Galatasaray Odeabank ile Fenerbahçe arasındaki “finallerin finali”, başından sonuna kadar Ekaterinburg'daki Avrupa Ligi finalinin kopyası gibiydi.
Tek fark, Sarı-Kırmızılı taraftarların yarattığı müthiş atmosferdi. Tribünlerde böylesi bir kalabalığı belki de ilk kez gören Galatasaraylı oyuncuların motivasyonu ikiye, üçe katlanırken, ezeli rakiplerinin ise bu büyük baskı ortamı ve rakibin müthiş savunmasıyla başedemediklerini gözlemledik. Moral motivasyonu bu sezon çok kolay yitiren ve bu anlamda uzun yıllar sonra ilk kez bu kadar 'silik' bir görüntü çizen Kanarya'nın havlu atması, ikinci çeyreğin ortasını dahi bulmadı. Her geçen dakika biraz daha 'sinip' baskıyla başetmeyi hiç ama hiç beceremediler. Formsuzluğu bu sezon 'tavan' yapan Pondexter ve McCoughtry'nin yanında Birsel ve Esmeral de bu ikiliye ayak uydurup, üç uzun Matovic, Hollingsworth ve Yacoubou, pota dibinden bile kolay sayıları kaçırınca Sarı-Lacivertliler için henüz devre sonunda kafalarda 'bitiş düdüğü' çalmıştı bile!..
Coach Roberto Iniguez'le aralarındaki uyumsuzluk ve sevgisizlik, hatta son maçlarda oyundan alınırken gösterdikleri 'saygısızlığın' da tavan noktası bu final serisi olmuştu aslında… Iniguez'in geçen yılki şampiyonluğa karşın 'değişmeyen' ikili ilişkilerdeki 'pasif' görüntüsü de belki bu ortamın oluşmasında en büyük faktördü. Neyse, kaybeden taraf hem Avrupa Ligi hem de ligde üst üste gelen iki önemli kaybın analizini mutlaka yapacaktır. Biz gelelim şampiyona…
Galatasaray, Avrupa Ligi finalinde de rakibini 'kroki' vaziyete getirdiği değişerek uyguladığı 3-2, 2-3 alan savunmasını tek kelimeyle 'mükemmel' uygulayarak daha maçın başında, 7 dakika içindeki 17-3'lük seriyle kazanacağının ilk sinyalini verdi. Sonrası ise çorap söküğü gibi geldi. Sürekli hataya zorladığı ezeli rakibi de, belki de serinin tamamında yaptığı kadar hatayı ilk 20 dakikaya sığdırınca maçın kalanı adeta 'formaliteye' döndü. Aradaki 'motivasyon uçurumu' öyle bir çizgide seyretti ki Sarı-Kırmızılılar, sanki her geçen dakika şiddeti artan bir kasırga gibiydi sahada… Zellous, Nevriye, Alba Torrens ve Sancho Lyttle, kaptan Işıl Alben yönetiminde sahada devleştikçe devleşti. İşin özeti Aslan, tam bir 'Arena' kıvamındaki Abdi İpekçi'de Kanarya'yı tarihi bir finalle eli boş yolladı.
Bu sezon ikinci büyük finalde de hem teknik anlamda hazırlık hem de motivasyon olarak meslekdaşı Roberto Iniguez'i 'açık ara' geride bırakan Galatasaray coachu Ekrem Memnun da en az sahada varını yoğunu ortaya koyan oyuncuları kadar alkışı haketti. Bütçesi geçen yıla göre 'küçülse' de Bone ve Zellous gibi iki 'takım oyuncusunu' kadroya monte edip, oyun kalitesini 'büyüten', yıldızların 2. planda olduğu 'takım hüviyetini' sisteme dönüştüren Memnun'a da, Sarı-Kırmızılı oyunculara da hakettikleri şampiyonluk kutlu olsun.
Birkaç cümle de saha dışında yaşananlar için… Tribünlerde sürü içgüdüsüyle alevlenen 'vandalizmi' artık kanıksadık. Taraftarlar bir arada derbi seyredecek, bu nefret ortamları artık son bulacak gibi 'pembe hayaller' Türkiye için artık sadece bir ütopya!.. Yöneticiler bile misafirperverliği bir kenara bırakmış, seyirciye kızmamalı!.. Yazık!..