Anadolu Efes, ilk 24 maçın sadece 9’unu kazanabilmiş bir takım olarak girdiği normal sezonun “son dönemecinde” 10 maça 8 galibiyet sığdırarak hayal gibi görünen Play-Inn’e kalmayı başarmıştı.
O 10 maçın 8’ini kazanırken, yeni coachuMijatovic’le birlikte Efes’in “fabrika ayarlarına”döndüğü izlenimini bırakmış, kronik savunma sıkıntılarını özellikle son maçlarda minimize ederek, hücumda üretimi takıma yayarak, topu paylaşarak “topyekün” katkı ile küçük çaplı bir mucizeye imza atmış ve Play-Inn öncesi tüm kamuoyunu Play-Inn’inde ötesine geçebileceğine, hatta Play-Off’a kaldığı taktirde Real Madrid’e dahi kolay lokma olmayacağına inandırmıştı.
Ancak “büyüyen” hedef, Efes’in yine ayaklarının yerden havalanmasına, son dönemeçte yaptığı doğruları bir kenara bırakıp, Play-Inn’in tek maç olduğunu ve Play-Off sertliğinde oynanacağını hesaba katmadan (!), ciddiyedi elden bırakıp “ben daha iyiyim, nasıl olsa kazanırım” psikolojisine terk ettiğini gözlemledik… Kısacası Efes, bu etabı kolayca geçebileceği yanılgısına kapılıp, sonrasına fazlasıyla odaklanmış anlaşılan… Bu yanılgıya oyuncuların kapılmasını anlayabiliriz… Ancak teknik ekibin – ki Mijatovic’in soyunma odasına çok hakimolduğunu, en önemli artısının oyuncuların DNA’sını bilmesi olduğunu defalarca dile getirdik – bu havayı iyi gözlemleyip, “gevşemenin” önüne geçebilmesi, onları son 10 maçtan farklı bir 40 dakikanın beklediğine inandırması gerekiyordu…
Sonuçta oynadığı son 10 maçın bazılarında ve özellikle de son ikisinde sıralamadaki yeri aşağı yukarı netleşmiş ya da iddiası kalmamış takımlarla oynadıkları maçların dinamikleriyle tek maçla kaderin çizileceği Play-Inn’in dinamiklerinin farklı olacağı ortadaydı… Karşısında “duvar gibi” bir savunma bulan Efes’in 40 dakikada “mum gibi eriyişine” şahit olduk…
Virtus Bologna, deneyimli coachu Luka Banchi ile bu farkındalığı tüm takımına yansıtmış ve tüm hazırlıklarını da buna göre planlamıştı. Ligin en yüksek skor potansiyeline sahip takımların başında gelen Efes’i iyi savunmadan İstanbul’dan istediğini alarak ayrılmanın imkansız olduğunun bilincindeydi; 40 dakika boyunca Virtus Bologna…
Ve tüm maç, Virtus’un istediği şekilde oynandı… İtalyan ekibi, Efes’in geçiş hücumlarından sayı üretimini tıkayıp, sete sette de yine tüm maçın geneline yayılan olağanüstü bir yardımlaşma seviyesiyle rakibinin karşısında durdu. Larkin ve Clyburn’ün “bireysel” çabasıyla ürettiği toplamdaki 38 sayı dışında takımdaki diğer oyunculardan katkı 26 ile sınırlı kaldı!.. Ki bu ikili de (Larkin 5/14, Clyburn 7/16) yüzde olarak standratların altında kaldılar!.. Efes toplamda 8 asistte kaldı ki bu da ne kadar kötü hücum ettiklerinin, şut yüzdesinin sert savunmaya karşı nasıl aşağıya düştüğünün göstergesiydi.
Efes, 5 uzunundan topu topu 16 sayı çıkarırken, Virtus’ta sadece Shengelia’nın verdiği 13 sayılık katkı aslında her şeyi açıklamaya yetiyor…
Sonuçta Efes, son 10 maçta yakaladığı ivmeyi yine kendi eliyle ve “sadece bir maçta” heba etti… Play-Off’suz geçen “sadece” bir sezonun ardından Play-Inn’de eli ayağına dolanan Anadolu Efes’e geçmiş olsun…
BÜYÜK UMUTLARLA BAŞLANAN LİGE VS… TABİİ Kİ İRONİ BAŞINDAN BUGÜNLERİN GELİŞİ BELLİYDİ DENEME TAHTASI GİBİ. SONUÇDA SON DÖNEMDEKİ TOPARLANMALAR BELKİ TAKIMI BİRLİKTE TUTMAYA YETEBİLİRDİ AMA NAFİLE ÖNÜMÜZDE BÜYÜK BİR REVİZYON BİZLERİ BEKLİYOR GİBİ