve Fenerbahçe kadar “güçlü” kadrolarınız olmasa da, yukarıdaki ileri istatistiklerden görebileceğiniz gibi, Olympiacos ve Baskonia gibi bazı şeyleri ligde en iyi yapan takım olabilirsiniz. Bu da sizi top-8 veya final-four savaşında en azından “eşleşilmek istenmeyen rakip” konumuna yükseltecektir. Bu noktada Olympiacos ve Baskonia için “Onların ekolü var.” dediğinizi duyar gibiyim. Burada önemli olan “kendi doğrunu yaratabilmek”tir. Bunun için de “Yapamıyoruz!” sözü yerine “Nasıl yaparız?” sorusunu sormak ve ona göre hareket etmek (altyapı devrimi, doğru takım kimyası yaratmak, sabretmek vs.) daha mantıklıdır. Ayrıca tüm bu verilerin sürekli olarak takip edilmesi ve ona göre strateji geliştirilmesi oldukça kritiktir.
Togan Karataş