Son yedi EuroLeague karşılaşmasında sadece Galatasaray maçlarını kazanan Anadolu Efes play-off çizgisinin gerisine düşmüş durumda. Kazanabileceği birçok maçı rakiplerine hediye eden Efes için işler pek yolunda gitmiyor. Dahası takımın önünde çok zor üç maç var ve bu üç maçın sonunda Efes matematiksel olarak olmasa da fiilen lige havlu atabilir. Kaldı ki oynanan oyun Brose Bamberg’inki gibi ışık da vermiyor. Peki 0-3 başladıktan sonra 6-2’lik bir seri yapan ve oyununu geliştiren Efes nasıl son yedi maçtan sadece iki galibiyet çıkartabildi?
Efes’in istatistiklerine bakıp birçok sonuç elde edebiliriz. Örneğin; bu takımın çok atıp çok yediğini, gününde olursa iyi ribaundçu olduğu, zaman zaman topu iyi paylaşarak yüksek asistlere ulaştığını takımı takip eden herkes biliyordur. Benim dikkat çekmek istediğim istatistikler ise şunlar:
- 40 dakika başına 87.8 pozisyon üreten Efes ligin en tempolu oynayan takımı. (Atlet kadro faktörü ile ikinci Milano’dan ortalama iki pozisyon daha fazla üretiliyor.)
- 100 pozisyon başına üretilen sayıda ise Efes 93.4 ile ligin en kötü takımlarından biri: 14. sırada. (True Shooting Ratio’su sadece %46,3 olan bir takım için normal bir durum.)
Efes’in temel sorunlarından biri yukarıdaki istatistiklerin söyledikleri aslında. Takım modern basketbolun sadece hücum tarafını yapmaya çalışıyor ama verimli oynayamıyor. Pace&space’in sadece “pace” kısmı çalışılmış. Bu verimsizlik sorununun kabaca iki nedeni var. Birincisi takımın gardları (Heurtel ve Granger) oyunu iyi yönlendiremiyor – çoğu zaman topu iyi paylaşamıyor. Burada maç sonunda gardların bazen iyi asist sayılarına ulaşmasına bakarak analiz yapmak yanıltıcı olur ki çoğu zaman ulaşamıyorlar da. Bir bütün olarak takımı oyunun içine sokmak ve Perasovic’in beklediği o geçiş hücumlarını oynama noktasında gardlar geçer not almıyor. İkincisi takımın “spacing” seviyesini yükseltecek elit şutörleri yok.
Bir diğer büyük sorunsa savunma. Takım savunmasının daha ilk halkasında sorun var: Gard savunması. Rakibin kısalarının oyun kurmasına, penetresine veya şutuna fazla zorluk çıkarmayan Efes için kısa savunması Granger oyundayken bile üst seviyede değil. Bazen takımı büyüten ve iki numarada da kısa forvet kullanan Perasovic takımın savunmasını yukarı çekerken (sürekli adam değiştiren – saldırgan savunma) hücum üretkenliği sorununu aşamıyor. Tersi olan small-ball denemelerinde ise takımın savunma direnci düşüyor. Kısaca Efes oyunun iki yönünü birden düzenli olarak iyi oynayamıyor.
Bütün bunlar tempolu ama dengesiz, verimsiz ve dirençsiz bir takım yapısına işaret ediyor. Bu noktada da bence fatura önce Perasovic’e kesilmeli. Çünkü bu ligde 18 maç oynanmışken örneğin; takımın şutörü olmayan Honeycutt şutör gibi oynuyorsa roller iyi dağıtılmamış, düzen hala kurulamamış demektir. Perasovic’in bu sorunu kısa vadede çözmesi de zor görünüyor. Perasovic’in ardından faturanın bir kısmı “oyunu kurması ve rakip oyun kurucuları savunması gereken” gardlara kesilmeli. Hem savunmanın hem hücumun başladığı nokta olan oyun kurucular kötü oynarsa tüm takım kötü oynar. Efes’te de istikrarlı olarak iyi oynayabilen bir lider gard yok.
Daha genel bir sorunsa bu takımda herhangi bir pozisyonda basketbol IQ’su yüksek oyuncu olmaması. Pas – şut zamanlaması veya savunmadaki pozisyon bilgisi ile rakipten birkaç pozisyon çalacak, rakibin ritmini sürekli bozacak ve momentumu ele geçirecek oyuncu yok. Bu durumda da Efes sadece enerjisi ile oynayan bir takım olmaktan kurtulamıyor ve genel tabloya baktığımızda büyük maç alamayan bir takım görüyoruz. (Efes şu haftaya kadar ligin tepesindeki beş takımdan hiç maç alamadı.)
Peki kısa vadede neler çözüm olabilir?
- Efes’te Heurtel ve Granger yan yana oynamamalı. Onlar birlikte sahadayken takım mutlaka geri düşüyor ve momentumu kaybediyor. (Dünkü Barça maçının 53-51’den 70-55’e gelmesine neden olan Perasovic’in bu “çift pg” takıntısıdır.) Formsuz da olsalar Paul veya Maxim’den biri mutlaka sahada olmalı.
- Düzen ve roller acilen oturtulmalı. Takımda görevler maç içerisinde sürekli karışıyor. Perasovic bu sorunu mikro hamleler ile düzeltemiyor ve takım maçlarda sürekli dalgalanıyor. (Merak edenler Perasovic’in mola dönüşlerinde Efes’in performansına baksın. Bu kategoride Efes ligin en kötüsü olabilir.) Tempo anlayışına rağmen makro açıdan da Perasovic muhteşem bir iş çıkarmış değil. Kadro yapısının defoları gün geçtikçe ortaya çıkıyor.
- “Tempo için tempo” anlayışı (düzen değil anlayış) yerine atletizmin avantajlarını yer yer kullanan ve topu paylaşarak oyunu kontrol eden bir takım yapısı kurulmalı. (Bu kadro ile şu vakitte çok zor.) Biraz daha düzen içinde kalmak zorunda Efes. Zira dünyanın hiçbir takımı 40 dakika boyunca oyunu forse edemez.
Sonuçta bir takımın sezon içerisinde durgunluk ve hatta kriz yaşaması anormal değildir. Fakat o noktada, tam da dibe vurduktan sonra, nasıl reaksiyon göstereceğinizi takım karakteriniz belirler. Bu çerçeveden bakarsak 6-2’lik seri sonrası yabancı analistlerin “EfeSpectacular” benzetmesini yaptığı takım artık yok. (Milano ve Efes örneklerinden görülebileceği üzere en tempolu oynayanlar ligin tepesinde yer almayabilir.) Yeniden maçlar kazanıp ayağa kalkmak içinse çok ciddi çalışma gerekli. Zira kazanma kültürü, kazanmayı bilen oyuncu ve koçlarla olur ve ne yazık ki Efes’te gördüğüm kadarıyla kazanmayı bilen ne oyuncu ne de koç var.