Cesaret, oyuncudan coacha değil, coachtan oyuncuya yayılır. Büyük oyuncular da büyük coachların aldığı cesur kararlarla o statüyü kazanır…
Son yıllarda Türk olup da “büyük oyuncu” olmaya aday o kadar az isim çıkıyor ki karşımıza, Şehmus Hazer gibi bir yeteneği izlerken içim içimi yiyor… Onun gelişimini, özel bir oyuncu olacağını görmek gerçekten keyif verici…
Dün de Barcelona gibi bu sezonun net şampiyonluk adayı bir takıma karşı Fenerbahçe BEKO formasıyla sahaya o kadar yakıştı ki… Aldığı sürenin her saniyesinin hakkını veren, oyunun iki yönünde de rakibini sıkıntıya sokan, penetre özelliğini her fırsatta korkusuzca kullanan, henüz etrafındakilerden fırsat bulup kullanamasa da şutu da olan çok yönlü bir oyuncu Şehmus…
Coach Djordjevic, kırılma anlarına yaklaşırken, sıkışan oyunu penetreleriyle açan, deliciliğini kullanan, savunmada da top çalıp, rakip guardları sıkıntıya sokan Şehmus’u oyundan alıp, maçı 4 sayı, 3 asist, 2 top çalma ve en kötüsü de 6 top kaybı ile tamamlayan, kısacası “kötü gününde olan” De Colo’da ısrar etmeye karar verdi. Açıkçası Sırp coach belki bir çok antrenörün gideceği yoldan gidip, “kolaya” kaçtı… Yılların tecrübesi diyerek, kötü oynadığı halde kader değiştirme becerisine sahip Fransız guarda umut bağladı. Halbuki mantığı yerine cesaretini devreye sokup, “iyi oynayan” Şehmus ile devam edip, sezonun devamında kırılma anlarında devreye sokabileceği “bir silah daha” yaratmış olabilirdi. Aklın ve cesaretin yolu işte bu noktada kesişebilirdi. Kimsenin kalkıp da “Şehmus devam etseydi Fenerbahçe kesin kaybederdi” diyebileceğini sanmıyorum. Ama De Colo girerken bu tedirginliğin tüm salonda ve televizyonları başında izleyenlerde hakim olduğuna eminim. Dün, De Colo’nun günü değildi… Ve O’nda ısrar etmek yanlıştı… Şehmus sahada kalsaydı daha kötüsü olabilir miydi; hiç sanmıyorum… Ve Djordjevic, hem yeni bir yıldız yaratma hem de Sarı-Lacivertli camianın gözündeki saygınlığını arttırma fırsatını bence – en azından şimdilik – elinin tersiyle itti. Şehmus ile kaybetseydi, kimsenin buna itiraz edeceğini sanmıyorum. Ama kazansaydı bence çok şey fark ederdi…
Evet, Fenerbahçe BEKO, yine son bölümüne akıl koyamadığı bir maçta daha rakibini elinden kaçırdı. Kırılma anlarında gelen, kimi doğru kimi yanlış sportmenlik dışı fauller Sarı-Lacivertli takımın ilk 6 haftada kazanabileceği 3 maçın kayıp hanesine yazılmasına neden oldu. Tabii ki bu basit hataların yenilgilerde payı büyük… Ancak Fenerbahçe BEKO’da görünen en belirgin sıkıntı, maçın akışına, karakteristiğine, oyuncuların performansına göre kırılma anlarına girerken “hala doğru beşi bulamıyor olması”… Bu biraz oyunu hissetmekle de alakalı… Öyle zorla olacak bir şey değil…
Geçen hafta Real Madrid deplasmanında son top öncesi Djordjevic’in sahaya sürdüğü beşi eleştirmiştik. Dün de Devin Booker’ın, savunma zaaflarına rağmen, kırılma anları da dahil 31 dakika ile, neredeyse tüm maça damgasını vuran Vesely ile aynı sürede sahada olmasına şaştım, kaldım!.. Geçen sene Pierre’i dört numarada hem üretip hem de savunurken çokça izlemiştik. Dün Davies, Booker’ın savunmasında “en değerli oyuncu” olduysa eğer, bunu biraz da Djordjevic’e borçlu!.. Sırtı dönük oyunda uzun savunabilen, ayakları daha çabuk Pierre’i, böyle bir maçta 4 numarada değil de 3’te kullanmaktaki bu ısrar neden?..
Sonuçta daha sezonun başı… Bazı sıkıntıların giderilme, asgariye çekilme ihtimali elbette var… Ama çözümsüz görünen bir sıkıntı varsa o da Marial Shayok!.. “Yeni Ulanovas” olmadan yol yakınken yerine yenisi aranmalı…
GÖKHAN TÜRE